Müslümanların ahir zamanda –sadece– karşılaştığı fer’î/cüz’î meselelerin değil, aynı zamanda maruz kaldığı kimlik problemlerinin çözüm adresinin de İslamî İlimler olduğu, ayrıca delillendirilmeye ihtiyaç bırakmayacak kadar açık bir hakikattir. Zira “Müslüman” olmanın en tabii ve vazgeçilmez gereği budur. İslamî ilimlerin bize bekleneni vermesi de hiç şüphesiz, üzerine oturdukları “usul”lerin ihya edilmesiyle mümkün olacaktır. Usul zeminine otur-tul-mayan bir “İslamî İlimler tahsili/tedrisi”nin ete-kemiğe bürünüp hayatın içine girmesi, bizde beklenen zihnî dönüşümü sağlaması ve daha da önemlisi bize, bugünün dünyasına hakim … Devamını Oku
İslamî İlimler ve Müslümanlığımız
İçinde bulunduğumuz süreçte İslamî ilimlerle aramızdaki ilişkinin hayatiyetinin fark edilmeye başladığını bir genel tesbit olarak dillendirebiliriz. İslamî ilimler tedrisi amacıyla açılan ilim müesseseleri var; belli bir ilgi oluşmuş durumda elhamdülillah. Bununla birlikte İslamî ilimlere zemin teşkil eden Asleyn (Usulüddîn ve Usul-i Fıkıh) konusunda kayda değer bir faaliyetin, bu ilimlerin tedrisi noktasında ciddi bir çalışmanın yapıldığını söylemek zor. Oysa bu iki ilim hakkı verilerek tedris edilmedikçe İslamî ilimler adına üretilen her bilgi temel bir eksiklikle malul olacaktır. Usul-i … Devamını Oku
Sorumluluğumuz
Osmanlı’dan devraldıklarımızı layıkı veçhile muhafaza ve temsil edip edemediğimiz meselesi bu yazının hacmini çok aşacak devasa bir mesele. Burada sadece bu konuyla ilgili sorumluluklarımıza başlıklar halinde değinebilmemiz bile başlı başına bir çalışma gerektirir. Bu yazıyı, “Mirasımız” başlıklı yazı üzerine gönderilen bir okuyucu mesajına hasredeceğim. Şöyle demiş Metin Zorlu kardeşim: “Selamun Aleyküm. Hocam “Mirasımız” başlıklı makalenizde mühim tahlil ve teşhislerde bulunmuşsunuz. Yazınızın öncelikli hedef kitlesi kimlerdir veya var mıdır bilmem ama “ihmal” ve “gaflet” teşhislerinde bulunuyorsunuz. Sonuç bölümünde … Devamını Oku
Mirasımız
Üzerinde yaşadığımız coğrafya da dahil olmak üzere yaklaşık 20 milyon kilometrekareye hükmetmiş, hem de yetmişikibuçuk milleti yüzyıllarca bir arada yaşatmasını bilmiş bir geçmişimiz var. Osmanlı, 6 asır boyunca büyük bir dirayet ve muvaffakiyetle son derece önemli bir tecrübenin altına imza attı. Dost-düşman herkesin teslim ve itiraf ettiği bir hakikat bu. Bunu mümkün kılan neydi? Bu sorunun bizce tereddütsüz cevabı “İslamî ilimler”dir. Talebe-i ulum içinden çıkacak 10 alim için 90 kişiyi beslemeyi zaruri gören ilim politikasıdır ki Molla … Devamını Oku
Hanefî Usulü – Mütekellim Usulü-1
Soru Hanefi usulüyle mütekellim usulü arasındaki fark nedir? Mütekellim usulü kısaca ne demektir ve nasıl ortaya çıkmıştır? Diğer üç mezheb usulüne mi mütekellim usulü denir yoksa bu usül farklı bir ekol müdür? Cevap Usul-i Fıkıh çalışmalarının tarihî seyri, İslam ilimler tarihi ile ilgilenenler için son derece verimli ve “kışkırtıcı” bir alanı teşkil eder. İmam eş-Şâfi’î’nin er-Risâle’sinin elimizde bulunan ilk Usul eseri olduğu ittifakla kabul edilen bir husustur. Bu eserden günümüze doğru gelindiğinde, bilhassa “taklid çağları” diye ifade … Devamını Oku
Said Fûde Misafirimizdi
Müslümanlar modern çağa gerektiği ölçüde mukabelede bulunabiliyor mu? Bu soruya gönül rahatlığı içinde “evet” demek isterdik. Ama realite yazık ki buna izin vermiyor. Modernite, zahirde/dış dünyada olduğundan daha fazla, “bilinçaltı” seviyesinde hakimiyet kurmuştur üzerimizde. Dolayısıyla ona gerektiği gibi mukabelede bulunmak ancak Müslüman bireyin bilinçaltının İslamî kodlarla yeniden inşa edilmesiyle mümkün olabilecektir. Peki bunu kim/ne yapacak? Zannedildiğinin aksine bunu Kur’an ve Sünnet “doğrudan” yapmaz. Zira Kur’an ve Sünnet bizim hayatımıza İslamî ilimler vasıtasıyla girer. İslamî ilimler olmadan Kur’an … Devamını Oku
Muhtelefun Fih-2
İtikadî konularda “muhtelefun fih”lerden bahsetmenin son derece tehlikeli, yerine göre ucu küfre kadar varabilecek yanlış tutumlara kapı aralamak anlamına geldiğini, buna mukabil fıkhiyyat alanında ihtilafın bu ümmet için rahmet olduğunu bir önceki yazıda izah etmeye çalışmıştım. Ağırlıklı olarak IV ve V./X ve XI. asırlardan sonra görülmeye başlayan bir olgu, zaman zaman Ehl-i Sünnet kesimler arasında bir ayrışma ve fırkalaşma konusu olarak öne çıkartılıyor: Hadislerin, sened sistemi dışında keşif, rüya vb. gibi vasıtalarla tashih/taz’ifi meselesi. Hadislerin sened kritiğine … Devamını Oku