Hz. Ömer (r.a) ve Rıdvan Ağacı-3

Ebubekir Sifil2006, 2006 Yılı, Gazete Yazıları, Mart 2006, Mart Ayı 2006 OS, Okuyucu Soruları

Bir önceki yazıdan devam. Soru şu: Hz. Ömer (r.a)’in Rıdvan ağacını kestirdiği rivayetine güveneceksek, Rıdvan bey’atında bizzat bulunan sahabîlerin onun yerini “aramalarını” ve “bulamamalarını” nasıl açıklamalıyız? Eğer sahabîler onun yerini aramışsa –ki bunun el-Buhârî ve Müslim tarafından nakledildiğini görmüştük– bu durum, o sahabîlerin o ağaca –teberrük veya hatıra yadı kastıyla– belli bir önem verdiğini gösterir. Esasen Sahabe’nin –Hz. Ömer (r.a) de dahil olmak üzere–, Efendimiz (s.a.v)’in eşyasıyla teberrükü konusunda sahih rivayetler bulunduğunu biliyoruz. Dolayısıyla burada o ağaç … Devamını Oku

Hz. Ömer (ra) ve Rıdvan Ağacı-2

Ebubekir Sifil2006, 2006 Yılı, Gazete Yazıları, Mart 2006, Mart Ayı 2006 OS, Okuyucu Soruları

Bir önceki yazıdan devam. Sahabe’nin şirke düşeceği endişesiyle Hz. Ömer (r.a)’in Rıdvan ağacını kestirdiğini anlatan senedi kesintili rivayete ihtiyatla yaklaşmamızı gerektiren rivayetler mevcuttur. Üstelik bu rivayetler diğerinden daha sahihtir. Ezcümle el-Buhârî ve Müslim tarafından nakledilen bir rivayette Tabiun’un ileri gelenlerinden Sa’îd b. el-Müseyyeb’in şöyle dediğini görüyoruz: “Babam (el-Müseyyeb b. Hazn-r.a-) Resulullah (s.a.v.)’e ağacın yanında bey’at edenlerdendi. Şöyle dedi: “Ertesi yıl hac (umre) için geldik; ancak o ağacın yeri bize gizli kaldı.”[1]el-Buhârî, “Megâzî”, 35; Müslim, “İmâre”, 77-9. Yine … Devamını Oku

Hz. Ömer (ra) ve Rıdvan Ağacı-1

Ebubekir Sifil2006, 2006 Yılı, Gazete Yazıları, Mart 2006, Mart Ayı 2006 OS, Okuyucu Soruları

Soru: Hz. Ömer’in, insanlar şirke düşerler endişesiyle Bey’aturrıdvan ağacını kestirdiği söyleniyor. Ashabın bir ağaç sebebiyle şirke düşmesi nasıl olur? Bu meselenin aslı nedir? Cevap: Bilindiği gibi Hz. Peygamber (s.a.v) Hicret’in 6. yılında 1600 sahabi ile Kâbe’yi ziyaret maksadıyla Mekke’ye doğru yola çıkmıştı. Buna izin vermek niyetinde olmayan Mekke müşrikleriyle görüşmek için giden Hz. Osman (r.a) gecikince öldürüldüğü haberi yayıldı. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v), beraberinde bulunan sahabîlerden, müşriklerle ölümüne savaşma ve geri dönmeme konusunda bey’at aldı. 48/el-Feth, 18 … Devamını Oku

İki Rivayet-2

Ebubekir Sifil2006, 2006 Yılı, Gazete Yazıları, Mart 2006, Mart Ayı 2006 OS, Okuyucu Soruları

Bir önceki yazıdan devam. “Alimler peygamberlerin varisleridir” hadisi hakkında insanları yanılgıya sevk eden husus, bu cümleciğin, bir kısım farklı rivayetlerde zikrediliyor olmasıdır. Bu rivayetlerden kimisi zayıf ve muzdaribdir ve bu cümleciğin zayıf olduğunu söyleyenler, ulemanın söz konusu rivayetler hakkında verdiği hükmü tekrar etmiş olmaktadır. Bir önceki yazıda el-Aynî’den naklettiğim hususlar bunun örneğini teşkil etmektedir. Oysa bu cümlecik, 5 sahabîden (Abdullah b. Mes’ûd, Câbir b. Abdillah, Ebu’d-Derdâ, el-Berâ b. Âzib, Abdullah b. Amr –Allah hepsinden razı olsun–) nakledilen … Devamını Oku

İki Rivayet-1

Ebubekir Sifil2006, 2006 Yılı, Gazete Yazıları, Mart 2006, Mart Ayı 2006 OS, Okuyucu Soruları

Bir okuyucum, tevessül meselesiyle ilgili sorusu zımnında, bu meseleyle ilişkilendirilmiş iki rivayetin durumunu soruyor: “Alimler peygamberlerin varisleridir” ve “Ümmetimin alimleri İsrailoğulları’nın peygamberleri gibidir.” Halk arasında yaygın olan ve kitaplarda da sıkça zikredildiği görülen bu iki hadis hakkında söyleyebileceklerim şunlar: “Alimler peygamberlerin varisleridir” hadisi: Ebû Dâvûd, et-Tirmizî, İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel, İbn Hibbân, ed-Dârimî ve daha başkaları tarafından rivayet edilmiş olan uzun bir rivayetin bir parçasıdır.[1]Ebû Dâvûd, “İlim”, 1; et-Tirmizî, “İlim”, 19; “İbn Mâce, “Mukaddime”, 17; ed-Dârimî, … Devamını Oku

Tevessül Meselesi

Ebubekir Sifil2006, 2006 Yılı, Gazete Yazıları, Mart 2006, Mart Ayı 2006 OS, Okuyucu Soruları

“Okuyucu Soruları” meyanında “tevessül” hakkında bir hayli soru geliyor. Çok yer tutmaması için soru metinlerini tek tek zikretmeyeceğim. Bunun yerine hepsinin ortak noktalarını dikkate alarak genel bir cevap vermeye çalışacağım. Esas maksada geçmeden önce belirteyim ki, bu mesele hakkında daha önce (Ekim-2004’te) bir seri yazı yazmıştım (bunlar için www.ebubekirsifil.com adresine bakılabilir). Bugün burada yazacaklarımın, behemehal onlarla birlikte değerlendirilmesi gerekir. Tevessül meselesine itiraz edenleri, hadisleri delil olarak kabul edenler ve etmeyenler şeklinde iki grupta değerlendirmek mümkün. Birinci grupta … Devamını Oku

Bediüzzaman Hakkında-5 (Mustafa Sabri Efendi ve “Tuhfetu’r-Reddiyye”)

Ebubekir Sifil2006, 2006 Yılı, Gazete Yazıları, Mart 2006, Mart Ayı 2006 OS, Okuyucu Soruları, Şahıslar, Said Nursi

Bediüzzaman merhum hakkındaki okuyucu sorusunu vesile edinerek bu yazıda önemli gördüğüm bir husus üzerinde duracağım: (Zaman zaman bu noktayla ilgili aldığım sorulara da cevap olsun.) Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi merhumun, Bediüzzaman merhum aleyhine bir risale yazdığı ve kendisini şiddetli bir şekilde eleştirdiği, öteden beri dile getirilen bir iddia. İnternette de bu risaleden alıntılanan bazı pasajların tedavülde bulunduğu, ilgilenenlerin malumu. Kısa bir süre önce aslını elde edip okuma imkânı bulduğum, takvim yaprağı ölçülerinde ve kapağından son sayfasına kadar … Devamını Oku

Bediüzzaman Hakkında-4

Ebubekir Sifil2006, 2006 Yılı, Gazete Yazıları, Mart 2006, Mart Ayı 2006 OS, Okuyucu Soruları, Şahıslar, Said Nursi

Okuyucu sorusunda yer alan diğer alt başlıklar ve cevaplarına gelince; (Bediüzzaman) Ehli sünnet bir yol sahibi bir zat mı? Bu soruya kısaca “evet” diyerek geçmeyi tercih edeceğim. Zira bu “evet”in içini doldurmak için ayrıntıya girmeye hem gerek, hem de yer yok. Bu babda onun Ehl-i Sünnet’i “Ehl-i Hak” olarak tavsif ettiğini belirtmek, zikredilebilecek delillerin tamamının yerine geçecektir. Kurduğu yol ehli necattan mı? Bu soruyu, “Bir kimse Risale-i Nur’lar’ı okuyarak kurtuluşa ulaşabilir mi?” tarzında anlamak doğruysa, icmalen “evet” … Devamını Oku

Bediüzzaman Hakkında-3

Ebubekir Sifil2006, Gazete Yazıları, Mart 2006, Mart Ayı 2006 OS, Şahıslar, Said Nursi

Bediüzzaman merhumun vefat tarihi, daha önce birkaç alimden naklettiğim “müceddit” tarifi esas alındığında bizi problemli bir durumla karşı karşıya bırakıyor. Zira hicrî 1379 (miladi 1960) tarihi bir yüzyılın ne bitimi, ne de başlangıcı olarak itibara alınmaya elverişli. Ancak burada bir başka mesele daha var. Eğer vefat tarihi yüzyılın bitiminden hemen sonraya denk gelmediği için Bediüzzaman merhumun –mezkûr tarif doğrultusunda– mücedditler arasında sayılamayacağını söylemek doğruysa, aynı durum, daha önce ulema tarafından müceddit olarak zikredilen pek çok isim için … Devamını Oku