Muhtelefun Fih-2

Ebubekir Sifil2012, 2012 Yılı, Akaid, Gazete Yazıları, Konularına Göre, Mart 2012, Mart 2012 OS, Okuyucu Soruları, Tasavvuf

İtikadî konularda “muhtelefun fih”lerden bahsetmenin son derece tehlikeli, yerine göre ucu küfre kadar varabilecek yanlış tutumlara kapı aralamak anlamına geldiğini, buna mukabil fıkhiyyat alanında ihtilafın bu ümmet için rahmet olduğunu bir önceki yazıda izah etmeye çalışmıştım.

Ağırlıklı olarak IV ve V./X ve XI. asırlardan sonra görülmeye başlayan bir olgu, zaman zaman Ehl-i Sünnet kesimler arasında bir ayrışma ve fırkalaşma konusu olarak öne çıkartılıyor: Hadislerin, sened sistemi dışında keşif, rüya vb. gibi vasıtalarla tashih/taz’ifi meselesi.

Hadislerin sened kritiğine tabi tutularak alınması ya da reddedilmesi sadece muhaddislerin değil, Selef’ten halefe fukahanın, sufilerin, kelamcıların… da kabul edip uyguladığı bir sistemdir.

IV ve V./X ve XI. asırlara gelene kadar keşif ya da rüya yoluyla hadis ahzı meselesine –birkaç istisna dışında– rastlanmıyor oluşu burada son derece önemlidir. Efendimiz (s.a.v)’den sonra Sahabe arasında ihtilaf konusu olmuş hiçbir meselede, O’nun en yakınları keşif ya da rüya aleminde O’na sorarak ihtilaflı meseleleri çözmek gibi bir yola başvurmamışlarsa, bunun elbette bir anlamı vardır. Ne hilafete kimin geleceği, ne Kur’an ayetlerinin mushaf halinde toplanması, ne de başka herhangi bir hususta Sahabe böyle bir yola başvurmuştur.

Onlardan sonra gelen nesiller içinde de gerek muhaddisler, gerekse fukaha ve ehl-i tefsir, hadisleri keşif veya rüya yoluyla değil, sened sistemini işleterek ahz, ve/veya tashih/taz’if yoluna gitmiştir.

Bütün bunlara rağmen keşif veya rüya yoluyla hadis ahzı, tashih ve/veya taz’ifini bir imkân veya metot olarak görenler, özellikle yukarıda zikrettiğim tarihten sonra ehl-i tasavvuf arasında görülmeye başlamıştır.

Rüya, ilham, keşif vb. metotlar, bizim bilgi anlayışımızı yansıtan Usul-i Fıkıh kaynaklarımızda zikredilen “aslî” (Kur’an, Sünnet, İcma, Kıyas) ve “fer’î” (İstihsan, Mesalih-i Mürsele, Ehl-i Medine’nin icmaı, İstıshab…) deliller arasında yer almaz. Bununla birlikte mü’min, rüyaya tamamen kayıtsız da değildir. Efendimiz (sa.v)’in, rüyanın Nübüvvet cüzlerinden bir cüz olduğunu haber veren hadisleri[1]Bkz. İbnu’l-Esîr, Câmi’u’l-Usûl, II, 525; IV, 189. salih rüyanın yabana atılmaması gerektiğini ihtar etmektedir. Salih rüyanın –özellikle de Salih kimseler tarafından görülen salih rüyanın– hayatın görünen yüzünde saklı/örtülü bulunan birtakım hakikatlerin keşfinde elbette önemli bir yeri vardır.

Bu sebeple rüyada ya da keşif aleminde hadis tashih/taz’ifine imkân bulanlar, o bilgiyle kendileri amel edebilirler. Ancak söz konusu bilginin Kur’an ve Sünnet’e, Şer’î prensiplere ve Usuller çerçevesinde ortaya konulmuş bulunan Şer’î hakikatlere aykırılık teşkil etmemesi gerekir.

Bugüne kadar herhangi bir velinin, ümmetin üzerinde icma ettiği kat’iyattan bir meseleye aykırı bir bilgiye keşif veya rüya aleminde vasıl olduğuna dair herhangi bir bilgimiz yok. Esasen böyle bir şeyin imkânından bahsetmek, Din adına bugüne kadar ortaya konulmuş şeylerin tartışılabilir olduğunu söylemek demektir.

Keşif veya rüya ile elde edilen bilginin münhasıran “ictihadî” meseleler hakkında olması önemli bir kriterdir. Esasen daha önce de müteaddit defalar vurgulamaya çalıştığım gibi keşif sonucu elde edilen bilginin yüzde yüz oranında kat’iliğinden bahsetmemiz mümkün değil. Zira keşif sahibinin keşfinden çıkardığı netice de sonuçta ictihada dayanmaktadır.

Şu halde netice olarak şunu söyleyebiliriz


  1. Keşifle elde edilen bilgi Din’de zaruretle bilinen hususlara aykırı olamaz.
  2. İctihada açık alanda ehli tarafından elde edilen bilginin kesinliği ictihadî bilgiden daha kuvvetli değildir.
  3. Keşif sahibi, ictihada açık meselelerde keşfen ulaştığı bilgiyle kendisi amel edebilir. Ama bu bilgi ümmetin sair fertleri için bağlayıcı değildir. Herhangi bir veli de “Benim keşfen elde ettiğim bilgi kat’îdir, Şer’î bilgilere aykırılık arz ederse benim bilgim alınmalı Şer’î bilgi terk edilmelidir” dememiştir.

Vallahu a’lem…

Milli Gazete – 29 Mart 2012

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Bkz. İbnu’l-Esîr, Câmi’u’l-Usûl, II, 525; IV, 189.