E-posta adresime her gün pek çok soru geliyor. Hiç birisini cevapsız bırakmamaya çalışıyorum. Bazan bütün gecemi, hatta birkaç gecemi alsa da, bu soruları önemsiyor ve –konunun ehemmiyetine göre– farklı uzunlukta cevaplar yazıyorum. Bugün, onlardan birisine verdiğim cevabın bir kısmını sizinle paylaşmak istedim: “Allah niye var?” gibi bir soru, temel bazı bilgiler olmadan doğru ve tatmin edici bir şekilde cevaplanamaz. Zira Allah Teala “vacibu’l-vücud”dur dendiği zaman bunun ne anlama geldiği bilinmiyorsa, bunun üzerine bina edilecek diğer meseleler de … Devamını Oku
Ölçü-3
El-Âlim ve’l-Müte’allim‘de (27-8) belirtildiğine göre İmam Ebû Hanîfe’ye, öğrencisi Ebû Mukâtil şöyle sorar: “Kişinin hasenatını (işlediği iyi amelleri) iptal edip boşa çıkaran şey nedir?” İmam’ın bu soruya verdiği cevap şöyledir: “Allah, kulun işlediği farzları (sevapları) ve günahları yazar. Mesela bir kimsenin, malının zekâtı olarak elli dirhem verdiğini kabul edelim. Fakat aslında bu kişinin (sahip olduğu malın çokluğu dolayısıyla) daha fazla zekât vermesi gerekiyor. Bu durumda Allah Teala onu, verdiği miktartad dolayı değil, vermediği miktardan dolayı cezalandırır. Aynı … Devamını Oku
Ölçü-2
Tekfir’le ilgili olarak İmam el-Gazzâlî’nin söyledikleri şöyle devam ediyor: “Beşinci Grup: (Nassları) açık bir şekilde tekzib etmeyen, ancak Hz. Peygamber (s.a.v)’den tevatüren malum olan Şer’î asıllardan birisini inkâr edenlerdir. Bir kimsenin, “Beş vakit namaz farz değildir” demesi, kendisine Kur’an ve hadisler okunduğu zaman, “Bunun Hz. Peygamber (s.a.v)’den sadır olup olmadığını bilmiyorum; belki de hata ve tahriftir” demesi, keza bir kimsenin, “Ben Hacc’ın farziyetini itiraf ediyorum; fakat Mekke’nin ve Kâbe’nin nerede olduğunu ve insanların namazda yöneldikleri ve haccettikleri … Devamını Oku
İçtihad ve Sapıklık
“Bir kimsenin fıkhî anlamda “mezhepsiz” olmasının birkaç anlamı olabilir: Ya o kimse “mezhep” kurumunu toptan reddediyordur veya kendisini bir veya birkaç meselede yahut bütün Fıkıh bablarında ictihad seviyesinde görüyordur.” CEVAP “Bir kimse müctehid olmadığı halde kendisini müctehid olarak görmesi basit bir olay mıdır? Ehli sünnet alimlerinin ictihadlarına aykırı konuşması önemsiz midir?” “Eğer bu işe ehil ise sevabını alır, değilse Allah’ın dinini eğlence edinmenin hesabını öte tarafta verir.” CEVAP “Sapık da kâfir de öte tarafta hesap verecektir. Peki … Devamını Oku
“Mezhepsiz” Ne Demek?
“Mevdudi, Hamidullah… gibi isimlerin mutlaka ayrı bir kategoride değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.” CEVAP “Süper bir mezhepsiz olan Mevdudi hakkında da böyle konuşmanız bizi ta can evinden yaralamıştır.” Burada muhatabımın, “mezhepsiz” kelimesinin imajinatif gücüne dayanarak ortaya koyduğu tavır, bu kelime üzerinde önemle durulmasını gerekli kılıyor. Bu nitelemenin kimler hakkında kullanıldığına baktığımızda önümüze iki grup çıkıyor: Bir kurum olarak “mezheb”i tanımayanlar. Bu grupta yer alanların genel ve ortak tavrı, mezhebi Kur’an ve Sünnet’e rağmen ortaya çıkmış tefrika unsuru bir kurum … Devamını Oku
Bid’at ve Tekfir
Hamidullah hakkında kullanılan “sapık” nitelemesi, bazı görüşlerinin Ehl-i Sünnet’e aykırı olduğu anlamına geliyorsa buna bir diyeceğim yok. Ama devam eden yazılarda görüleceği gibi muhatabım bu kelimeye, bu anlamdan daha fazlasını yüklüyor. “Hamidullah hocanın Batı’da kaç insanın hidayetine vesile olduğu sorusunun cevabı bir yana…” CEVAP “Şahsen ben, onun bir tek kişinin hidayetine vesile olduğunu sanmıyorum. Diyelim ki bütün Avrupanın müslüman olmasına sebep oldu. Ama kendisi sapık veya kâfir ise bunun ne önemi olur ki? Edison dünyayı aydınlattı diyorlar. … Devamını Oku
Yine Hamidullah
“Bu konu fazla uzamadı mı!” diyebilecekler için söyleyeyim: Bu yazı serisini “Hamidullah örneğinde Ehl-i Sünnet’in itikadî duruşunun netleştirilmesi çabası” olarak okursanız, bu konuyu yüksünmeden tekrar ele alışımı daha rahat anlamlandıracaksınız. Hamidullah konusunu tekrar gündeme almamı, bir gazetenin “Sohbet Köşesi”nde yazdığını belirten bir büyüğümüzden aldığım bir ileti zorunlu kıldı. Öncelikle kullandığı dil sebebiyle ileti sahibine teşekkür etmem gerekiyor. Zira kendisiyle oldukça farklı düşündüğümüz bir konuda seviye ve ölçüyü muhafaza etmiş olması benim için son derece önemli… İşte ileti … Devamını Oku
Muhammed Esed’i “Farklı” Kılan
Münîb Engin Noyan’ın, Osmanlı tadındaki mektubu eşliğinde gönderdiği iki adet “Uygar” dergisi bugün (21 Ocak) elime geçti. Belki elektronik posta illetinin “mektub”u hayatımızdan kovmuş olmasından, belki satırlarına sinmiş olan o unutulmuş lezzetten, belki de her ikisinden, mektubu dönüp dönüp okumaktan kendimi alamadım. “Unuttuğumuz ne kadar şey var!” diye düşündüm. Mektuba adres yazmadığı için kendisine buradan teşekkür etmemi garipsemeyeceğini umarım. Sonra dergiye “gömüldüm.” Son sayfayı çevirdiğimde, elimde tuttuğum sayının, Uygar’ın son sayısı olmasına içerledim. Keşke devam edebilseymiş… Gecenin … Devamını Oku
Esed Meali Üzerine Bir Söyleşi-4
Muhammed Esed’in, Arapça’yı Kur’an’ın nazil olduğu dönemdeki –dejenere olmamış– kullanılış biçimiyle öğrenmek için bedevî kabileler arasında yıllarca yaşaması takdire değer bir gayret doğrusu. Bunun yanısıra geçmiş müfessirlerin çalışmalarına yaptığı atıf (bkz. Kur’an Mesajı, I, XXVII) onun bir “meal yazarı” olarak nasıl bir ilmî ve ahlakî sorumluluk idrakine sahip bulunduğunu gösterir. Bu bağlamda onun, Kur’an’ın anlaşılmasında Sünnet’in önemine yaptığı vurgunun da altını çizmemiz gerekir. Bütün bu hususlar Esed merhumun İslam dünyasına önemsenmesi gereken bir renk ve ses kattığını … Devamını Oku
Esed Meali Üzerine Bir Söyleşi-3
“Esed’le ilgili olumlu fikirleriniz nelerdir ?” Pek çok müfessir ve meal yazarının, özellikle müteşabih ayetlerle ilgili olarak maruz kaldığı sürçmelere (hatta bazan “önemli hatalara”) Esed’in düşmemiş olması önemle altı çizilmesi gereken bir husus. “Allah’ın eli, yüzü”… gibi “sıfâtullah” ile ilgili tavrının müsbet bir çizgiye oturmuş olmasında da sanıyorum yine Muhammed Abduh etkisini görmek mümkün. Bunun yanında bazı kavram ve tamlamaları “yeni” ve farklı biçimlerde ifade etmiş olması, meale orijinalite katan hususlar. Mesela “kâfirler”i “hakikati inkâra şartlanmış olanlar”, … Devamını Oku