A’raf ve A’raftakiler

Ebubekir Sifil2006, 2006 Yılı, Gazete Yazıları, Ocak 2006, Ocak Ayı 2006 OS, Okuyucu Soruları

Soru:

Araf cennet ile cehennem arasında üçüncü bir yer midir? İslamın tebliğ edilmediği gayrimüslimler, vesvese ve şüphelerden dolayı imanları tam olmayanlar ya da agnostikler arafta mı olacaklar? Araf kimler içindir ve orada ceza ya da mükafat olmayacağına göre nasıl bir muamele olacak?

Cevap:

Kur’an’ın 7. suresine adını vermiş olan “A’raf,”ın Cennet ile Cehennem arasında bulunan yüksekçe bir sur (engel) ismi olduğunu söyleyebiliriz. Zira tekili olar “urf” kelimesi, “sur, dağ ve tepenin en yüksek kısmı” gibi anlamlara gelmektedir. Ayrıca 57/el-Hadîd 13 ayetinde geçen “sur”un da A’raf olduğu söylenmiştir.

7/el-A’raf, 46-49 ayetlerinde şöyle buyurulur: “Artık iki taraf (cennetlikler ile cehennemlikler) arasında bir perde ve A’raf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan bir takım kimseler bulunacaktır. Ümit etmekle birlikte henüz cennete girmemiş olan bu kimseler, cennetliklere, “Selam size!” diye seslenmektedirler. Gözleri cehennemlikler tarafına çevrildiği vakit de, “Ey Rabbimiz, bizleri o zalimler güruhu ile birlikte bulundurma!” demektedirler. O A’raf sakinleri, simalarından tanıdıkları bir takım kimselere şöyle seslenirler: “Gördünüz mü, ne çokluğunuz, ne de taslamakta olduğunuz büyüklük size bir yarar sağladı! Allah’ın kendilerini rahmetine erdirmeyeceğine dair yemin ettikleriniz şunlar mıydı?” dedikten sonra berikilere dönüp: “Girin cennete size korku yok, artık asla üzülmeyeceksiniz de” demektedirler.”

A’raf ehlinin kimler olduğu konusunda müfessirler 10 görüş zikretmişlerdir.[1]Bkz. el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, VII, 135-6. Bunlar içinde itimada en şayan olan, A’raf ehlinin, günahlarıyla sevapları tartıda eşit gelen kimseler olduğudur.

Bunu, yukarıda A’raf ehlinden hikâye edilen, “Ey Rabbimiz, bizleri o zalimler güruhu ile birlikte bulundurma!” niyazı da teyit etmektedir. Buradan, onların cehenneme girme endişesi taşıdıkları anlaşılmaktadır.

Türkiye Diyanet Vakfı’nın yayımlamakta olduğu İslam Ansiklopedisi’nde[2]DİA, III, 259. A’raf ehlinin yukarıda zikredilen kimseler olduğu görüşüne, çok zayıf veya uydurma olması muhtemel bir rivayet ile istidlal edilmiş olması düşündürücüdür. Rivayet şudur: Câbir b. Abdillah (r.a)’dan nakledildiğine göre Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü teraziler konur ve günahlarla sevaplar tartılır. Kimin sevapları günahlarına sirke[3]Pire veya bit yumurtası. Küçüklükten/hafiflikten kinaye olarak kullanılmıştır. ağırlığınca fazla gelirse cennete girer. Kimin de günahları sevaplarına sirke ağırlığınca fazla gelirse cehenneme girer.” Orada bulunan sahabîler tarafından, “Ey Allah’ın Resulü! Sevaplarıyla günahları eşit olanların durumu nasıl olur?” diye sorulduğunda Efendimiz (s.a.v) şöyle cevap verdi: “Onlar A’raf ehlidir. Ümit etmekle birlikte henüz cennete girmemişlerdir.”[4]Bkz. İbn Atıyye, el-Muharraru’l-Vecîz, II, 404. Kenzu’l-Ummâl’de (XIV, 451) İbn Asâkir tarafından rivayet edildiği. (bkz. İbn Asâkir, Târîhu Dimaşk, XIV, 313) ve … Continue reading

A’raf, ceza yahut mükâfat yeri olmadığına ve ahiret hayatı da ceza yahut mükâfat görülecek bir hayat olduğuna göre, A’raf’ta bulunanların bulunuş sürelerinin geçici olduğunu söylemek durumundayız. Ancak bu, agnostiklerin ya da cennete girmek için gerekli imana sahip olmayan diğer insanların A’raf’ta kalacağını ve bu kalışın da devamlı olacağını söylemeye yeterli değildir. Makbul bir imana sahip olmamakta herhangi bir mazereti bulunmayanların cehennem ehli olduğu aşikâr bulunduğuna göre A’raf’ın, cennete de cehenneme de ehil olmayanların gideceği üçüncü bir mekân gibi algılanması doğru olmasa gerektir. Vallahu a’lem.

Milli Gazete – 15 Ocak 2006

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Bkz. el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, VII, 135-6.
2 DİA, III, 259.
3 Pire veya bit yumurtası. Küçüklükten/hafiflikten kinaye olarak kullanılmıştır.
4 Bkz. İbn Atıyye, el-Muharraru’l-Vecîz, II, 404. Kenzu’l-Ummâl’de (XIV, 451) İbn Asâkir tarafından rivayet edildiği. (bkz. İbn Asâkir, Târîhu Dimaşk, XIV, 313) ve senedinde bulunan Abbâd b. Kesîr es-Sekafî isimli ravinin zayıf olduğu belirtilmiştir Rical kitaplarında bu zat hakkında en ağır cerh ve taz’if ifadelerinin kullanılmış olması, rivayetine itibar edilmemesi gerektiğini göstermektedir.