Yine Hamidullah

Ebubekir Sifil2003, Gazete Yazıları, Konularına Göre, Mezhep, Ocak 2003, Şahışlar

“Bu konu fazla uzamadı mı!” diyebilecekler için söyleyeyim: Bu yazı serisini “Hamidullah örneğinde Ehl-i Sünnet’in itikadî duruşunun netleştirilmesi çabası” olarak okursanız, bu konuyu yüksünmeden tekrar ele alışımı daha rahat anlamlandıracaksınız.

Hamidullah konusunu tekrar gündeme almamı, bir gazetenin “Sohbet Köşesi”nde yazdığını belirten bir büyüğümüzden aldığım bir ileti zorunlu kıldı. Öncelikle kullandığı dil sebebiyle ileti sahibine teşekkür etmem gerekiyor. Zira kendisiyle oldukça farklı düşündüğümüz bir konuda seviye ve ölçüyü muhafaza etmiş olması benim için son derece önemli… İşte ileti ve cevapları:

“Sayın Ebubekir Sifil,

“Reformcular hakkındaki yazı ve kitaplarınız için size teşekkür ediyoruz. Yeni hazırladığım MEZHEPSİZLER kitabında da sizden sitayişle bahsettim. Daha önceki Mezhepsizler kitabımı duymuşsunuzdur. 65 yaşındayım. Ömrüm mezhepsizlerle mücadele ile geçti. 25 senedir … gazetesinde yazı yazıyorum.

“Mezhepsiz Mevdudi ve sapık Hamidullah hakkındaki yazılarınız beni ve sizi seven arkadaşlarımızı çok üzdü. Bir Yaşar Nuri Hamidullahı böyle överse ona bir şey demem. Sünni bir müslüman nasıl olur da bir sapığı över?”

İtikadî meselelerdeki bu hassasiyet şayan-ı şükran. Ama bir noktanın altını çizelim: İlmî ve hele de itikadî bir mesele hakkında konuşuyorsak, duyguların değil, “ilkelerin” belirleyici kılınması gerekir. Eğer ben, Hamidullah’a rahmet dileyen cümlem üzerine başlayan bu tartışma boyunca gündeme gelen görüşleri arasında hiç bir ayrım yapmadan Hamidullah’a serapa övgüler dizmişsem, yukarıdaki yargı haklıdır. Ama durumun böyle olmadığını bu köşenin okuyucuları yakından biliyor. Mesele şu: Gerek daha önceki ilgili yazıların konuğu olan muhterem zevat, gerekse yukarıdaki iletinin sahibi olan muhatabım, Hamidullah’ın kâfir olduğu görüşündeler ve bu görüşü, daha önce Hamidullah hakkında yapılmış bazı çalışmalarla refere ediyorlar. Bense onun, bazı görüşlerinde Ehl-i Sünnet çizginin dışına çıktığını teslim etmekle birlikte, bu görüşlerin onun tekfiri için yeterli dayanağı oluşturmadığı kanaatindeyim. Bu seri yazı da bu çerçevede cereyan edecek. (CEVAP kelimesinden hemen önce tırnak içinde yer alan ifadeler, muhatabımın benim daha önceki yazılarımdan yaptığı alıntılardır; bu kelimeden sonra yine tırnak içinde gelen ifadeler ise muhatabıma aittir ve olduğu gibi verilmiştir. Benim bu ifadelere şimdiki cevabım ise tırnaksız başlayan paragraflardadır.)

“Yazınızda diyorsunuz ki:

“Bilinmesini isterim ki, Hamidullah hocanın Ehl-i Sünnet akaidi ile bağdaşmayan bir kısım görüşlere sahip olduğunu atlamış değilim.”

CEVAP

“Size soruyorum Ehli sünnet olmayan bir kimse sapık değil mi? Tek doğru yol Ehli sünnet değil mi? 72 sapık fırka sapık değil mi?”

Öncelikle şu “sapık” tabirine açıklık getirmemiz gerekiyor. Eğer bundan maksat “mutlak küfür” ise, bu doğru değil. Zira Ehl-i Sünnet’in, Ehl-i Sünnet dışındaki fırkaları “kâfir” değil, “bid’atçi” diye nitelendirmiş olduğunu unutmamalıyız. Elbette bunlar içinde bid’ati küfre varanlar vardır ve Akaid/Kelam kitaplarında bunlar tadad edilmiştir. Ancak bu durum, her bid’atçinin kâfir olduğu anlamına gelmez.

(Devam edecek)

Milli Gazete – 25 Ocak 2003