Osmanlı‘nın 8. cildinde (196-205) yer alan ve Osmanlı’nın, sanayi döneminin ortaya çıkardığı yeni sorunlara cevaplar üretemediği için çöktüğünü savunan yazı üzerindeki değerlendirmelere devam edeceğim. Çöküş döneminin global çapta cereyan eden çok yönlü gelişmelerini göz ardı ederek Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilişini bir tek sebebe irca etmenin, fazlaca “kestirme” bir istintaç olacağında kuşku yok. 1789 Fransız ihtilaliyle birlikte dünyayı saran, ekonomide liberal, düşüncede pozitivist, ideolojide milliyetçi akımlar Osmanlı’yı içeriden ve dışarıdan bir ağ gibi kuşatmışken, “içtihat yapılsaydı Osmanlı kurtulurdu” … Devamını Oku
“Osmanlı”
Yaşayan en ünlü Osmanlı tarihçilerinden Prof. Dr. Halil İnalcık editörlüğünde hazırlanan 12 ciltlik Osmanlı‘yı ilim aleminin ve araştırmacıların istifadesine sunan Yeni Türkiye Yayınları’na, onu yeniden basarak faydasının umumileşmesine katkıda bulunan Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ve bu muhteşem eseri müstesna bir hediye olarak kütüphaneme kazandıran Eğitim Kültür Dairesi Başkanı Hayati Kırlı beyefendiye teşekkür ederek başlamam gerekiyor. Sahasında büyük bir boşluğu doldurduğunda kuşku bulunmayan ve içeriğini oluşturan araştırma mahsulü yazılardan, baskı kalitesi ve cildine kadar konusuyla mütenasip bir ciddiyet ve … Devamını Oku
Din’e Bakış
“Nefis muhasebesi” diye bir kavram vardı bizim kültürümüzde. Modern zamanlarda günlük hayatımıza yön vermesi şöyle dursun, neredeyse hafızamızdaki lugatten bile silindi bu kavram; tıpkı hayatımızı anlamlı ve “ölçü”lü kılan diğer kardeşleri gibi… Muhasebe yapabilmeniz için elinizde “şaşmaz bir ölçü”nün bulunması zorunludur. Eğer ölçüyü yitirmişseniz, ya da neyin ölçü olduğu konusunda bilincinizde bir netlik yoksa, muhasebeyi “neye göre” yapmanız gerektiği gibi “hayatî” bir problemle karşı karşıyasınız demektir. Adına “kimlik bunalımı” denen olgunun en somut tezahürlerinden birisini bu durum … Devamını Oku
Tarihsellik ve Hermenötik
Geçen yazıda hermenötik ve tarihselciliğin Kur’an bağlamında kaçınılmaz olarak şu iki sonuçtan birine varacağını söylemiştim: 1) Kişi kendisini Allah Teala’nın yerine koyabilir, 2) Kur’an Allah kelamı değildir. Bu hususlardan ilki, Kur’an’ın Allah kelamı olduğunun kabul edilmesi halinde söz konusu olacaktır. Böyle bir kabul ise, kişinin vahye “iman” ettiğinin ifadesi olacağından, hermenötik ile temel bir çatışma oluşturur. Zira vahye inanan insan, Kur’an’ın –haşa– her türlü müdahaleye açık ve maruz bir “kadavra” değil, varlığın tümü için bir “hidayet” kaynağı, … Devamını Oku
Kur’an ve Tarihsellik
Kur’an “vahiy” midir, insan ürünü müdür? Böyle bir sorunun bir Müslüman için “saçma” olmaktan öte, “hakaret” olarak algılanmasının doğal olduğunu belirtmeye gerek yoktur. Çünkü mesele temelde bir “iman” meselesidir ve vahiy kaynaklı olduğuna iman eden bir kimse için Kur’an ile herhangi beşerî bir metin arasındaki fark –teşbihte hata görülmesin–, insan ile Allah Teala arasındaki fark gibidir. Burada ikinci bir soru daha sorarak, başlığın yazı ile tektabukunu biraz daha açık hale getirelim: Kur’an’ın vahiy olduğuna iman eden bir … Devamını Oku
İslamileşme Projelerinin Temel Handikapı
Bir önceki yazıda devrim sonrası İran’ın temel gündem maddesinin reform talepleri olduğunu, güncel iki alıntı ile ifade etmeye çalışmıştım. Bundan kısa bir zaman önce İslam ülkeleri arasında yapılan bir şura toplantısı için İstanbul’a gelen delegasyon arasında bulunan Mısır’lı Hasan Hanefi ile yapılan bir söyleşi okumuştum. “el-Yesâru’l-İslamî” (İslamî Sol) projesi ile tanınan Hanefi, İran Cumhurbaşkanı Hatemi’nin, kendisine, kitaplarından oldukça istifade ettiğini, hatta kendisini İran’a davet ederek, istediği herhangi bir üniversitede ders vermesi için kapıların kendisine açık olduğunu söylediğini … Devamını Oku
Modern Çağ, İslam ve Dönüşüm
Dünya görüşünü, varlık ve hayat telakkisini İslamî referanslara dayandırma hassasiyeti içinde olanların, modernitenin müdahaleci ve dönüştürücü global meydan okumaları karşısında şu ana kadar sergilenenden çok daha özgün ve derinlikli çabalar ortaya koymak gibi bir zaruretin muhatabı olduğu açık. Modernite’nin ürettiği ve “bilgisayar virüsü” gibi bilinç altımıza hissettirmeden zerkettiği kavramlarla düşünme va algılama handikapından kurtulmadan özgün ve otantik bir İslamî bilinç oluşturmanın imkânsızlığını keşfedememiş olanlar, İslam’ın tarihler ve coğrafyalar üstü mesajını kavramak, içselleştirmek ve “sunmak” gibi “birkaç beden … Devamını Oku
Cemaat
“Ehlu’s-Sünne ve’l-Cemaa” terkibi, “Fırka-i Naciye”yi diğerlerinden ayıran iki temel hususiyete işaret etmektedir: “Sünnet” ve “Cemaat.” “Sünnet”, sadedinde bulunduğumuz konuda, Hz. Peygamber (s.a.v)’in talim ve irşadıyla inanılması gerektiği sabit olan hususları ifade etmektedir. İtikadî alanda bu tabir, Hz. Peygamber (s.a.v)’den geldiği sabit olan hususlara iman eden kimse veya grubun Fırka-i Nâciye’ye dahil olması demektir. “Sünnet”le ayrılmaz bir ilişkisi bulunan “Cemaat” tabirinin ise, genellikle hatalı olarak “çoğunluğu teşkil edenler” anlamını ifade ettiği düşünülür. Oysa bu tabir “hakkın temsilcisi olma”yı … Devamını Oku
Mezhepler ve Doğru-Yanlış Kriterleri
Fıkhî mezhepler arasındaki görüş ayrılıklarını “anlamak”, modern Müslüman için çetrefelli meselelerin başında geliyor. Öyle ya, birden fazla doğru olamayacağına ve dahi “aklın yolu bir” olduğuna göre herhangi bir fiil için mezheplerden birisinin “doğrudur/uygundur”, diğerinin “yanlıştır/uygun değildir” demesine ne demeli? İslam dünyasının geçmişinde –istisnai durumlar haricinde– tektipçi “resmî yorum” tekelciliği olmamıştır. Bu yüzden de kaynağın tek ve resmî yorumu –ne gariptir ki– sadece Abbasîler döneminin malum 15 yılında –Mu’tezile’nin iktidarı nüfuzu altına aldığı dönemde– söz konusu olmuştur. Öyle … Devamını Oku
Sahabe
Sahabe’nin “sahih İslam” çizgisinin tayin ve muhafazasında “ikamesiz” kilit bir rolü vardır. Bu husus, tırnak içine aldığım iki noktanın açılımı ile şöylece netleştirilebilir: Sahih İslam çizgisi tabiri, ilahî mesajın, Hz. Peygamber (s.a.v)’in tebliğ ve pratize ettiği şekliyle anlaşılıp yaşanmasına işaret etmektedir. Bir diğer deyişle Hz. Peygamber (s.a.v)’in neyi nasıl anlayıp yaşadığını öğrenmek isteyen kimse için başvurulacak temel merci Sahabe’dir. Son Peygamber’in oluşturup şekillendirdiği bireylerden teşekkül eden toplum, işin doğası gereği O’nun arzu ettiği kıvamda olmak durumundadır. Hadis, … Devamını Oku