Sürâka b. Mâlik (r.a)’dan: “Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Eğer ben birisine, başka birisine secde etmesini emredecek olsaydım, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim.”[1]et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, VII, 152. el-Heysemî Mecma’u’z-Zevâid’de (IV, 310), sededdeki Vehb b. Ali ve babasının durumları hakkında bilgi sahibi … Continue reading Büreyde (r.a)’dan: “Bir bedevi Hz. Peygamber (s.a.v)’e gelerek, “Ey Allah’ın Resulü! Bana izin verin size secde edeyim”dedi. Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu. “Eğer ben birisine, başka birine secde etmesini emredecek olsaydım, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim.”[2]ed-Dârimî, … Devamını Oku
Uydurma Olduğu Söylenen Sahih Bir Rivayet-2
Bir önceki yazıda Ebû Hureyre (r.a)’dan naklen zikrettiğim rivayete benzer bir rivayet de Enes b. Mâlik (r.a)’dan nakledilmiştir: Buna göre Ensar’dan birilerinin sakin bir devesi vardı. Ancak (hastalık vb. bir sebepten dolayı) deve azgınlaştı ve kimseyi yanına yaklaştırmaz oldu. Durumu Efendimiz (s.a.v)’e haber verdiler. Efendimiz (s.a.v) devenin bulunduğu bahçeye gitti. Deve Efendimiz (s.a.v)’i görünce O’na doğru yaklaştı ve önünde çöktü. Orada bulunanlar, “Aklı şuuru olmadığı halde bu hayvan size secde ediyorsa, bizim secde etmemiz daha evladır” dediler. … Devamını Oku
Uydurma Olduğu Söylenen Sahih Bir Rivayet
“Eğer bir insanın başkasına secde etmesini emretseydim, kadının, kocasına secde etmesini emrederdim” anlamındaki hadis hakkında hayli soru geliyor. Kur’an’a aykırı olduğu ya da kadını tahkir ettiği gerekçesiyle uydurma olduğunu söyleyenlerden alıntılar eşliğinde bu hadisin durumunun ne olduğu soruluyor. Öncelikle belirtelim ki, bir rivayetin sahih olup olmadığını, bizatihi o rivayetten hareketle ortaya koymak gerekir. Meseleyi kendi önyargılarımızın, peşin kabullerimizin ya da yaygın anlayışın/hakim söylemin boyunduruğu altına sokmaya çalışmak, kendi heva ve heveslerimizi hadisin, dolayısıyla Efendimiz (s.a.v)’in rehberliğinin önüne … Devamını Oku
Şii Yayılmacılığı
İran bir taraftan bölgede inisiyatif ve etki alanını genişletmeye dönük politikalar izlerken, diğer yandan kadim ve genetik Sünni düşmanlığı refleksiyle Şii karakterli yayılmacı politika dip dalga halinde ilerliyor. Oysa düz mantıkla bakınca bölge ve dünya ölçeğinde İran’ın İslam Dünyası’nın desteğine ciddi biçimde ihtiyacı var. Hal böyleyken “mezhep ihracı” faaliyetinin hız kesmeden, hatta ivme kazanarak devam etmesi ilk bakışta çelişki gibi görünüyor. İzleyebildiğim kadarıyla tek bir uydu kanalında 20 civarında Şiilik propagandası yapan televizyon var. İzleyemediklerim de hesaba … Devamını Oku
Ankara İstiklal Mahkemesinden Geçenler
Ankara İstiklal mahkemesi Zabıtları -1926- isimli kitapta Ankara İstiklal Mahkemesi’nde yargılanan 40 civarında kişiye ait mahkeme zabıtları var.Mehmed Nedim, Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları -1926-, İşaret yay., İst-1993, 13-258. Yazar, TBMM arşivinde bulunan bu zabıtları muhtevi bulunan 4 ve 5. defterlerin ya kendisine bilinçli olarak verilmediğini veya kaybolduğunu söylüyor. Bu iki defterin, mahkemeye getirilen diğer sanıklarla İskilipli Atıf Hoca’nın yüzleştirildiğini anlatan zabıtları muhtevi olduğu anlaşılıyor. Dönemin Meclis İnsan Hakları Komisyonu tarafından istenmesine ve TBMM Başkanı’nın yazılı emri bulunmasına rağmen … Devamını Oku
İstiklal Mahkemeleri
Bugünlerde gündeme gelen İstiklal Mahkemeleri’nin zabıtlarının açılması meselesi gözleri bir kere daha Cumhuriyet arefesinde yaşanan olağan dışı şartlara ve uygulamalara çevirdi. İstiklal Mahkemeleri, dönemin olağanüstü şartlarında adeta bir “sindirme” mekanizması olarak iş görmüştü. Bir kere karar verdi mi, geri dönüşü olmayan, temyizi gayrı kabil ve Cumhuriyet için “tehlike” olarak değerlendirilen her vakayı ilgi alanında tutan bu mahkemelerde kimler yargılandı, yargılama süreci nasıl cereyan etti ve ne türlü yansımaları oldu? Bugüne kadar bu mahkemelerin etkisiyle mütenasip kemiyet ve … Devamını Oku
Sahih Bilinen Asılsız Bir Rivayet
Günlük konuşmalarımızda meramı ifadede kolaylık sağladığı için dilimize ve hafızamıza kolayca yerleşen deyimler, kalıp ifadeler, özdeyişler yanında bir de “rivayetler” vardır. O rivayetlerin dilimize yerleşmesi ötekiler kadar masum değildir. Bilhassa Efendimiz (s.a.v)’e söylemediği bir sözü isnad etmenin ağır vebali dikkate alınacak olursa, bu konuda en yüksek hassasiyeti göstermemiz gerektiği kendiliğinden anlaşılacaktır. Allame Abdülfettâh Ebû Gudde merhumun, uydurma/asılsız rivayetlerin toplandığı eserleri tekrar tekrar okumamız gerektiği yolundaki ikazının altında da şüphesiz bu hassasiyet yatıyor. Bu sebeple merhum, hem İbnu’l-Kayyım’ın … Devamını Oku
İslamî Hareketler ve Devlet Yönetmek
Raşid el-Gannuşi AA muhabirine verdiği özel mülakatta son derece dikkat çekici bir noktanın altını çizmiş ve İslamî hareketlerin devlet tecrübesinin az olduğunu, fikrî altyapının ve literatürün yönetmek değil, tebliğ ve davet etmek üzerine inşa edildiğini vurgulamış. Üzerinde ciddiyetle durulması gereken, bugüne ve yarına dair hayatî önemi haiz bir projeksiyon bu. İslamî hareketlerin devlet yönetme tecrübesine sahip olmaması, buna imkân buldukları halde başarısız oldukları anlamına mı geliyor? Elbette hayır. Meseleye objektif olarak bakıldığında ilk önce söylenmesi gereken şu … Devamını Oku
Toplumsal Hayat ve Kadın
Bir hanım kardeşimizden, kadının toplumsal hayattaki rolü konusunda zikre değer tesbitler ihtiva eden bir e-posta aldım. Uzunca bir metinden oluşan o e-postanın önemli yerlerini aşağıya alıyorum: “(…) Dr. Muhammed Ekrem Nedwi veya Muhammet Yılmaz’ın “İbn Hacer’in Hocaları Bağlamında Kadın Hadisçiler” kitaplarını okuduğumuzda, kadının İslami ilimler bağlamında İslam toplumunda ne kadar aktif olduğunu görüyoruz. Daha doğrusu soru şu: Görüyor muyuz hocam, görmeli miyiz? Kadınların ağırlıkta hadis rivayet etmeye ve ezberlemeye yoğunlaştıklarını ve muhaddis olmalarını delil olarak kullanarak kadının … Devamını Oku
“Evrensel İlkeler”, Arap Baharı Ve Batı
“Evrensel” olduğu söylenen bir takım kalıp ifade, kavram ve değerlerin aslında sadece Batı’ya ait olup, iletişim araçları, propaganda teknikleri ve enformasyon mekanizmaları vasıtasıyla “açık toplumlara” evrensel olarak kabul ettirildiğini dile getirmeyi amaçlayan bir önceki yazının sonunda, “Arap Baharı” denen sürecin bu çerçevede nasıl açıklanabileceğine dair düşüncelerimi bu gün açıklayacağımı vaat etmiştim. Evet, Batı, ekonomik ve stratejik bakımdan kendisi için “açık kapı” hüviyetini haiz bulunan ülkelerin nasıl yönetildiğiyle hiçbir zaman ilgilenmedi. Bu sebeple Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki ülkelerin … Devamını Oku