Bir önceki yazıda devrim sonrası İran’ın temel gündem maddesinin reform talepleri olduğunu, güncel iki alıntı ile ifade etmeye çalışmıştım. Bundan kısa bir zaman önce İslam ülkeleri arasında yapılan bir şura toplantısı için İstanbul’a gelen delegasyon arasında bulunan Mısır’lı Hasan Hanefi ile yapılan bir söyleşi okumuştum. “el-Yesâru’l-İslamî” (İslamî Sol) projesi ile tanınan Hanefi, İran Cumhurbaşkanı Hatemi’nin, kendisine, kitaplarından oldukça istifade ettiğini, hatta kendisini İran’a davet ederek, istediği herhangi bir üniversitede ders vermesi için kapıların kendisine açık olduğunu söylediğini … Devamını Oku
Modern Çağ, İslam ve Dönüşüm
Dünya görüşünü, varlık ve hayat telakkisini İslamî referanslara dayandırma hassasiyeti içinde olanların, modernitenin müdahaleci ve dönüştürücü global meydan okumaları karşısında şu ana kadar sergilenenden çok daha özgün ve derinlikli çabalar ortaya koymak gibi bir zaruretin muhatabı olduğu açık. Modernite’nin ürettiği ve “bilgisayar virüsü” gibi bilinç altımıza hissettirmeden zerkettiği kavramlarla düşünme va algılama handikapından kurtulmadan özgün ve otantik bir İslamî bilinç oluşturmanın imkânsızlığını keşfedememiş olanlar, İslam’ın tarihler ve coğrafyalar üstü mesajını kavramak, içselleştirmek ve “sunmak” gibi “birkaç beden … Devamını Oku
Cemaat
“Ehlu’s-Sünne ve’l-Cemaa” terkibi, “Fırka-i Naciye”yi diğerlerinden ayıran iki temel hususiyete işaret etmektedir: “Sünnet” ve “Cemaat.” “Sünnet”, sadedinde bulunduğumuz konuda, Hz. Peygamber (s.a.v)’in talim ve irşadıyla inanılması gerektiği sabit olan hususları ifade etmektedir. İtikadî alanda bu tabir, Hz. Peygamber (s.a.v)’den geldiği sabit olan hususlara iman eden kimse veya grubun Fırka-i Nâciye’ye dahil olması demektir. “Sünnet”le ayrılmaz bir ilişkisi bulunan “Cemaat” tabirinin ise, genellikle hatalı olarak “çoğunluğu teşkil edenler” anlamını ifade ettiği düşünülür. Oysa bu tabir “hakkın temsilcisi olma”yı … Devamını Oku
Mezhepler ve Doğru-Yanlış Kriterleri
Fıkhî mezhepler arasındaki görüş ayrılıklarını “anlamak”, modern Müslüman için çetrefelli meselelerin başında geliyor. Öyle ya, birden fazla doğru olamayacağına ve dahi “aklın yolu bir” olduğuna göre herhangi bir fiil için mezheplerden birisinin “doğrudur/uygundur”, diğerinin “yanlıştır/uygun değildir” demesine ne demeli? İslam dünyasının geçmişinde –istisnai durumlar haricinde– tektipçi “resmî yorum” tekelciliği olmamıştır. Bu yüzden de kaynağın tek ve resmî yorumu –ne gariptir ki– sadece Abbasîler döneminin malum 15 yılında –Mu’tezile’nin iktidarı nüfuzu altına aldığı dönemde– söz konusu olmuştur. Öyle … Devamını Oku
Sahabe
Sahabe’nin “sahih İslam” çizgisinin tayin ve muhafazasında “ikamesiz” kilit bir rolü vardır. Bu husus, tırnak içine aldığım iki noktanın açılımı ile şöylece netleştirilebilir: Sahih İslam çizgisi tabiri, ilahî mesajın, Hz. Peygamber (s.a.v)’in tebliğ ve pratize ettiği şekliyle anlaşılıp yaşanmasına işaret etmektedir. Bir diğer deyişle Hz. Peygamber (s.a.v)’in neyi nasıl anlayıp yaşadığını öğrenmek isteyen kimse için başvurulacak temel merci Sahabe’dir. Son Peygamber’in oluşturup şekillendirdiği bireylerden teşekkül eden toplum, işin doğası gereği O’nun arzu ettiği kıvamda olmak durumundadır. Hadis, … Devamını Oku
Dâru’l-Hikme Hakkında
Bazı okuyucular, daha önce bu köşede açılışı vesilesiyle kendisinden söz ettiğim Daru’l-Hikme’nin kuruluş amacı, hedefleri vs. hakkında daha fazla bilgi istiyor. Daru’l-Hikme, modernleşmenin geldiği son aşama olan “küreselleşme” ile birlikte İslam dünyasında yaşanan “değerler çözülmesi”nin bizi, dünya hayatında küresel güç denkleminde var olmak bakımından bir yere götürmeyeceği gibi ahiret hayatımızı da tehlikeye atmakta olduğu temel tesbitinden hareket etmektedir. Bu temel tesbit, kimi başka bakış açılarıyla ortak payda teşkil ediyor izlenimi verse de, Daru’l-Hikme açısından şu esas farklılık … Devamını Oku
İsimler ve Bilinçaltı Atraksiyonları
Türk filmlerindeki “imam” tiplemesini bilirsiniz. Eciş-bücüş, şehvet düşkünü, biraz şizofren, dünyaperest, kesinlikle güvenilmez… İdeolojik “dürtü”lerle ısrarlı bir şekilde sürdürülen imajinatif beyin yıkama faaliyetinin beş para etmez malzemelerinden biridir o. İslam coğrafyasından başka herhangi bir kültür havzasında (komünist ve faşist uygulamalar hariç) öz kimlik kodlarıyla bu derece hoyratça “oynandığını” göremezsiniz. Filmlerdeki bu tiplemenin, topluma, dine ve din adamına nasıl bakması gerektiğini dikte etme çabasının ürünü olduğunu kim inkâr edebilir?.. İşin “görünen” yanını teşkil etmesi sebebiyle madalyonun bu yanı, … Devamını Oku
İki Tarz-ı Telakki
Bir Okuyucum şu meşhur örneği tekrar ederek soruyor: “Anlamakta zorluk çektiğim şey şu: Ben doktorum. Şu anda benim hocam durumunda bulunan iki profesör bayan var. İkisi de dünya çapında insanlar. Bir tanesi zamanında Türkiye matematik şampiyonu olmuş. Öbürü üniversite imtahanlarında dereceye girmiş. Süper zekâ insanlar. Şimdi size sorum şu: Bu ikisinin şahitliği ilkokulu bile zor bitirmiş bir erkeğin şahitliğine eşit mi olacak? Bunlar akıl olarak eksikler mi? Tek tek bunların aklı ilkokulu bile zor bitirmiş erkekten az mı? … Devamını Oku
Akıl ve Din Eksikliği
Bir önceki yazıda Efendimiz (s.a.v)’in kadınlar hakkında “akıl ve din eksikliği” tabirini kullanmaktan kastının ne olduğunu kısaca izah etmiş ve bu durumun ontolojik ve genel bir hükmü değil, Efendimiz (s.a.v)’in, bizzat kendi tabirinin açıklamasını yansıttığını ifade etmeye çalışmıştım. Esasen söz konusu hadis siyak-sibak bütünlüğü içinde değerlendirildiğinde bu durum açıkça ortaya çıkmaktadır. Zira hadisin başında Efendimiz (s.a.v) kadınları sadaka vermeye ve çokça istiğfar etmeye teşvik buyurmaktadır. Burada Efendimiz (s.a.v)’in esas maksadının, kadınların ontolojik durumlarıyla ilgili bilgi vermek değil, … Devamını Oku
Hadis’i Feda Ederek “Din’i Kurtarmak”
Temel Hadis kaynaklarının hemen tamamında nakledilen bir rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.v) bir bayram namazında kadınlar cemaatine özel olarak hitap etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Aklı ve dini noksan olanlar içinde sizin kadar akıl sahiplerine galebe çalanını görmedim.” Orada bulunan kadınlardan dirayet sahibi birisi, buradaki “akıl ve din noksanlığı”ndan maksadın ne olduğunu sorunca Efendimiz (s.a.v) şöyle bir açıklama yapmıştır: “Akıl noksanlığı, iki kadının şahadetinin bir erkeğin şahadetine denk tutulmasıdır. Din noksanlığı ise (ay hali sebebiyle) Ramazan’da oruç tutmamanız … Devamını Oku