Bir “Hadis”

Ebubekir Sifil2003, 2003 Yılı, Ekim 2003, Ekim Ayı 2003 OS, Gazete Yazıları, Okuyucu Soruları

“Bir rivayette Ebu Hureyre vefat edeceğini hissettiği vakitte ilmi ketmetmiş olmaktan korkarak etrafındakilere şöyle dedi: Resul-i Ekrem’den (A.S.M.) öğrendiğim Ahir zamanda vukua gelecek harblerle alakalı haberleri size bildireyim mi? Onlar: ‘Evet bize haber ver. Bunda bir beis yoktur Allah seni hayırla mükafatlandırsın’ dediler. Bundan sonra Ebu Hureyre sözüne devâm ederek dedi ki: ‘Hicretten bin üç yüz (1300) sene sonraki akidlerden birkaç akid say.

O vakit Rumların meliki bütün dünya ile harb etmek ister. Allahu Teala da o adam için harbi irade eder. Bunun üzerinden fazla bir zaman geçmez, iki akid sonra (CERMEN) ismindeki bir beldeden, ismi kedi ismi olan bir adam musallat olur ve bütün dünyaya malik olmak ister. Ve hem soğuk memleketlerde ve hem de sıcak memleketlerde bütün dünya ile harb eder. Şiddetli harb ateşlerinin dolu olduğu senelerden sonra Allah’ın gadabına uğrar.

Neticede Rûş’un veya Rus’un (ravi şübhe etmiştir) sırrı onu öldürürler. Hicretten bin üç yüz (1300) sene sonraki akidlerden beş veya altı veya yedi veya sekiz akid say. O vakit Mısır’a “Nasır” künyesinde bir adam hükmeder. Arablar onu “Şüccâ’-ul Arab” (Arabın cesuru) diye çağırırlar. Allah onu bir harbde ve sonra bir harbde daha, yani iki harbde zelil eder. O Nasır mansur olmaz, ona yardım edilmez. Ve Allahu Teala ayların en sevgilisinde Mısır’a hakiki nusreti irade eder ki bu nusret tahakkuk edecektir. Bunun üzerine Beyt’in Rabbi olan Allah, Mısır halkını ve Arab milletini, babası kendisinden daha enver olan “Esmer Sâdâ” ile razı ederek onu, onlara reis eder.

Fakat bu adam Mescid-i Aksa’nın hırsızlarıyla (Yahudilerle) belde-i hazînde musalaha yapar. Sonra Şam bölgesinden olan Irak’da cebbar bir adam zuhur eder ki; o adam Süfyanîlerden biridir ve onun bir gözünde hafif bir aksama vardır. Onun ismi “Saddam”dır. O, kendisine muarız olanlara karşı saddamdır. Bütün dünya “Küçük Kût” ta, onun için toplanırlar ki Saddam da bu Kuveyt’e daha evvel aldatılarak girmiştir. Bu Süfyanîde hiç bir hayır yoktur.

İlla ki İslamiyet’e dönerse o zaman onda hayır olur. O hem hayır, hem de şerdir. Mehdî-yi Emin’e hain olana veyl olsun. Hicretten bin dört yüz (1400) sene sonraki akidlerden iki veya üç akid say. O vakit Mehdî-i Emin çıkar ve bütün dünya ile harb eder. Dalalete düşenler ve Allah’ın gadabına uğramış olanlar ve münafıklar, İsra ve Mi’raç beldesi olan Kudüs’teki “Meciddun Dağları”nda onun için toplanırlar. Bütün dünyanın ve bütün hilelerin melikesi de Mehdî’ye karşı çıkar ki onun ismi zaniyedir (Amerika). Bu melike o gün bütün dünyayı dalalet ve küfre sevkeder. Yahudiler de o gün dünyaca en yüksek makamdadırlar. Bütün Kudüs’e, mukaddes beldeye hakimdirler.

Bütün dünya denizden ve havadan Mehdî’nin üzerine hücum eder. Ancak çok soğuk ve çok sıcak beldeler müstesna. Mehdî bakar ki bütün dünya çirkin hile ve planlarla aleyhinde ittifak ettiklerini görür. Fakat bilir ki Allah daha şiddetli mekr sahibidir ki, onların bütün hilelerini akim bırakır. Ve bütün kainat onun mülküdür ve ona dönecektir ve merci yalnız odur. Ve bütün dünya aslı ve fer’iyle onun bir hilkat şeceresidir. İşte bu kudrete malik olan Cenab-ı Hak, Mehdî’ye nusret için en şiddetli bir darbe ile onları vurur ve karayı, denizi ve semayı onlar üzerine yandırır. Ve Sema da onların üstüne şiddetli yağmurunu yağdırır. O gün bütün ehl-i arz küffara lanet eder. Allah da bütün küfrün zevalini irade eder”. (Esme-l Mesalik Lieyyam-il Mehdîyy-il Meliki Li Küll-id Dünya Biemrillah-il Malik, Kelde bin Zeyd-216).”

Bir okuyucumun, durumunu sorduğu bu “hadis” üzerinde bir sonraki yazıda duracağım. (Devam edecek)

Milli Gazete – 14 Ekim 2003