Son zamanlarda ilgi çekici biçimde hız kestiği görülen Dinlerarası Diyalog faaliyetlerinin İslam Dünyası’nın hangi derdine deva olduğu sorusu hiçbir zaman sahici bir cevap bulmadı. Buna mukabil Müslümanlar’ın bilinçaltında yol açtığı tahribatın semerelerini geçen zaman daha net gösterecek. Cami ile kilise ve havrayı aynı ortam içine almanın, “yok aslında birbirimizden farkımız”ın kabullenilmesini mümkün kılan, ustaca kurgulanmış bir bilinçaltı atraksiyonu işlevi görmediğini kim söyleyebilir? Böyle dendiğinde “Bizim geçmişimizde cami ile kilise ve havra zaten bir arada yaşamıyor muydu?” karşılığını … Devamını Oku
Kendine Zulmetmek
İmam eş-Şa’rânî, ilimde belli bir mesafe aldıktan sonra, hayatına yeni bir istikamet verecek olan Ali el-Havvâs hazretleriyle karşılaşır. Ali el-Havvâs ümmi (okuma yazması olmayan) birisidir; eş-Şa’rânî ise ulema zümresinden! Şeyhinin eş-Şa’rânî’ye ilk direktifi, bütün kitaplarını satıp parasını tasadduk etmesidir. eş-Şa’rânî, nefis eserlerden oluşan muazzam kütüphanesini satar ve parasını fakirlere tasadduk eder. Fakat aklı kitaplarında kalmıştır. Zira her birine ayrı bir emek vermiş; üzerlerine notlar düşmüş, haşiyeler yazmıştır. Şeyhi bu durumu sezince, kitaplarıyla alakasını kesip, onları tamamen aklından … Devamını Oku
Muhtelif Meseleler
Soru “(…) Dua ederken peygamber efendimizin veya diğer peygamberlerin, Kuranı Kerimin, önemli mübarek gün ve gecelerin yüzü suyu hürmetine dua edebilir miyiz? Misali Allahım Peygamber efendimizin yüzü suyu hürmetine beni affet vs gibi. Bu şekilde dua etmek doğru mudur? Bir sakıncası var mıdır bu şekil duanın? Yıllardan beri camilerimizde yapıldığını biliyoruz. Bazı arkadaşlarımız şirk gibi olabileceğini söylüyor.” Cevap Tevessül konusunda daha önce bu köşede ifade etmeye çalıştığım hususlar doğrultusunda, bu sorunun cevabının olumlu olacağı açık. Gerek Kur’an’ın, … Devamını Oku
Ha Gayret Az Kaldı Dünyanın İşi Bitiyor!
Müslümanın dünyayla ve dünyasal olanlarla ilişkisinin mahiyetinden bahseden İslamî nasslar, modernitenin zihnimize zerk ettiği virüsler sayesinde ya “tasavvufî şeyler”, ya da “modası geçmiş şeyler” olarak algılanmak suretiyle gözden kaçırılıyor. Oysa söz konusu nasslar dünyayla ve dünyasal olanlarla ilişkimiz konusunda temel tayin edicilerdir ve “insancıllığa” indirgenmiş arızalı Tasavvuf anlayışının dar alanına yahut “gelişme/kalkınma” gibi efsunlu kelimelerin gölgesine hapsedilmek suretiyle adeta hayatın dışına atılmışlardır. Hangi nasslardan bahsettiğimi kısmet olursa bir başka yazıya bırakarak burada, yukarıda ifade ettiğim durumun önümüze … Devamını Oku
İstinbata Hakkını Vermek-3
Efendimiz (s.a.v), “müstehâza”nın (hayız zamanı dışında herhangi bir hastalıktan dolayı kan akıntısı olan kadın) ne yapması gerektiğini anlatırken şöyle buyurmuştur: “Müstehâza, (sağlıklıyken) hayız görmekte olduğu günleri(ni hesap eder ve her ayın o dönemi)nde namazı bırakır. Sonra (bu günler dolunca) gusleder ve her namaz için (ayrı) abdest alır. (Diğer insanlar gibi) oruç tutar, namaz kılar.”[1]et-Tirmizî, “Tahâret”, 95; İbn Mâce, “Tahâret”, 115; ed-Dârimî, “Tahâret”, 84. Hz. Ali (r.a)’nin de, konuyla ilgili fetvasında bu hadisin ifadesini kullandığı nakledilmiştir.[2]et-Tahâvî, Şerhu Ma’âni’l-Âsâr, … Devamını Oku
İstinbata Hakkını Vermek-2
Bir önceki yazı Hz. Aişe (r.anha) validemizin, Mu’âze el-Adeviyye isimli sahabiye kadının sorusuna verdiği cevapla bitmişti. Validemizin verdiği bu cevap yüzeysel olarak bakıldığında “Hz. Peygamber (s.a.v) bize adet gördüğümüz zaman orucu bırakmamızı emir buyururdu” tarzında bir tesbit/ihbar içermemekte ise de, verilen cevaptan hareketle belli bir arka plan tesbiti yapmak pekala mümkündür. Şöyle diyebiliriz: Burada namazın kazasının iskatı, edasının iskatından kaynaklanmıştır. Yani namazın vaktinde edası adetli kadın için farz olmayınca, adet hali geçtiğinde kazası da farz olmaz. Bu … Devamını Oku
İstinbata Hakkını Vermek-1
Okuyucu soruyor: “Kafamızı karıştıran şu yazı hakkında görüşlerinizi almak mümkün müdür?”: “… Adetli kadın namazdan sorumlu olmayınca onu kaza etmekten de sorumlu olamaz. Bir kadın Aişe validemize: “Temizlendiğimiz zaman namazımızı kaza edelim mi?” diye sormuş, o da: “Sen Harûriyye misin?” demişti. Kadın; “Hayır, Harûriyye değilim ama soru soruyorum” deyince şöyle demişti: “Bizim başımıza bu olay gelince orucu kaza etmemiz emredilirdi ama namazı kaza etmemiz emredilmezdi.” (…) Orucun kazasının emredilmesi gösterir ki, oruç namaz gibi değildir; adet kanı … Devamını Oku
Kevserî Külliyatı
27 Mayıs 2006 tarihinde bu köşede okuduğunuz yazı da aynı başlığı taşıyordu. O zaman Dâru’l-Hikme’nin, Muhammed Zâhid el-Kevserî merhumun bütün eserlerini bir “külliyat” halinde çevirerek neşredeceğini duyurmuş, hatta mümkün olursa yazma halinde bulunan ve kayıp olduğu bilinen eserlerinin de peşine düşüleceğini belirtmiştim. Kevserî Külliyatı’nın ilk eseri olarak Makâlât çevirisinin baskıya hazırlık işlemleri Allah kısmet ederse çok kısa bir süre sonra başlayacak. Bu eserin çevirisinin hayli uzun bir hikâyesi var. Kısmet olursa bu hikâyeyi çevirinin başında anlatacağım. Burada … Devamını Oku
“Hadis Günlüğü”
Allah Teala nezdindeki değerimizin, Kur’an ve Sünnet’ten aldığımız hisse ile doğru orantılı olduğunda şüphe yok. Asıl mesele, bu iki kaynaktan hisse almanın nasıllığı sorusunun cevabında. Bu iki kaynaktan beslenirken bunu bir sisteme dayanarak yapmak ve edinilen bilgiyi amele (marifete) dönüştürmek, söz konusu cevabın en özlü ifadesi. Hadis Günlüğü bu mühimmeye kayda değer bir katkı sağlıyor. S.Ü. İlahiyat Fakültesi Hadis Bilimdalı öğretim üyesi Prof. Dr. Zekeriya Güler hocamız tarafından hazırlanan kitap, Önsöz’de de belirtildiği gibi “Amelü’l-Yevm ve’l-Leyle” başlığı … Devamını Oku
Kurban Hakkında
Kurban olarak kesilen hayvanların etlerinin ve kanlarının değil, mü’minlerin takvasının Allaha Teala’ya ulaşacağını bildiren 22/el-Hacc, 37 ayetinden hareketle kurbanın ehemmiyetini azaltmaya çalışmak, söylemediği bir şeyi Kur’an’a söyletmek olur. Hatta o ayette takvanın kurbana mukarin olarak zikredilmiş olması, şuurla yerine getirilen kurban kesme ibadetinin de tıpkı diğer ibadetler gibi kişinin takaya ermesine katkıda bulunduğunu söylememize imkân vermektedir. 108/el-Kevser, 2 ayetinde geçen “ve’nhar” emri, Selef döneminden itibaren farklı şekillerde tefsir edilmiştir. Bir kısım müfessirler bu emrin “kurban kes” veya … Devamını Oku