Mescid-i Aksa ve Dinler Bahçesi

Ebubekir Sifil[dosya], 2007, Dinler Arası Diyalog, Gazete Yazıları, Ocak 2007

Son zamanlarda ilgi çekici biçimde hız kestiği görülen Dinlerarası Diyalog faaliyetlerinin İslam Dünyası’nın hangi derdine deva olduğu sorusu hiçbir zaman sahici bir cevap bulmadı. Buna mukabil Müslümanlar’ın bilinçaltında yol açtığı tahribatın semerelerini geçen zaman daha net gösterecek.

Cami ile kilise ve havrayı aynı ortam içine almanın, “yok aslında birbirimizden farkımız”ın kabullenilmesini mümkün kılan, ustaca kurgulanmış bir bilinçaltı atraksiyonu işlevi görmediğini kim söyleyebilir?

Böyle dendiğinde “Bizim geçmişimizde cami ile kilise ve havra zaten bir arada yaşamıyor muydu?” karşılığını vererek ikinci bir atraksiyona başvurulur genellikle. Oysa bizim geçmişimizde cami ile kilise ve havranın bir arada bulunabilmesinin, tamamen İslam hakimiyetinin sağladığı bir imkânla mümkün olduğu asla göz ardı edilemez, bir.

Söz konusu imkânın sağladığı hayat tarzı, farklı din ve kültür mensupları arasında bugünkünden çok daha fazla şeyin paylaşımını –hem de “mecburen” değil, “gönüllü katılım”la!– mümkün kıldığı halde, bugün olduğu gibi inançlar arasındaki sınırların flulaştırılması gibi bir duruma asla rastlanmaz, bu da iki…

Diyalog faaliyetleri söz konusu olduğunda gözden kaçırıldığını düşündüğüm çok hayatî bir noktanın yansımalarından birisidir burası. O nokta, Diyalog faaliyetleri zımnında yapılanlardan/söylenenlerden, yani işin “görünen yanı”ndan daha çok, bu faaliyetlerin Müslümanlar’ın bilinçaltında yaptığı yıkıcı etkidir.

Diyalog faaliyetlerinin diğer tarafları için çok fazla önem arz etmeyebilir, ama “mutlak hakikat” ile sahici bir “mensubiyet” ve “temsil” ilişkisi içinde bulunan Müslüman’ın, bilincini oluşturan kodlarla böylesine aymazlıkla oynanmasına müsaade etmesi söz konusu olamaz. Müslüman, Efendimiz (s.a.v)’in ifadesiyle “Allah’ın yeryüzündeki şahidi”dir ve bu konumun en temel özelliği izafiliğe kapalı oluşudur. Dolayısıyla bir müslümanın, “Ben hakikatin tek şahidi değilim” demesi eşyanın tabiatına aykırıdır…

www.filistinetkinlik.com sitesinde bir haber: İsrail, Camp David ve Oslo anlaşmasıyla Mescid-i Aksa ve el-Halil’e 400 metre mesafede kalmayı taahhüt etmişken, şimdi Mescid-i Aksa sınırları içinde bir sinagog inşa etmeye başladı. Bu yıl içinde tamamlanması planlanan sinagog, üstelik de bir camiin sınırlarını tecavüz ediyor…

Diyalog penceresinden bakıldıkta, İsrail’in bu girişimini “Dinler bahçesi” projesinin yeni bir versiyonu, hatta İsrail’in söz konusu projeye “katkısı” olarak okumak –en azından “tutarlılık” adına– mümkün olsa gerek! Eğer böyleyse ya “çevresi mübarek kılınmış” Mescid-i Aksa için yeni bir konum belirlenme, ya da “mübarek kılınmış çevre” içine bir sinagogu da dahil etme zarureti kendini gösterir!.. Neresinden baksanız problem!..

Şu bir gerçek ki, Filistin meselesi hiçbir zaman bizim Diyalogcular için gündeme getirilmeyi hak edecek öneme sahip olmadı! Filistin’in, Mescid-i Aksa’nın, orada akan kanın ve yaşanan vahşetin bizimle hiç ilişkisi yokmuş gibi davranmayı tercih eden dünyanın bir parçası olmak nasıl bir şeydir?!..

Milli Gazete – 28 Ocak 2007