Soru
“(…) Dua ederken peygamber efendimizin veya diğer peygamberlerin, Kuranı Kerimin, önemli mübarek gün ve gecelerin yüzü suyu hürmetine dua edebilir miyiz? Misali Allahım Peygamber efendimizin yüzü suyu hürmetine beni affet vs gibi. Bu şekilde dua etmek doğru mudur? Bir sakıncası var mıdır bu şekil duanın? Yıllardan beri camilerimizde yapıldığını biliyoruz. Bazı arkadaşlarımız şirk gibi olabileceğini söylüyor.”
Cevap
Tevessül konusunda daha önce bu köşede ifade etmeye çalıştığım hususlar doğrultusunda, bu sorunun cevabının olumlu olacağı açık. Gerek Kur’an’ın, gerekse Sünnet’in delaleti … Devamını Oku
Ha Gayret Az Kaldı Dünyanın İşi Bitiyor!
Müslümanın dünyayla ve dünyasal olanlarla ilişkisinin mahiyetinden bahseden İslamî nasslar, modernitenin zihnimize zerk ettiği virüsler sayesinde ya “tasavvufî şeyler”, ya da “modası geçmiş şeyler” olarak algılanmak suretiyle gözden kaçırılıyor. Oysa söz konusu nasslar dünyayla ve dünyasal olanlarla ilişkimiz konusunda temel tayin edicilerdir ve “insancıllığa” indirgenmiş arızalı Tasavvuf anlayışının dar alanına yahut “gelişme/kalkınma” gibi efsunlu kelimelerin gölgesine hapsedilmek suretiyle adeta hayatın dışına atılmışlardır. Hangi nasslardan bahsettiğimi kısmet olursa bir başka yazıya bırakarak burada, yukarıda ifade ettiğim durumun önümüze … Devamını Oku
İstinbata Hakkını Vermek-3
Efendimiz (s.a.v), “müstehâza”nın (hayız zamanı dışında herhangi bir hastalıktan dolayı kan akıntısı olan kadın) ne yapması gerektiğini anlatırken şöyle buyurmuştur: “Müstehâza, (sağlıklıyken) hayız görmekte olduğu günleri(ni hesap eder ve her ayın o dönemi)nde namazı bırakır. Sonra (bu günler dolunca) gusleder ve her namaz için (ayrı) abdest alır. (Diğer insanlar gibi) oruç tutar, namaz kılar.”[1]et-Tirmizî, “Tahâret”, 95; İbn Mâce, “Tahâret”, 115; ed-Dârimî, “Tahâret”, 84. jQuery(‘#footnote_plugin_tooltip_2668_5_1’).tooltip({ tip: ‘#footnote_plugin_tooltip_text_2668_5_1’, tipClass: ‘footnote_tooltip’, effect: ‘fade’, predelay: 0, fadeInSpeed: 200, delay: 400, fadeOutSpeed: … Devamını Oku
İstinbata Hakkını Vermek-2
Bir önceki yazı Hz. Aişe (r.anha) validemizin, Mu’âze el-Adeviyye isimli sahabiye kadının sorusuna verdiği cevapla bitmişti. Validemizin verdiği bu cevap yüzeysel olarak bakıldığında “Hz. Peygamber (s.a.v) bize adet gördüğümüz zaman orucu bırakmamızı emir buyururdu” tarzında bir tesbit/ihbar içermemekte ise de, verilen cevaptan hareketle belli bir arka plan tesbiti yapmak pekala mümkündür.
Şöyle diyebiliriz: Burada namazın kazasının iskatı, edasının iskatından kaynaklanmıştır. Yani namazın vaktinde edası adetli kadın için farz olmayınca, adet hali geçtiğinde kazası da farz olmaz. Bu durum … Devamını Oku
İstinbata Hakkını Vermek-1
Okuyucu soruyor: “Kafamızı karıştıran şu yazı hakkında görüşlerinizi almak mümkün müdür?”:
“… Adetli kadın namazdan sorumlu olmayınca onu kaza etmekten de sorumlu olamaz. Bir kadın Aişe validemize: “Temizlendiğimiz zaman namazımızı kaza edelim mi?” diye sormuş, o da: “Sen Harûriyye misin?” demişti. Kadın; “Hayır, Harûriyye değilim ama soru soruyorum” deyince şöyle demişti: “Bizim başımıza bu olay gelince orucu kaza etmemiz emredilirdi ama namazı kaza etmemiz emredilmezdi.” (…) Orucun kazasının emredilmesi gösterir ki, oruç namaz gibi değildir; adet kanı oruca … Devamını Oku
Kevserî Külliyatı
27 Mayıs 2006 tarihinde bu köşede okuduğunuz yazı da aynı başlığı taşıyordu. O zaman Dâru’l-Hikme’nin, Muhammed Zâhid el-Kevserî merhumun bütün eserlerini bir “külliyat” halinde çevirerek neşredeceğini duyurmuş, hatta mümkün olursa yazma halinde bulunan ve kayıp olduğu bilinen eserlerinin de peşine düşüleceğini belirtmiştim.
Kevserî Külliyatı’nın ilk eseri olarak Makâlât çevirisinin baskıya hazırlık işlemleri Allah kısmet ederse çok kısa bir süre sonra başlayacak. Bu eserin çevirisinin hayli uzun bir hikâyesi var. Kısmet olursa bu hikâyeyi çevirinin başında anlatacağım. Burada özetle … Devamını Oku
Bid’at Konusunda Bir Tavzih-4
Bid’at konusunda eser veren ulemadan Ebû Bekr Muhammed b. el-Velîd et-Turtûşî, Şevval orucu hakkında şunları söyler: İmam Mâlik bu orucu mekruh görmüş, bu görüşünde Ebû Hanîfe de ona muvafakat etmiştir. eş-Şâfi’î ise bu orucun tutulmasının müstehap olduğunu belirtmiştir. İlgili hadis, el-Buhârî tarafından rivayet edilmiştir ve şöyledir: “Kim Ramazan orucunu tutar ve Şevval’den 6 günü de ona eklerse, bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi olur.”
Mâlik ve Ebû Hanîfe’nin mezkûr hükmü verirken şu nokta dışında hiçbir dayanak ve gerekçesi yoktur: … Devamını Oku
Bid’at Konusunda Bir Tavzih-3
Pazartesi günkü yazıda “bid’at-ı hasene-bid’at-ı seyyie” taksimi konusunda İzzuddîn b. Abdisselâm’ın görüşünü zikretmiş ve verdiği örnekleri kısaca aktarmıştım.[1]el-Karâfî’nin adının başına gelmesi gereken “Malikî mezhebine mensup” ifadesi o yazıda yanlışlıkla İbn Abdisselam’ın adının başına gelmiş. İbn Abdisselâm … Continue reading jQuery(‘#footnote_plugin_tooltip_2654_10_1’).tooltip({ tip: ‘#footnote_plugin_tooltip_text_2654_10_1’, tipClass: ‘footnote_tooltip’, effect: ‘fade’, predelay: 0, fadeInSpeed: 200, delay: 400, fadeOutSpeed: 200, position: ‘top center’, relative: true, offset: [-7, 0], }); Bu yazıda da el-Karâfî’nin konu hakkındaki tavrını kısaca görelim:
O, el-Furûk’ta[2]IV, 202 vd. jQuery(‘#footnote_plugin_tooltip_2654_10_2’).tooltip({ tip: ‘#footnote_plugin_tooltip_text_2654_10_2’, tipClass: … Devamını Oku
Bid’at Konusunda Bir Tavzih-2
“Bid’at-ı hasene-bid’at-ı seyyie” ayrımının, bahse konu olan meselenin, dinden bir asla dayanıp dayanmadığına, şer’î bir maslahatı yerine getirip getirmediğine ve şer’î bir asıl ile çatışma teşkil edip etmediğine bağlı bulunduğunu hatırlatarak başlayalım. Dolayısıyla her ne ki dinî bir asla dayanır, şer’î bir maslahatın yerine getirilmesi için gereklidir ve herhangi bir şer’î asıl ile çatışma halinde değildir, işte o “bid’at-ı hasene”dir. Bunun aksini teşkil eden şeylerin ise “bid’at-ı seyyie” olarak isimlendirileceği açıktır.
Dolayısıyla yukarıda ifade ettiğim ilk kategoriye giren … Devamını Oku
Bid’at Konusunda Bir Tavzih-1
Muhtelif zamanlarda bid’at konusunda bu köşede okuduğunuz yazılar dikkatli okuyucular tarafından bir arada değerlendirildiğinde bazı boşluklar bulunduğu tesbiti gündeme geliyor. Söz konusu yazıların her biri belli bir çerçeveyi gözetmesi ve esasen bir gazete yazısının format olarak bundan daha fazlasına izin vermemesi dolayısıyla bu türlü boşlukların önüne geçmek ne yazık ki çoğu zaman mümkün olmuyor…
Bid’at meselesinde de böyle oldu. Daha önceki bazı yazılarda ele aldığım bir kısım meseleler hakkında, sadece bid’at olduklarını söylemekle yetinmişim. Buna mukabil kısa bir … Devamını Oku