Bid’at Konusunda Bir Tavzih-4

Ebubekir Sifil2006, Aralık 2006, Gazete Yazıları

Bid’at konusunda eser veren ulemadan Ebû Bekr Muhammed b. el-Velîd et-Turtûşî, Şevval orucu hakkında şunları söyler: İmam Mâlik bu orucu mekruh görmüş, bu görüşünde Ebû Hanîfe de ona muvafakat etmiştir. eş-Şâfi’î ise bu orucun tutulmasının müstehap olduğunu belirtmiştir. İlgili hadis, el-Buhârî tarafından rivayet edilmiştir ve şöyledir: “Kim Ramazan orucunu tutar ve Şevval’den 6 günü de ona eklerse, bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi olur.”

Mâlik ve Ebû Hanîfe’nin mezkûr hükmü verirken şu nokta dışında hiçbir dayanak ve gerekçesi yoktur: Bu orucun hiç aksatmaksızın devamlı surette tutulması, farza ekleme yapılmasına sebebiyet verir. Bilgi ve kültür seviyesi düşük olanlar ve yeni yetişen nesiller bu orucun öncekiler tarafından devamlı surette tutulduğunu, halkın da buna riayet ettiğini görürse, farz olduğuna inanır ve farz telakki edip tutmaya başlar.

et-Turtûşî’nin bu açıklama tarzını, bid’atler konusunda eser veren diğer ulemada da görüyoruz. Öyleyse buradan şöyle bir kaide çıktığını söyleyebiliriz: Herhangi bir sünnet veya mendup amelin farz/vacip zannedilmesine yol açacak davranışlardan uzak durmak gerekir. Nitekim el-Karâfî’den önceki yazıda yaptığım nakil meyanında bu anlamı teyit eden ifadeler geçmişti.

Bu babda Tehzîbu’l-Furûk sahibinin şu yaklaşımının da mutlak surette dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum: Sünnet-bid’at ilişkisi şu üç durumdan birini içerir:

  1. (Mahza) Sünnet: Efendimiz (s.a.v) ve Sahabe döneminde işlenen ve Şer’î bir asla dayanan ameller.
  2. (Mahza) Bid’at: Efendimiz (s.a.v) ve Sahabe döneminde işlenmeyen ve Şer’î bir asla dayanmayan ameller.
  3. Şüpheli şeyler: Efendimiz (s.a.v) ve Sahabe döneminde işlenmeyen ve fakat Şer’î bir asla dayanan fiiller.[1]Muhammed b. Hüseyin el-Mekkî, Tehzîbu’l-Furûk, IV, 221.

Mesele, bu kategoriye giren amelleri bir kısım ulemanın “bid’at-ı hasene”, olarak değerlendirmesi, diğerlerinin ise farklı değerlendirmeler yaparak bu isimlendirmeyi kullanmaması sebebiyle çıkmaktadır.

Her hal-u kârda bid’at konusunda tafsile gitmek kaçınılmazdır. Zira “Her bid’at dalalettir ve her dalalet (sahibi) ateştedir” hadisinin mutlak ifadesini ıtlakı üzere alacak olursak, bütün bid’atleri aynı kategoride görmek kaçınılmaz hale gelecektir. O zaman da, küfre kadar varan itikadî bid’atleri benimsemekle, mescitte Kuşluk namazı kılmak

[2]el-Buhârî, “Umre”, 3; Müslim, “Hacc”, 220… Mücâhid ve Urve b. ez-Zübeyr Mescid-i Nebi’de Kuşluk namazı kılmakta olan bir grupla karşılaşınca, orada … Continue reading

 aynı akıbete müncer olmalıdır ki, bunu ne aklen ne de naklen söylemek mümkündür.

Allahu a’lem.

 Milli Gazete – 31 Aralık 2006

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Muhammed b. Hüseyin el-Mekkî, Tehzîbu’l-Furûk, IV, 221.
2

el-Buhârî, “Umre”, 3; Müslim, “Hacc”, 220…

Mücâhid ve Urve b. ez-Zübeyr Mescid-i Nebi’de Kuşluk namazı kılmakta olan bir grupla karşılaşınca, orada bulunan Abdullah b. Ömer (r.a)’e bu namazın hükmünü sordular. O da “Bid’attir” cevabını verdi.

İbn Hacer (Fethu’l-Bârî, III, 52), Sa’îd b. Mansûr tarafından nakledildiğini ve sahih olduğunu belirttiği varyantta İbn Ömer (r.a)’in, “Bid’attir. (Günümüzde) ihdas ettikleri şeylerin en güzellerindendir” şeklinde cevap verdiğine dikkat çeker.

Yine İbn Hacer (aynı yer) “sahih” olarak nitelendirdiği İbn Ebî Şeybe rivayetinde İbn Ömer (r.a)’in, Kuşluk namazının hükmünü soran kişiye, “Bid’attir. Ama ne güzel bid’attir” cevabını verdiğini nakletmiştir.

el-Aynî’ni de (Umdetu’l-Karî, X, 111) İbn Ömer (r.a)’in bu namazı “bid’at” olarak tavsif etmesinin, namazın kendisini bid’at olarak gördüğünü değil, mescitte topluca kılınmasını bu şekilde değerlendirdiğini anlattığını söyler.

Bu namazın, hiç bırakmaksızın devamlı surette kılınması dolayısıyla da o ifadeyi kullandığı da söylenebilir.