DİB toplantısı için hazırladığım müzakere metninin özetinin son kısmını arz ederek bugün bu seriyi tamamlayacağım. Zira sırada bekleyen önemli hususlar var… C ve D. İcma ve Kıyas üzerinde bizzat kimi “klasik” alimler tarafından ortaya konmuş farklı görüşler bulunduğu malum olduğuna göre, tebliğin ortaya çıkarmayı hedeflediği yapı içinde bu ihtilafların da tatminkâr izahı bulunmalıydı diye düşünüyorum. Öte yandan tarihte ortaya çıkmış olan ve bugün de kendisini yeni söylemlerle ifade eden birçok Kelamî fırka, yukarıdaki 4 husus üzerinde şu … Devamını Oku
Yeni Anlama Yöntemlerinin İmkân ve Sınırları
“Kur’an ve Hadislerin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Yöntem Meselesi” başlığı altında DİB tarafından düzenlenen –bir önceki yazıda söz ettiğim– oturum, iki ana başlık etrafında şekillenmişti: “Yeni Anlama Yöntemlerinin İmkân ve Sınırları” ve “Klasik Anlama Yöntemlerinin İmkân ve Sınırları.” Bu iki başlık doğrultusunda katılımcıların hazırladığı tebliğlerden her biri üzerinde durmaya ne benim niyetim var, ne de bu köşe buna imkân verir. Dolayısıyla tebliğler arasından bir seçme yaparak burada içeriklerinden ancak çok kısa olarak söz edebileceğim. Peşinen söyleyeyim ki, tebliğler … Devamını Oku
Frekans Farklılığı ya da Yazarlığın Handikapları
“İdeal” yazar kimdir? Her seviyeden okuyucunun beklentilerine cevap veren mi, doğru bildiklerini, doğru bildiği tarzda okuyucusuna aktaran mı, adının “anlaşılmaz”a çıkmaması uğruna ve dahi kendi seviyesini kaybetmek pahasına seviye düşürmek için çırpınan mı, okuyucuyu, anlaşılmasını istediği konuların seviyesine yükseltmeye çabalayan mı? Ne düşündüğümü bütün açıklığıyla söyleyeyim: Alışılagelmiş gazete köşe yazarlığı formatlarını ve sindirimi kolay köşe yazısı hafifliğini ıskalamamak gibi bir endişe taşımıyorum. Bana tahsis edilen bu köşede yapmaya çalıştığım şey, dile getirilmesinde hikmet, maslahat, sorumluluk ve uygunluk … Devamını Oku
“Herşey İnsan İçindir; Din De”
Ülke seçime doğru gün sayarken bazı yerlere mesaj göndermek amacıyla mıdır, yoksa gerçekten öyle inandıkları için midir bilmem, bazı siyasetçilerin ağzından başlıkta okuduğunuz cümleyi sık işitir olduk. Buradaki “Din”den İslam’ın kastedildiğini varsayarak mezkûr yargı üzerinde düşünecek olursak şunları söylememiz gerekiyor: Bu cümlede vurgu “Din” kelimesine yapılıyorsa, cümle eksiktir. Çünkü malum olduğu üzere cinler de teklife muhataptır. Şu halde başlıktaki cümlenin mantıkî sonucu olarak “İnsan olmasaydı Din de olmazdı” dememiz gerekirdi ki, bunun doğru olmadığı açık. Eğer vurgu … Devamını Oku
Hafızlık Müessesesi
Hemen hepimiz hemen her gün Kur’an-ı Kerim’in ilahî koruma altında olduğunu dile getiren konuşmalar yapar ya da bu tarz konuşmalara şahit oluruz. Yüce Kitabımız’da “Muhakkak ki Zikr’i biz indirdik ve onu koruyacak olan da biziz”[1]15/el-Hicr, 9. buyurulduğu gerçeğinden hareketle Kur’an-ı Mübin’in korunmuşluğunu dile getirirken genellikle iki bağlam söz konusudur: Ya Tevrat ve İncil metinlerinin tahrif edildiğini konuşuyoruzdur ya da –ve daha yaygın olarak– Kur’an’dan başka güvenebileceğimiz bir başka kaynağa sahip olmadığımız iddiası gündemimizdedir. Daha önce de defaatle dile … Devamını Oku
“İslamî Kesim”in Çetin İmtihanı
Ezilen halk kesimlerinin kurtuluşunun Sosyalist/Komünist ideolojinin hakimiyetine bağlı olduğu teziyle hem kendilerine hem de içinde yaşadıkları topluma yazık eden solcular, zaman içinde ideolojik bağlarının zayıflamasıyla dünyayı keşf ettiler. Karşıt cinsler arasındaki duygusal ilişkiden, ekonomik gücün sağladığı “imkân”lara, sosyal statülere, etiketlere kadar bir dizi “gerçeği” fark ettiklerinde ne ezilen halkların kardeşliği kaldı ortada, ne sosyalist enternasyonal… Her şey bir anda çözülüverdi. Elde kala kala kuru bir Kemalizm ideolojisi kaldı. O da hiçbir idealle açıklanamayacak şaibeli bir dünyanın kapısını … Devamını Oku
Nâzûratu’l-Hak
Kuzey yarımkürenin kuzey cihetinde yaşayanlar için “yatsı namazının vakti” diye bir problem bulunduğu ve bu problemin tarih içinde ulema arasında ihtilaf konusu oluşturduğu ehlinin malumudur. Kazan’lı Şihâbuddîn el-Mercânî (1818-1889), bu mesele hakkında kaleme alınmış sayılı eserlerden birinin, Nâzûratu’l-Hak fî Fardiyyeti’l-İşâ’ ve in Lem Yeğibi’ş-Şafak isimli muhalled eserin sahibi olarak, yatsı namazının vaktinin girmediği (şafağın kaybolmadığı) bölgelerde yaşayanlardan yatsı namazının düşeceği görüşüne en ciddi mukabelede bulunmuş isimlerden biridir. el-Mercânî, Kafkas diyarının yetiştirdiği, rivayet ve dirayet tarafı güçlü alimlerden … Devamını Oku
Sağduyunun Sesi
Suriye olayları İran’ın bölgeye ve İslam Dünyası’na yönelik siyaseti için turnusol kâğıdı oldu adeta. Biz İran’ın itikadî/mezhebi yayılmacılık politikası izlediğini, hatta mezhepçiliğin İran’ın dış politikasının temelini teşkil ettiğini söyledikçe aramızdan birileri bizi mezhepçilikle, dar görüşlülükle, emperyalizmin ekmeğine yağ sürmekle ithama devam etti. Oysa herşey o kadar açık ki!… Timetürk muhabiri Mustafa Öztürk, Lübnan’daki Hizbullah örgütünün ilk genel sekreteri Subhi et-Tufeylî ile bir mülakat yapmış.[1]http://www.timeturk.com/tr/2012/04/18/seyh-subhi-et-tufeyli-iran-dis-siyaseti-islam-siyasetini-yansitmiyor.html et-Tufeyli, gerek İran’ın gerekse Hizbullah’ın şimdiki yönetiminin politikaları hakkında son derece önemli açıklamalarda bulunmuş. … Devamını Oku
Bu Kan Nasıl Duracak
Suriye meselesi gittikçe “sarmal”a dönüşüyor. Beşşar Esed yönetimi İran ve Hizbullah desteğini de arkasına alarak tankı-topu ne varsa bütün gücüyle halkına soykırım uygulamaya devam ediyor. O devam ettikçe halktaki direniş iradesi daha bir bileniyor ve direniş safları her geçen gün yeni katılımlarla sıklaşıyor, güçleniyor. Suriye meselesi bağlamında birkaç nokta üzerinde durmak gerekiyor Artık ayan beyan anlaşılmış bulunmaktadır ki İran’ın bölgede “Ümmet” merkezli bir duruşu yok; onun yerine “mezhep” merkezli bir politika izlemeyi tercih ediyor İran. Haylidir bu … Devamını Oku
Milli Görüş Camiasının Geldiği Nokta
28 Şubat sürecinin ardından yaşanan gelişmelerin her biri Milli Görüş camiası bakımından ayrı bir ders ve ibret tablosu oldu. AKP’nin kuruluşu ve ardından elde ettiği siyasî başarı, AKP’ye gönül veren kitlelerin tamamının bir “zihniyet dönüşümü” yaşamayı kabul ettiği ve bunu fiilen gerçekleştirdiği anlamına gelmiyor elbette. AKP biraz zihniyet dönüşümü, biraz siyasî fırsat/imkânsa, bunlardan daha fazlası olarak 28 Şubat’ın rövanşıdır. Arkasından yaşanan Has Parti bölünmesi AKP oluşumuna nazaran kafaları daha fazla karıştırdı gibi. Zira AKP, Milli Görüş gömleğini … Devamını Oku