“… Buna mukabil müslüman bir kadının gayrimüslim bir erkekle, isterse bu erkek Ehl-i kitap olsun evlenmesi dinen mümkün değildir. İslam hukukçuları bu konudaki görüşlerini Mâide sûresinin 5 ve Mümtehine sûresinin 1. âyetlerine dayandırmaktadırlar. İslâm hukukçularının bu âyetleri gayrimüslim erkeklerle evlenmeyi yasaklayacak biçimde yorumlamaları, Ehl-i kitap da olsa başka bir din mensubuyla evlenmenin kadının ve doğacak çocukların dinini menfi olarak etkilemesi endişesine dayanmaktadır. Ancak tabiatıyla bu engeller geçicidir. Gerek erkeğin gerekse kadının müslüman olarak bu engelleri bertaraf etme … Devamını Oku
Kur’an Müslümanlığının Kur’an’a Ettiği
“Delil”, bizi hedefe götüren rehberdir ve değerini “medlul”den, yani bizi götürdüğü hedeften alır. Bu itibarla biz, delile, medlulüyle mütenasip değer atfederiz. Mushafı öpüp başımızın üstüne koymamız, Allah Teala’nın kelamına delalet etmesindendir. Tefsir, Hadis, Fıkıh… kitaplarına saygı göstermemiz, ahkâm-ı ilahiyeyi tafsil etmeleri, yüce dinimizi murad-ı ilahiye uygun yaşamamızı mümkün kılmaları dolayısıyladır. Efendimiz (s.a.v)’in adı anıldığında “salat-u selam” getirmemizin, sahabe isimlerinin arkasından “Allah on(lar)dan razı olsun” anlamında “radıyallahu anhu(m)” demeyi ihmal etmememizin, ulemaya, sülehaya hürmette kusur etmemeye dikkat göstermemizin … Devamını Oku
Mescid-i Aksa ve Dinler Bahçesi
Son zamanlarda ilgi çekici biçimde hız kestiği görülen Dinlerarası Diyalog faaliyetlerinin İslam Dünyası’nın hangi derdine deva olduğu sorusu hiçbir zaman sahici bir cevap bulmadı. Buna mukabil Müslümanlar’ın bilinçaltında yol açtığı tahribatın semerelerini geçen zaman daha net gösterecek. Cami ile kilise ve havrayı aynı ortam içine almanın, “yok aslında birbirimizden farkımız”ın kabullenilmesini mümkün kılan, ustaca kurgulanmış bir bilinçaltı atraksiyonu işlevi görmediğini kim söyleyebilir? Böyle dendiğinde “Bizim geçmişimizde cami ile kilise ve havra zaten bir arada yaşamıyor muydu?” karşılığını … Devamını Oku
Yeni Bir Bid’atimiz Oldu!
Dinlerarası Diyalog, meşrulaştırılmaya ne kadar çalışılırsa çalışılsın “ahir zaman bid’ati” olarak ifsad fonksiyonunu ifaya devam ediyor. “İbrahim Yolu” projesi, oyunun son perdesi olarak sahnelenmek üzere…. Bugüne kadar bu çerçevede müşahede ettiğimiz, “İbrahimî dinler, dinlerin aşkın birliği…” gibi bid’at kavramlar, tabir yerindeyse “saha dışında” kalmaları hasebiyle bir dereceye kadar tolere edildi. Ama şimdi durum biraz daha değişik… Papa’nın Sultanahmet Camii’ni ziyareti esnasında ağzımız hayretten bir karış açık izlediğimiz manzara, bid’atin camiye sokulduğunun resmi olarak hafızalarımızda yer aldı. Yıllardır … Devamını Oku
“İbrahim Yolu”
“Üç büyük din Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam tarihte herkesin bildiği bir anın ertesinde doğdu; Tanrı Demir Çağı’nda adına İbrahim denilen bir şeyhe göründü ve onu sonsuza kadar sürecek bir yükümlülükle bağladı. İbrahim ki, bütün inananların babası, bu üç toplumda Tanrı’ya ibadet edenlerin inancının ve ilahiyatın özü oldu.” Arka planını “üç dinin eşitliği” anlayışının oluşturduğu girişimin yeni bir adımı ile karşı karşıyayız. İtiraz ettiğinizde “barış düşmanı”, “iyi niyet celladı”, “şiddet ve terör yanlısı” olarak yaftalanmanız işten değil. Zira … Devamını Oku
Ehl-i Kitap İle İlişki Zeminimiz
Son ikiyüz elli yıldır İslâm dünyasına hakim olan Batılılaşma anlayışıyla birlikte son derece önemli bir mesele gündeme geldi: Gayrimüslimlerle, özellikle de Ehl-i Kitap ile ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? Ülkeler arasında anlaşmalar, birliktelikler, paktlar olur; bu uluslararası siyasetin gereğidir. Peki dinler arası ilişki nasıl olmalıdır? Ülkeler arasında çıkara dayalı birliktelikler kurulabilir. Bunun için siyasi, ekonomik, askeri… unsurlar bir araya getirilebilir. Çünkü bunların bir araya gelmesi milletin kimliğine, şahsiyetine bir zarar vermez. Fakat milletlere asıl karakterini veren dinî inanç, değer … Devamını Oku
Diyalog Sürecinde Yeni Bir Dönemeç
Papa 16. Benediktus’un malum konuşması, farklı kesimlerde farklı yankılanmaya devam ediyor. Diyalog faaliyetlerini onaylamayanlar –biraz da haklı olarak– ” alın size diyalog” derken, bu faaliyetleri onaylayanların ve yürütenlerin ilk şoku atlattıktan sonra savunma stratejisini şu söylem üzerine oturtmaya çalıştığı gözleniyor: Bizim kasdettiğimiz ve yürüttüğümüz diyalog ne Vatikan’a ne de Papa’ya bağımlı. Biz kendi diyaloğumuzu yürütüyoruz. “Papa’ya kızıp diyaloğu bozamayız.” Dolayısıyla kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın, gerekirse “Papa’ya rağmen diyalog”a devam!.. Nitekim ülkemizde Fethullah Gülen … Devamını Oku
Ehl-İ Sünnet’in “Ortaya Çıkışı” ve Karakter Özellikleri-2
Bir önceki yazıda kısaca dikkatlerinize arz etmeye çalıştığım hususlar dolayısıyla Ehl-i Sünnet’in “sonradan/tepkisel olarak ortaya çıkmış bir fırka” olmadığını söylemek zorundayız. İlk oluşum kıvılcımları Cemel ve Sıffin vakalarında çakan, muhtelif iç ve dış gelişmelerin etkisiyle zaman içinde kitleselleşen birçok dinî/siyasî akım Hz. Peygamber (s.a.v)’den ve Sahabe’den intikal eden dinî duruştan şu veya bu ölçüde/şekilde ayrılmıştır. Başta Hz. Ali ve Abdullah b. Abbas olmak üzere birçok sahabînin (Allah hepsinden razı olsun) Havariç, Kaderiye, Şia… gibi fırkalarla mücadelelerini ilgili … Devamını Oku
Ehl-İ Sünnet’in “Ortaya Çıkışı” ve Karakter Özellikleri-1
“Fırkalar içinde bir fırka”dan mı, yoksa müsemmanın isimden önce var olması durumundan mı bahsetmemiz gerektiği sorusunu cevaplamadan Ehl-i Sünnet üzerine yapılacak tahlil ve değerlendirmeler hep önemli bir eksiklik ile malul bulunacaktır. Ehl-i Sünnet’in “fırkalar içinde bir fırka” olduğunu söylemek, ancak tarihî durumu önyargılı okumakla mümkündür. Söz gelimi şu doğrultudaki tesbitler böyle bir okumanın ürünüdür: Önce Şia ve Haricîlik tarih sahnesine çıktı; bunları Cebriye, Mu’tezile… izledi. Bunların sebebiyet verdiği kargaşa ortamı içinde toplumun birlik-bütünlüğünü sağlama temel gayesiyle hareket … Devamını Oku
Ehl-i Sünnet’in “Ortaya Çıkışı” ve Karakter Özellikleri-3
Bugün üzerinde duracağımız husus, Ehl-i Sünnet’e niçin “Ehl-i Sünnet” dendiği… “Bid’at/sonradan ortaya çıkan” fırkaların –ki bu oldukça isabetli bir nitelemedir– temel karakterlerine baktığımızda, Sünnet konusunda her birinde farklı şekilde tezahür eden bir “arıza” bulunduğunu tesbit etmek zor değildir. Kısaca detaylandıralım: Havariç: “Hüküm ancak Allah’ındır” sloganıyla ortaya çıkan bu kitlenin önemlice bir kısmı, 6/el-En’âm, 57; 12/Yûsuf, 4, 67 ayetlerinde geçen bu cümleden hareketle “Hakem olayı”na karışan herkesi tekfir ederken, herhangi bir meselede birisinin hakem kılınmasının meşruiyetine delalet eden … Devamını Oku