Soru
Hanefi usulüyle mütekellim usulü arasındaki fark nedir? Mütekellim usulü kısaca ne demektir ve nasıl ortaya çıkmıştır? Diğer üç mezheb usulüne mi mütekellim usulü denir yoksa bu usül farklı bir ekol müdür?
Cevap
Usul-i Fıkıh çalışmalarının tarihî seyri, İslam ilimler tarihi ile ilgilenenler için son derece verimli ve “kışkırtıcı” bir alanı teşkil eder. İmam eş-Şâfi’î’nin er-Risâle’sinin elimizde bulunan ilk Usul eseri olduğu ittifakla kabul edilen bir husustur. Bu eserden günümüze doğru gelindiğinde, bilhassa “taklid çağları” diye ifade edilen dönemlerde Usul çalışmaları dikkat çekici değişim ve dönüşümler geçirmiştir ki, “kör taklid” nitelemesini tümden boşa çıkartan bir hakikattir bu.
Kelam ilminin nazarî hususiyeti bu eserlerin karakteristik vasfını oluşturur. Usul’den fürua doğru, tabir yerindeyse “teoriden pratiğe” doğru bir seyir vardır bu eserlerin mantığında.
Hanefî usulü ise, metot olarak Usul kaidelerinin fıkhi meselelere tatbiki cihetine gidilerek kaleme alınmış eserlerdir. Hanefî usulcüsü, önündeki son derece zengin füruat üzerinde gerçekleştirdiği istikraî okumalarla, birbirine benzeyen meseleleri belli kaidelere bağlar, farklılık arz edenlerle ilgili farklı kaideleştirmelere gider. Mütekellim/Şafiî mesleğindeki Usul eserlerinin aksine burada “pratikten teoriye” gidiş söz konusudur.
Bir diğer söyleyişle Hanefî usulü kaleme alınırken imamların ictihadları esas alınmış, hangi hükmün hangi esasa dayanılarak vaz edildiği konusunda usul alimlerinin istikra faaliyeti belirleyici olmuştur. Bir anlamda fürudan usule gidilmiştir.
Ağırlıklı olarak Şafiî, kısmen de Malikî mezhebinde takip edilen Mütekellim metodunda ise usul kaideleri, mezhep imamlarının fer’î meselelerde verdiği hükümlerden bağımsız olarak tesbit edilmiştir. Burada usulün fürua hakim olduğunu söyleyebiliriz.
Hanefî usulüne örnek olarak ed-Debûsî’nin el-Esrâr’ını, el-Pezdevî’nin Kenzu’l-Vusûl’ünü, es-Serahsî’nin Usûl’ünü, Alâuddîn es-Semerkandî’nin Mîzânu’l-Usûl’ünü, Hâfızuddîn en-Nesefî’nin el-Menâr’ını zikredebiliriz.
Mütekellim usulüne ise İmâmu’l-Haremeyn’in el-Bürhân’ını, İmam el-Gazzâlî’nin el-Müstesfâ’sını, Fahruddîn er-Râzî’nin el-Mahsûl’ünü ve el-Âmidî’nin el-İhkâm’ını örnek olarak zikredebiliriz.
Devam edecek.
14 Temmuz 2012 – Milli Gazete