Hz. İsa (a.s)’ın ref’ ve nüzulü konusunda Daru’l-Hikme’de yaptığımız söyleşiyle ilgili olarak bir okuyucudan gelen itiraz üzerinde duracağım bugün. Şöyle demiş okuyucu:
Soru
Ebubekir Sifil ile yaptığınız nüzülü İsa söyleşinizi okudum. Ancak Kur’an-ı Kerim ayetlerinde Hz. İsa’nın semaya yükseltildiğine dair bir ibareye rastlayamadım. Binaenaleyh, semaya yükseltilme gibi bir ifade yer almazken “ileyye” ve “ileyhi” kelimelerinden “sema” anlamının nasıl çıkarılabileceğini de izah etmenizi rica ediyorum. Selam ve muhabbetle.
Cevap
3/Âl-i İmrân, 55 ve 4/en-Nisâ, 158. ayetlerde geçen “ileyye” ve ileyhi” ifadeleri etrafında, … Devamını Oku
İmam-ı Rabbani Üzerine
“İkinci Binin Müceddidi” İmam-ı Rabbani (k.s), yüzyılları aşan tesbit, teşhis ve görüşleriyle sadece günümüze değil, gelecek zamanlara da ışık tutan bir nirengi noktasıdır. Eserleri, özellikle de Mektubat, burada sözü edilmekten müstağnidir. Tam bir bilgi ve hikmet hazinesi olarn Mektubat, dilimize birkaç kere çevrilmiş bulunuyor. En son Daru’l-Hikme’deki arkadaşlar tarafından çevrildi ve başına Hakan Talha ve Ömer Faruk hocalar tarafından doyurucu bir giriş yazısı yazılarak 3 cilt halinde neşredildi. Ne hikmettir bilinmez, Lugat kitaplarının bile şerh edildiği bir … Devamını Oku
Eleştirmek ve Salata Yapmak-2
“Yeni içtihad” çağrısının gerekçesi nedir?
Bu sorunun birkaç cevabı var. Bunlar içinde en makul olanı, geçmişte rastlanmayan birtakım meselelerin bugün ortaya çıkmış olması. Organ nakli, klonlama ve büyük ölçüde teknolojik gelişmelere bağlı olarak zuhur eden emsali meseleler…
Bunların, mevcut Usul ve Kavaid sistemi içinde (mezhep içi “tahriç” faaliyeti ile) çözüme kavuşturulmasının mümkün olmadığı sağlam gerekçelerle ortaya konulmadığı sürece “yeni Usul” talebinin ciddi bir zemine oturduğunu ileri sürmek inandırıcı olmaktan uzak kalacaktır.
Eski ulemanın içtihadları bugüne hitap etmiyor; bugünün kendine özgü … Devamını Oku
Peygamberlerin İsmet Sıfatı-2
Bir önceki yazıda Hz. Musa (a.s)’ın adam öldürmesi meselesi üzerinde durmuştuk. Sorunun, Hz. İbrahim (a.s)’ın üç yerde yalan söylemesine müteallik ikinci kısmına gelince, söz konusu üç husustan ikisi Kur’an’da zikredilmiştir. Bunlardan ilki hasta olduğunu söylemesidir: “Derken yıldızlara bir göz attı. “Ben hastayım” dedi.”[1]37/es-Sâffât, 89-90. jQuery(‘#footnote_plugin_tooltip_2811_6_1’).tooltip({ tip: ‘#footnote_plugin_tooltip_text_2811_6_1’, tipClass: ‘footnote_tooltip’, effect: ‘fade’, predelay: 0, fadeInSpeed: 200, delay: 400, fadeOutSpeed: 200, position: ‘top center’, relative: true, offset: [-7, 0], }); İkincisi, putları kırdıktan sonra kavminin, “Sen mi yaptım bunu tanrılarımıza … Devamını Oku
Bizim Meselemiz Ne?
“İçinden geçmekte olduğumuz çetin zaman diliminde Müslümaca düşünmek ve yaşamak diye bir derdi olanların en büyük meselesi nedir?” sorusunun cevabı sizce ne olmalı?
Bence bu hayatî meselenin halli, “Müslümanca düşünmek ve yaşamak nedir?” sorusunun doğru cevabı verilmeden mümkün değil. Müslüman olarak tefekkür ve algı dünyamızı ve tabii buna bağlı olarak bireysel ve toplumsal hayatımızı hangi temel değerler üzerine inşa etiğimiz, etmek istediğimiz, bu noktada temel belirleyicidir.
Çağın yükselen değerlerine adaptasyon, onları benimseme ve içselleştirme üzerine kurulu sanal bir dünyada … Devamını Oku
Peygamberlerin İsmet Sıfatı
Soru
Bir sohbet ortamında peygamberlerin ismet sıfatlarından bahsederken cemaatte bulunanlardan bir kişi Musa aleyhisselamı kastederek peygamberlerden bazısı istemeyerekte olsa adam öldürmüştür (Kasas suresi); İbrahim aleyhisselamı kastederek bazısı da yalan söylemiştir (Buhari, Enbiya 3, 8, Tefsir, Beni İsrail 5; Müslim, İman, 327, (194); Tirmizi, Kıyamet 11, (2436).) dedi. Cemaatte bulunanlardan birisi bu anlatılanlardan peygamberler büyük günah işler manası çıkarsa peygamberlerin ismet sıfatlarının bir manasının kalmayacağını, o zamanda peygamberlik ile evliyalık arasında pek bir ayrım yapılamayacağını söyledi. Netice olarak bizler … Devamını Oku
Muhatabına Mahsustur
Sen ey
Yaşamak diye rüzgâr ne yana esse o yana savrulanların, hayata esir kampında merhaba diyen çocukları söz dinlemenin erdemini anlatarak büyütenlerin, iblise yaranmak için kendi hayatını tahrif edenlerin ruhuna sinen zillet;
Dinle!
Kadim hikâyesi bu ikimizin.
Ki devran dönenden beri tanırız birbirimizi…
Sen ki,
Vefanın, merhametin, sevginin, fedakârlığın, hasbiliğin, harbiliğin, civanmertliğin, tevazunun, cesaretin, emanetin, istikametin ve izzetin dünyasından tard edilmişlerin,
Sen ki,
Canilerin, sinsilerin, hilebazların, korkakların, ikiyüzlülerin, harislerin, hasislerin, hesapçıların, hidayeti kararmışların, işbilirlerin, içten pazarlıklıların, tufeylilerin, ar damarı çatlamışların, köle doğmuşların ve hep öyle … Devamını Oku
Hangi Bediüzzaman?
Bediüzzaman merhumun fikirlerinin ve duruşunun, onun çizgisini devam ettirdiğini söyleyenler tarafından tartışmasız biçimde tesbit ve hayata intikal edildiğini söyleyebilir miyiz?
Ben bu sorunun cevabının “hayır” olduğunu düşünenlerdenim. Aralarında derin görüş ayrılıkları bulunan ve hepsi de kendisini Bediüzzaman merhuma nisbet eden birçok grubun mevcudiyeti yukarıdaki sorunun cevabının olumlu verilmesini engelleyen en önemli olgu.
Bugünlerde Nurcu kesimin hangi partiyi desteklemesi gerektiği, daha doğrusu Nurculuğun hangi partinin desteklenmesini gerektirdiği meselesinde –benim internet medyası vasıtasıyla muttali olduğum– bir tartışma yaşanıyor. Mehmet Kutlular, hayattayken … Devamını Oku
Ruhunu Teslim Etmek
Hayır, ölümden bahsetmiyorum. Modern dönem müslümanlarının, “ruhunu teslim”den başka bir sonuca çıkmayan savruluşunu tasvire yönelik başlıktaki cümle.
Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesinin üzerinden henüz 1 asır geçmeden, ne oldu da böyle hızlı bir dönüşüm yaşadık? Daha 1 asır olmadı, “hürriyet, musavat” sloganlarıyla birileri bizden bir şeyler talep ediyordu; şimdi “eşitlik, özgürlük” gibi sloganlarla birilerinden bir şeyler dilenir hale gelen biz olduk!
Eşyayı ve olayları “Müslümanca” okuma melekesi dumura uğrayanlar bakımından, yaşadığımız durum çok da iç karartıcı değil: Dünya küresel bir … Devamını Oku
“Hangi Hoşgörü?”
Başlığa aldığım soru, Yeni Ümit dergisinin son (Temmuz-Ağustos-Eylül 2007) sayısında Prof. Dr. Suat Yıldırım hocanın, cemaat tarafından Arapça olarak neşredilen Hira dergisinin Ocak-Mart 2007 sayısına Prof. Dr. Muhammed İmara tarafından kaleme alınan makalesinden özetlenerek oluşturulmuş yazının başlığı.
Suat Yıldırım hoca ve dahi derginin editörlük masası tarafından herhangi bir rezerv, şerh, beyan, tavzih, ta’dil vesaire ile karşılanmaması, muhtevasının paylaşıldığını, tasdik gördüğünü gösteriyor.
5/el-Mâide 48. ayetinin “farklı” bir tefsiri üzerine kurgulanmış gibi duran yazı, birey ve toplumların farklı dinlere mensubiyetini, “çoğulculuk” … Devamını Oku