Usul-i Fıkh’ın yetersizliği konusundaki iddiaların bir yönüyle teolojik yaklaşım farklılığı ile sıkı bir irtibat içerdiğini gözden uzak tutmamak gerekir. “İyi” ve “kötü”nün nasıl tayin edileceği konusundaki teolojik tartışmalarda Ehl-i Sünnet, sem’î delili belirleyici kılmıştır. (Her ne kadar bu bağlamda Mâturîdiyye, ilk bakışta “iyi ve kötünün aklîliği” noktasında Mu’tezile ile yakınlaşma eğiliminde görünürse de, son tahlilde vahye dayalı emir ve yasakların tümünün akıl tarafından bütün yönleriyle ihata edilemeyeceğini ve vahyî emir/yasakların “zorunlu” olarak değil de “Allah’ın rahmetinin” bir … Devamını Oku
Din, Mucize ve Rasyonel Düşünce
Mucize konusundaki yazıların ilkinin ardından e-posta adresime şöyle bir mesaj aldım: “İnsanlığın uzaya gittiği bir zamanda yaşıyoruz ve siz mucize “rivayetleri” ile iştigal ediyorsunuz. Kendinizi “rasyonel düşünme keyfinden” niçin mahrum ediyorsunuz?..” Buraya aktardığımdan biraz daha uzun olan ifadeler içinde aklımda kalan bunlar oldu. Mesaj sahibi ile kişisel polemiğe girerek meseleyi “kapalı devre” işlemek istemediğimden, kendisine cevap yazmaktansa buraya taşımayı tercih ettim. Ancak dilerse yine de yazışabiliriz. Hemen söyleyeyim ki, doğrusunu isterseniz “rasyonel düşünme keyfi” ifadesini kullanmakla rasyonalitenin … Devamını Oku
Modernistler ve Mucize – III
Hz. Peygamber (s.a.v)’e Kur’an dışında mucize verilmediğini söyleyenlerin ileri sürdüğü 29/el-Ankebût, 48-51. ayetlerinde, geçen yazıda söylenenlere temel oluşturan bir husus mevcuttur. Zira bu ayetlerde Hz. Peygamber (s.a.v)’e, “mucizelerin ancak Allah katında” olduğunu söylemesi emir buyurulmaktadır. Bunun anlamı, mucizenin ancak Allah Teala murad ettiğinde vuku bulabileceğidir. Gerek bu ayetlerden, gerekse bahse konu iddiaya dayanak olarak ileri sürülen diğer Kur’an beyanlarından hareketle Efendimiz (s.a.v)’e kevnî mucize verilmediğini söylemek doğru olsaydı, aynı şeyi pekala diğer peygamberler hakkında da ileri sürmek … Devamını Oku
Modernistler ve Mucize – II
Şimdi bu ayetlerin konuya delaletleri üzerinde kısaca duralım: İlk ayet (6/el-En’âm, 35), Hz. Peygamber (s.a.v)’in, her istediği zaman mucize gösterme kudretine sahip olmadığını, ancak Allah Teala dilediği zaman mucize gösterebileceğini anlatmaktadır. Zaten İslam alimleri de gerek Hz. Peygamber (s.a.v)’in, gerekse diğer peygamberlerin mucizeleri üzerinde dururken bu noktayı vurgulamış ve onların, ancak Allah Teala dilediği zaman mucize izhar edebileceklerini belirtmiştir. (Bkz. Nûreddîn es-Sâbûnî, Mâturîdiyye Akaidi, 111.) İkinci ayette (21/el-Enbiyâ, 5-6) Hz. Peygamber (s.a.v)’e Kur’an dışında bir mucize verilip verilmediğine ilişkin herhangi bir … Devamını Oku
Usul-i Fıkıh Tüketildi Mi? – I
Kur’an ve Sünnet’i “anlama” konusunda tarih içinde geliştirilmiş Usul-i Fıkıh (anlama yöntemi) disiplininin günümüzde artık miadını doldurduğu yolundaki iddialar “temcit pilavı” niyetine sıklıkla gündeme getiriliyor. Bir okuyucumun konu hakkındaki sorusundan hareketle (daha önce de bazı vesilelerle ele aldığım) bu konuya zaman zaman dönmek gerektiği anlaşılıyor. Bilindiği gibi Usul-i Fıkıh disiplini, başka birçok disiplinin ilgi alanına giren konuları ele almakta ve belli bir sistem içinde işlemektedir. Ancak bunu yaparken o konuları, ilgili disiplinlerin el atmadığı bir boyutta irdelemekte … Devamını Oku
Modernistler ve Mucize – I
“Kutsal” kavramını hayatın dışına itmeye azmetmiş olan Modernistler’in, “feslefî aklı” kutsamak suretiyle merkeze yerleştirmesi başlı başına bir garabet…Bu garabetin doğal bir uzantısı da –hadislerin sıhhati ve bağlayıcılığı konusunda ortaya atılan şüphelerle de bağlantılı olarak– Hz. Peygamber (s.a.v)’in mucizelerinin inkârı. Bu yaklaşımı, diğer konularda yaptıkları gibi Kur’an’dan refere etmeye çabalamaları da alışık olduğumuz bir tavır. Önce başvurdukları ayetlerden bazılarını görelim: “Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, yapabilirsen yerin içine inebileceğin bir tünel ya da göğe çıkabileceğin bir … Devamını Oku
Madalyonun Öbür Yüzü – I
Şimdi sıra madalyonun öbür yüzünde. İbnu’l-Kayyım, “Hâdi’l-Ervâh”da (380 vd.) 25 dereden su getirerek cehennem hayatının ebedi olmadığını, kâfir ve müşrikler burada bir süre azap gördükten sonra cehennemin yok olacağını söylerken Ehl-i Sünnet’in dışına kaymaktadır. Bu böyledir de, ebedî olarak cehennemde kalacakları Kur’an ve Sünnet tarafından haber verilenlerin, bir süre sonra bu azaptan lezzet alacaklarını ve hatta cennet hayatının onlar için bir azap mesabesinde olacağını söyleyen Muhyiddin İbn Arabî’nin (mesela bkz. “el-Futûhâtu’l-Mekkiyye”, 410. bab) bu yaklaşımı hakkında nasıl … Devamını Oku
Kime Ne Ceza Verelim?
Hadis ravilerinin ahvali ile ilgilenen “Cerh-Ta’dil” sahasında yazılmış kitaplar, içindeki görüşler aynen kabul edildiği takdirde neredeyse güvenebileceğimiz bir hadis alimi ve ravisi bırakmayacak ölçüde marjinal tutumlarla doludur. Başta İmam el-Buhârî olmak üzere pek çok büyük Hadis alimi, bilahare İmam el-Mâturîdî’nin adıyla anılan ekol tarafından temsil edilen çizgiyi benimsedikleri için pek çok Ehl-i Sünnet alimi cerhetmiştir. Gerekçe: amelin imandan bir cüz olmadığını söylemeleri! Bazı kardeşlerimize göre burada birilerini asmamız kaçılınmaz da, İmam el-Buhârî’yi mi, yoksa cerhettiği alimleri mi … Devamını Oku
Şablonlar ve Doğru Tavır
Bir derginin Ocak sayısında müstear isimle çıkan bir yazıma derginin bir okuyucusundan zehir zemberek bir tepki aldım. Söz konusu derginin Mart sayısında mektup sahibini hedeflemeden ikinci bir yazı daha kaleme aldım. Büyük bir ihtimalle o yazıma da benzer bir tepki gelecek. Bu tepkiyi vesile edinerek –zaten çoktandır üzerinde durmaya niyetlendiğim– son derece önemli bir hususa burada neşter vurmak zaruret haline geldi. Bahsettiğim yazıda, “bid’at” konusunu ele almış ve Ehl-i Kitap ile ilgili bir paragrafı, İbn Teymiyye’nin “el-Cevâbu’s-Sahîh … Devamını Oku
Gayri Metlüvv Vahiy-Nübüvvet İlişkisi
Bilindiği gibi nübüvvet-risalet ayırımı İlm-i Kelam’ın ilgilendiği temel meselelerden birisidir. Kur’an’ın bazı peygamberler hakkında sadece “nebi” sıfatını, bazıları hakkında sadece “resul” sıfatını ve bazıları hakkında da her iki sıfatı bir arada kullanması bu iki kavram arasında önemli bir farklılık olduğunu gösteren temel bir işarettir. Keza Hz. Peygamber (s.a.v)’in bu iki kavram arasında muhteva farkı bulunduğunu gösteren hadisleri de bu bağlamda yerleşik anlayışın oluşmasına kaynaklık etmiştir. Buna göre “nebi”, Yüce Allah’tan kendine mahsus vahiy (vahy-i metlüvv) almayan, ve … Devamını Oku