İran’ın Nükleer Gücünden Rahatsız Olmak

Ebubekir Sifil2015, Gazete Yazıları, Nisan 2015

İran’ın, nükleer çalımalar konusunda Batı ile vardığı anlaşma konusunda herkes kendi durduğu noktadan yorumlar yapıyor. Konunun Batılı çevrelerce algılanış tarzı ile İran tarafından değerlendiriliş biçimi arasında 180 derece fark bulunduğu da bariz şekilde görülüyor. Batı da İran da varılan noktayı kendi açılarından “kazanım” olarak değerlendiriyor.

Ruhani’nin işbaşına gelmesiyle birlikte İran’ın, devrimin temel vurgularından birini teşkil eden “Büyük Şeytan ABD” ile ciddi bir yakınlaşma içine girmesi, Rusya ve Çin ile aleni, bir kısım Batılı ülkelerle “örtülü” biçimde yürütülen ilişkilerin bütünüyle “resmiyet” kazanması anlamına geliyor. Artık İran –belki İsrail hariç– bütün dünya nezdinde “makbuliyet” elde etmiş bir İran var karşımızda. Üzerindeki ambargonun kalkmasıyla birlikte İran dünyaya daha “rahat” açılan bir ülke konumundadır artık.

Nükleer silah üretme niyeti taşımadığı konusunda dünyayı ikna etmiş olan İran, El Kaide ve IŞİD/DAİŞ gibi örgütlerle mücadele bağlamında Batı’nın bölgedeki gönüllü partneri olma rolünü de başarıyla oynayabileceğini ispat etmiştir.

Rusya ve Çin’le zaten stratejik ortaklıkları bulunan İran, geldiğimiz noktada elini çok daha güçlendirmiş olarak doğusuyla batısıyla bütün dünyayla daha rahat ilişki kurabilecek ve böylece uzak hedeflerine ulaşma konusunda önemli avantajlar elde etmiş olacaktır.

Güçlü bir İran ne anlama gelmektedir?

1979’dan itibaren geride bıraktığımız 36 yıl içinde, “İslam Devrimi”nin Ümmet’e ne kazandırdığı sorusuna verilecek cevap, meseleyi kestirmeden netleştirmemizi mümkün kılacaktır.

“Bu süreç içinde Müslümanların Ümmet refleksine kavuşması noktasında ne gibi yapıcı roller üstlenmiştir” diye baktığımızda karşımıza kocaman bir çelişki çıkacaktır. İslam adına devrim yapmış ve bunu Ümmet’e bu şekilde propaganda etmiş bir ülke, şu anda Ümmet’le savaşıyor! Geride bıraktığımız 36 yıl net bir şekilde gösterdi ki, İsrail ve Batı/ABD karşıtlığı, sadece aldatmaya dönük içi boş bir “söylem”. Ne İsrail’le, ne ABD ve Batıyla ciddi bir meselesi oldu İran’ın! Tam aksine, etki alanını İslam Coğrafyası’nda Ümmet’le çatışarak genişletmekten başka bir meselesi olmadı. Hatta bunun için gerektiğinde “Büyük Şeytan”la işbirliği yapmaktan çekinmedi. Irak ve Afganistan işgalleri bunun açık ispatı.[1]Irak ve Afganistan’ın işgalinde İran’ın ABD’ye yardım ettiğini açıkta ifade etmekten çekinmeyen Ahmedinejad’ın yakın bir geçmişte ülkemizde  … Continue reading

Dolayısıyla “güçlü bir İran”, Ümmet için daha tehlikeli bir İran demektir. Bu güç, ileride nükleer silah yapma aşamasına gelmeyi başardığında da bundan ilk endişe duyması gereken yine Ümmet olmalı. “Mü’min bir delikten iki kere sokulmaz!”

6 Nisan 2015 – Vahdet Gazetesi

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Irak ve Afganistan’ın işgalinde İran’ın ABD’ye yardım ettiğini açıkta ifade etmekten çekinmeyen Ahmedinejad’ın yakın bir geçmişte ülkemizde  “mücahid” sloganlarıyla takdim ve taltif edilmesinden anlıyoruz ki, bundan sonra “cihad”, Batıyla birlik olup Ümmet’in kanını akıtmak, ırzını-namusunu paymal etmek ve toprağına çöreklenmek anlamına kullanılacak!: http://www.pressmedya.com/manset/13710/mahmud-ahmedinejad-biz-afganistanda-ve-irakta-amerikaya-yardim-ettik.html