Bir kardeşimiz, Allah Teala’ya mekân isnadı anlamına gelen ve “amâ’ hadisi” diye bilinen rivayetin durumunu sormuş. Ebû Rezîn’den (R.A.) nakledildiğine göre kendisi şöyle demiş: “Ya Resulûllah” dedim, “Gökleri ve yeri (veya mahlûkatı) yaratmadan önce Rabbimiz neredeydi?” Şöyle buyurdu: “Bulutta idi; (bulutun) altında da hava yoktu, üstünde de. Sonra Arş’ını su üzerinde yarattı.” Genellikle böyle tercüme edilen bu hadis et-Tirmizî ; İbn Mâce , Ahmed b. Hanbel, İbn Hibbân , et-Taberânî ve daha başkaları tarafından rivayet edilmiştir. İmam … Devamını Oku
İlmî Hassasiyet ve Holiganlık
Özellikle son çeyrek asır içinde din adına icra-i faaliyet eden bazı kesimlerde aslî varoluş zeminimizden uzaklaşma, giderek kendi tarihine, kültürüne ve kimliğine yabancılaşma eğilimi gözleniyor. Bu süreç, bu topraklarda asırlar içinde vücut bulmuş muazzam müktesebata yabancılaşmanın neticesidir. Osmanlı’nın hüküm sürdüğü geniş coğrafyayı gözünüzün önüne getirin. O kadar farklı etnik ve dinî yapıyı bir arada tutmak elbette pek çok unsrun yanında muazzam bir zihnî, ilmî performansa ihtiyaç gösterir. Bunun neticesi olarak Osmanlı, o geniş coğrafyada bu coğrafyaya mahsus … Devamını Oku
“Süt meselesi”nin Farklı Boyutları
Perşembe gecesi Diyanet TV’de, bir AB dayatması olduğu söylenen Süt Bankası meselesini konuştuk. Ne kadar iyi niyetle gündeme getirilmiş olursa olsun ve ne denli sıkı denetim altına alınırsa alınsın, “Süt Bankası” uygulamasının toplumsal bilinç oluşmadıkça mutlaka mahzurlu sonuçlara yol açabileceğini konuştuk, konuşuyoruz. Buna toplumumuzda çok da ihtiyaç olmadığını düşünüyoruz. Nesil emniyetini ihlal edeceği endişesini taşıyoruz. Birbiriyle evlenmesi haram olan insanlar asında evlilikler oluşmasına sebebiyet verebileceğini düşünüyoruz. Bütün bunlar doğru. Ama meselenin bir de şöyle bir yönü var: … Devamını Oku
“Müçtehit” Muhammed Abduh ve “Sir” Muhammed İkbal
70’li ve 80’li yılların, bu coğrafyanın İslam’la irtibatını yeniden keşif “macerasında” önemli bir yeri vardır. Bu, kimi artıları yanında, telafisi hayli zor bir “savrulma”yı da beraberinde getirmiştir. Keskin bir “redd-i miras” anlamına gelen Cumhuriyet’le birlikte kendi köklerimizle irtibatımızın kesildiği bir vaka. Ama bütün sorumluluğu Kemalist ideolojiye yükleyip hedef saptırmanın da bir anlamı yok. Tercüme furyasının son derece kontrolsüz biçimde alıp başını gittiği o dönemlerde bu toprakların müktesebatının Risale-i Nur’dan ibaret olduğu gibi bir kanaatin oluşmasına kimler vesile … Devamını Oku
“Levlâke” Rivayeti ve “Nur-u Muhammedî” Meselesi – 12
Serinin bu son yazısında muhtemel bir itiraza kısaca değineyim: Denebilir ki: “Kur’an’da Efendimizin (S.A.V.), kendisine vahiy gelmeden önce, ‘Kitap nedir, iman nedir bilmediği’ , ‘yolunu şaşırmış bir halde olduğu’ haber verilmektedir. Bu ve benzeri nasslar, Efendimizin (S.A.V.) ‘peygamberlik’ vasfını ancak 40 yaşında haiz olabildiğini açık biçimde göstermektedir. Eğer Efendimiz (S.A.V.), Hz. Âdem’e (A.S.) henüz ruh üfürülmeden önce peygamber olmuş olsaydı, Kur’an tarafından bu şekilde zikredilmesi söz konusu olmazdı. Bu durumda O’nun Hz. Âdem (A.S.) yaratılış sürecini tamamlamadan … Devamını Oku
“Levlâke” Rivayeti ve “Nur-u Muhammedî” Meselesi – 11
“… Bu söz (Allah Teala âlemi Hz. Peygamberin hürmetine/O’nun için yarattığını söylemek, E.S), ‘Göklerde ve yerde olanları sizin emrinize musahhar kılmıştır.’ ‘Emriyle denizde yürümesi için size gemileri musahhar kıldı ve nehirleri de sizin hizmetinize verdi.’ ‘Adetleri üzere hareket eden güneşi ve ayı size musahhar kıldı ve geceyi ve gündüzü sizin emrinize verdi. Ve istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi; öyle ki, Allah’ın nimetini saysanız, bitiremezsiniz’ gibi mahlûkatın Âdemoğulları için yaratıldığını ifade eden ayetlerde anlatılan durum gibi açıklanabilir. Malumdur ki, … Devamını Oku
“Levlâke” Rivayeti ve “Nur-u Muhammedî” Meselesi–10
Serinin bu bölümünde, meseleye “inkâr etmek/reddetmek” gibi bir önyargıyla değil, gerçekten “anlamak için” bakıldığında ortaya farklı bir neticenin çıkacağını çarpıcı biçimde gösteren bazı alıntılara yer vereceğim: “… Rivayet edildiğine göre Allah Teala O’nun (Efendimizin) ismini Arş’ın üzerine ve Cennet’in kapılarının, kubbelerinin, (ağaçların) yapraklarının üzerine yazmıştır. O zaman (Hz. Âdem yaratılış sürecinde ruh ve beden arasındayken, E.S) O’nun şanının yükseltildiğini, zikrinin yüceltildiğini anlatan ve bu konudaki sahih hadislere uygun düşen pek çok hadis rivayet edilmiştir. el-Müsned’de yer alan … Devamını Oku