Küfür bir sözü söylemenin veya küfür bir fiili işlemenin kişiyi her hal-u kârda kâfir yapacağını söylemenin isabetli olmadığını, birkaç yazı boyunca yaptığım nakiller yeterince anlatıyor. Bu yazıda son bir nakle daha yer vererek meseleyi toparlamaya çalışacağım. İmam Ebû İshâk eş-Şâtıbî, el-İ’tisâm’da, “müteahhirundan biri” diyerek ismini zikretmediği bir alimden, bid’at fırkalar içinden, kâfir olduklarında bütün Müslümanların ittifak ettiği kesimlerin özelliklerini nakletmiştir. Bu özellikler, –Sebeiyye’nin Hz. Ali (r.a) hakkındaki itikatlarında olduğu gibi– Allah Teala’ya ortak koşmak, –Cenahiyye gibi– Allah … Devamını Oku
Sünni-Şii İhtilafı-4
Sizce bazen Sünnilerle Şiilerin bir arada cem olmasına mania nelerdir? Tarih içinde teşekkül etmiş diğer bid’at fırkaların asıl gövdeyi oluşturan Sünnîler’e muhalefetinin ve bu muhalefetin ortadan kaldırılamayışının sebepleri neyse, Şiiler’in oluşturduğu ihtilafın ve giderilememesinin sebepleri de aynıdır. Hatta daha fazlası da vardır. Şurası tarihen sabittir ki, Şiiliğin de aralarında bulunduğu bid’at oluşumlar sonradan ortaya çıkmıştır; bu, ihtilafı başlatan tarafın da onlar olduğunun ifadesidir. Şu halde Şiiliğin de aralarında bulunduğu bid’at fırkalarla ana gövdeyi oluşturan Ehl-i Sünnet arasındaki … Devamını Oku
Tekfir Meselesi-4
İbnu’l-Hümâm, fasık kimsenin imameti bahsini işlerken, el-Muhît’ten, “Fasık veya bid’atçinin arkasında namaz kılan kimse, cemaatle namaz sevabını alır; ancak müttaki kimsenin arkasında namaz kılanın sevabını elde edemez” hükmünü naklettikten sonra tafsilata girer ve sözü bid’atçinin tekfiri meselesine getirir. Bu konuda imamlardan çeşitli nakillerde bulunduktan sonra şöyle der: “Bil ki, İmam Ebû Hanîfe ve eş-Şâfi’î’den (Allah onlara rahmet eylesin), bid’atçilerden ehl-i kıble olan hiç kimsenin tekfir edilmemesi görüşü sabit olduğu halde, zikrettiğimiz ehl-i ehva (bid’atçi) kimselerin küfrüne hükmedilmesinin … Devamını Oku
Tekfir Meselesi-3
İmam el-Gazzâlî’nin bir önceki yazıda naklettiğim ifadeleri tekfir konusunda benimsenmesi gereken tutumu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Buna göre, Allah’a iman, Peygamberlere iman ve ahirete iman imanın aslıdır. Bunların dışında kalan hususlarsa bunlara bağlı olmak anlamında fer’îdir. Bu itikadî hususlara taalluk eden ve tevatürle sabit olan bir meseleyi inkâr küfürdür. Yapısı tevile müsait olmayan, tevatüren nakledilen ve hilafına delil ikame edilmesi düşünülemeyen her hususa muhalefet küfürdür. Fer’î meselelerde dahi olsa Efendimiz ‘(s.a.v)’i yalanlama anlamına gelen her tutum … Devamını Oku
Tekfir Meselesi-2
Tekfir meselesi uzun zamandan beri gündemdeki yerini koruyor. Daha önce metninin bir kısmını verdiğim okuyucu mektubunu vesile edinerek bu mesele hakkında izahat yapmak, kaçınılamayacak bir borç oldu. Bu senenin 29 Haziran’ında bu köşede İmam el-Gazzâlî’nin el-İktisâd fi’l-İ’tikâd’ından tekfirle ilgili mutlaka okunması gereken bir nakil yapmıştım.[1]Bkz. http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=771. Burada onu tekrar etmeyeceğim. Yine İmam el-Gazzâlî, Faysalu’t-Tefrika’da tekfirle ilgili olarak bir tavsiye, bir de kural zikreder. Tavsiyesi şudur: “Lâ ilâhe illallâh Muhammedun Resûlullâh dedikleri ve buna aykırı davranmadıkları sürece Ehl-i Kıble … Devamını Oku
Tekfir Meselesi-1
13 Temmuzda bu köşede okuduğunuz “Bazı İtikadî Meseleler-4” başlıklı yazı üzerine, adını Ebu Zahid Muhammed Tekamul olarak yazan bir muhterem zattan, “Samimi Bir Nasihat” başlıklı bir e-posta aldım. Mesajında, “Ben Türkiye’de alim bir kimse tanımıyorum bugün hayatta olan. Dikkat edin yoktur demiyorum, tanımıyorum diyorum. Ancak tanıdıklarımın içine yazılarından tanıdıklarımı da dahil ediyorum. Sizi de yazılarınızın bir kısmını okuduğumdan bunların içine dahil ettiğimi açıkça söylemekten çekinmiyorum. Her ne kadar sizin yazılarınızda başkalarına nisbetle tutarsızlık ve çelişkilerin nisbeten az … Devamını Oku
Sünni-Şii İhtilafı-3
İctihad ehli ulemaya, ictihadında isabet etmesi halinde iki, hata etmesi halinde bir sevap verileceğini anlatan rivayet –ki (el-Buhârî, Müslim, Ahmed b. Hanbel ve daha başkaları tarafından nakledilmiş) sahih bir rivayet olduğunu bir önceki yazıda belirtmiştim–, fer’i meselelerdeki ihtilaflara dairdir. Burada, ictihadî bir mesele hakkında neticeye ulaşmak, Allah Teala’nın muradına uygun hükmü elde etmek için bütün gücünü sarf etmek durumunda bulunan müçtehid bahis konusudur. Evet, bu durumda müçtehid, Allah Teala’nın muradına götüren delile uygun hüküm verirse, biri içtihad … Devamını Oku
İmam Et-Tahâvî ve Şerhu Ma’âni’l-Âsâr’ı
Kütüb-i Sitte müellifleriyle çağdaş olan İmam et-Tahâvî, Hadis, Fıkıh ve Akaid sahalarında bu ümmetin medar-ı iftiharlarındandır. Önceleri Şafiî iken, bilahare Hanefî mezhebine intikal eden İmam et-Tahâvî, ülkemizde ne yazık ki yeterince tanındığını söyleyemeyeceğimiz bir müctehid alim. Günümüze intikal eden eserlerine yüzeysel bir bakış bile onun ilmî kişiliği hakkında gerekli fikri vermeye fazlasıyla yeterlidir. Fıkıh sahasında Muhtasar’ı ve İhtilâfu’l-Ulemâ’sı, Hadis sahasında Şerhu Müşkili’l-Âsâr’ı, İmam eş-Şâfi’î’den, el-Müzenî kanalıyla ahzeylediği rivayetlerini naklettiği es-Sünenu’l-Me’sûre (Sünenu’ş-Şâfi’î), Hadis fıkhı sahasında Şerhu Ma’âni’l-Âsâr’ı, Tefsir … Devamını Oku
Sünni-Şii İhtilafı-2
Sünni biri namazda Şii imamına uya (iktida ede) bilir mi, bu caiz mi? Buna cevaz veren (caizdir söyleyen) alimlerin isimlerini söyleyebilir misiniz? Fıkıh kitaplarında yaygın olarak zikredilen hüküm şudur: Kişinin benimsediği inanç, küfre varan aşırılıkta değilse, arkasında namaz kılmak kerahetle caizdir. Gerek Şia içinde, gerekse diğer fırkalar arasında küfre varan inançlar benimseyenler olmuştur. Din’den olduğu zaruretle bilinen (mesela tevatürle sabit olan) bir hususu inkâr edenler, “Aliallahîler” ve “Gurabiyye” böyledir. Birinciler, Hz. Ali (r.a)’a –haşa– ilahlık atfetmiş, ikincilerse … Devamını Oku
Zekâta Hakkını Vermek
Hakkı verilerek yerine getirildiğinde modern dünyanın ızdırap ve bunalımlarının bir kısmını doğrudan, bir kısmını da dolaylı etkileriyle ortadan kaldırabilecek bir ibadet zekât. Toplumsal dayanışma, yardımlaşma, fedâkârlık… işin sadece görünen yüzü. Görünmeyen tarafta ise bireyiyle toplumuyla bir bütün olarak “insan”ı kucaklayan bir gerçeklikle karşı karşıya geliyoruz. Kurumsal yapıdan ve sistematikten mahrum bulunduğu, sadece kişisel hassasiyetlerle yürütüldüğü halde bireysel ve toplumsal planda bizi ne türlü badirelere düşmekten kurtardığını gördüğümüz zekât, hiç şüphesiz ait olduğu “bütün” içinde kavuşur kâmil anlam … Devamını Oku