Tekfir Meselesi-2

Ebubekir Sifil[dosya], 2008, 2008 Yılı, Ekim 2008, Ekim Ayı 2008 OS, Gazete Yazıları, Okuyucu Soruları, Tekfir

Tekfir meselesi uzun zamandan beri gündemdeki yerini koruyor. Daha önce metninin bir kısmını verdiğim okuyucu mektubunu vesile edinerek bu mesele hakkında izahat yapmak, kaçınılamayacak bir borç oldu.

Bu senenin 29 Haziran’ında bu köşede İmam el-Gazzâlî’nin el-İktisâd fi’l-İ’tikâd’ından tekfirle ilgili mutlaka okunması gereken bir nakil yapmıştım.[1]Bkz. http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=771. Burada onu tekrar etmeyeceğim. Yine İmam el-Gazzâlî, Faysalu’t-Tefrika’da tekfirle ilgili olarak bir tavsiye, bir de kural zikreder.

Tavsiyesi şudur: “Lâ ilâhe illallâh Muhammedun Resûlullâh dedikleri ve buna aykırı davranmadıkları sürece Ehl-i Kıble hakkında dilini mümkün mertebe tut. Buna aykırı davranmak, bir özre mebni olsun veya olmasın Hz. Peygamber (s.a.v) adına yalan uydurmayı caiz görmektir. (Bunu yapmadıkları sürece) Ehl-i Kıble’nin tekfirinde tehlike vardır. Dilini tutmakta ise tehlike söz konusu değildir.”

Kuralı ise şöyle zikreder: “Nazariyatın iki kısım olduğunu bilmendir: Akaid esaslarına müteallik olanlar ve fürua müteallik olanlar. İman esasları üçtür: Allah Teala’ya, peygamberlere ve ahiret gününe iman. Bunlar dışında kalan hususlar (imanın) füru(u) dur. Bil ki, esasen furüda tekfir yoktur. Bir tek mesele bunun istisnasıdır: Bir kimsenin, Hz. Peygamber (s.a.v)’den tevatüren bilinen dinî bir aslın inkârı. Bunun dışında, fer’iyyatın bir kısmında –fıkhî meselelerde olduğu gibi– (delile aykırı davrananı) hatalı olduğunu söyleme, diğer bazılarında ise –İmamet (hilafet) ve Sahabe’nin ahvaliyle ilgili hatalı tutumlar sebebiyle bid’atçi olduğunu söyleme söz konusudur…”[2]İmam el-Gazzâlî, Faysalu’t-Tefrika, 61-2.

İmam el-Gazzâlî, fer’î meselelerde Efendimiz (s.a.v)’i tekzip ihtiva eden her tavrın küfür olduğunu ve sahibinin tekfir edileceğini söyledikten sonra, mezkûr 3 iman esası konusunda şöyle bir ilke koyar: “Yapısı te’vile müsait olmayan, tevatüren nakledilen ve hilafına delil ikame edilmesi düşünülemeyen her hususa muhalefet, mahza tekziptir.”

Buna örnek olarak haşr-ı cismaniyi ve Allah Teala’nın cüz’iyyatı/kullarının işlerinin tafsilatını bilmesini inkârı zikreder ve şöyle der: “Bu üç hususta, uzak bir mecaz yoluyla dahi olsa tevil ihtimalinin yol açtığı bir hüküm söz konusu olursa, bu durumda delile bakarız. Eğer kesin ise, gereğini benimsemek icap eder. Ancak eğer o meselenin avama açılmasında –anlayışları kıt olduğu için– bir zarar söz konusu ise, onu açmak bid’attir. Şayet söz konusu delil kat’î olmayıp, zann-ı galip ifade ediyorsa ve bunun yanında dine bir zararı da bilinmiyorsa –Mu’tezile’nin Allah Teala’nın (ahirette) görülmesini inkârı böyledir–, bu, bid’attir, küfür değildir.

“Söz konusu hükmün zararlı olduğu açıkça bilinirse, bu durumda mesele içtihada ve değerlendirmeye kalır. Böyle kimsenin tekfir edilmesi de, edilmemesi de ihtimal dahilindedir.”

Buna misal olarak, tasavvuf iddiasında bulunan bazı sapık kimselerin, belli bir makama eriştikten sonra kendilerinden şer’î tekliflerin düştüğü yolundaki hezeyanlarını zikreder ve şöyle der: “Her ne kadar böyle bir kimsenin cehennemde ebedî azap göreceği meselesi kesin değil ise de, öldürülmesi gerektiğinde şüphe yoktur. Böyle birisinin katli, yüz kâfirin katlinden efdaldir. Zira onun dine vereceği zarar, kâfirlerin zararından daha büyüktür.”

İmam el-Gazzâlî’nin tekfirin mahiyeti konusundaki sözleri ile bugünkü yazıyı noktalayalım: “Tekfir, şer’î bir hükümdür ki, tekfir edilen kişinin canını ve malını (öldürülmesini ve malının müsaderesini) mübah kılar ve cehennemde ebedî olarak kalacağını ifade eder. Kaynağı, diğer şer’î ahkâmın kaynağı gibidir. Kimi zaman yakînen idrak edilir, kimi zaman zann-ı galip ile. Kimi zaman da hakkında tereddüt edilir. Tereddüdün söz konusu olduğu durumlarda tekfirde tevakkuf etmek evladır. Tekfirde acele etmek, cehalete mağlup olmuş kimselerin tabiatlarına hakim olan bir tutumdur.

“Burada bir diğer kaideye dikkat etmek gerekir: Bazan muhalif, mütevatir bir nassa muhalefet ve onun müevvel (tevil edilmiş) olduğunu iddia eder. Ancak bu tevilin dilde uzaktan ya da yakından bir aslı yoktur. İşte bu küfürdür ve bu tevili yapan –her ne kadar tevil yaptığını söylese de–, mükezzib (Hz. Peygamber (s.a.v)’i yalanlayan) kimsedir.”[3]A.g.e., 64-6.

Devam edecek.

Milli Gazete – 18 Ekim 2008

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Bkz. http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=771.
2 İmam el-Gazzâlî, Faysalu’t-Tefrika, 61-2.
3 A.g.e., 64-6.