Tekfir Meselesi-5

Ebubekir Sifil[dosya], 2008, 2008 Yılı, Ekim 2008, Ekim Ayı 2008 OS, Gazete Yazıları, Okuyucu Soruları, Tekfir

Küfür bir sözü söylemenin veya küfür bir fiili işlemenin kişiyi her hal-u kârda kâfir yapacağını söylemenin isabetli olmadığını, birkaç yazı boyunca yaptığım nakiller yeterince anlatıyor. Bu yazıda son bir nakle daha yer vererek meseleyi toparlamaya çalışacağım.

İmam Ebû İshâk eş-Şâtıbî, el-İ’tisâm’da, “müteahhirundan biri” diyerek ismini zikretmediği bir alimden, bid’at fırkalar içinden, kâfir olduklarında bütün Müslümanların ittifak ettiği kesimlerin özelliklerini nakletmiştir. Bu özellikler, –Sebeiyye’nin Hz. Ali (r.a) hakkındaki itikatlarında olduğu gibi– Allah Teala’ya ortak koşmak, –Cenahiyye gibi– Allah Teala’nın mahlukata hulul ettiğine inanmak, –Gurabiyye gibi– Efendimiz (s.a.v)’in risaletini inkâr anlamına gelen bir inancı benimsemek yahut haramları helal kabul, farzları iskat ve –Gulat-ı Şia gibi– Efendimiz (s.a.v)’in getirdiklerini inkâr etmek gibi şeylerdir.

Yine o alime göre, zikredilenlerin dışında kalan inançlar arasında, kişiyi kâfir yapmaması uzak bir ihtimal olmayanlar da vardır. Bunu bu şekilde nakleden eş-Şâtıbî, o alimin bu meseleler hakkında uzun uzadıya zikrettiği deliller bulunduğunu belirtir ve onlara yer vermeyeceğini söyleyerek şöyle der: “Ancak üstadlardan duyup dinlediğimiz şudur: Muhakkik usulcüler, sonuç itibariyle küfür olan şeylerin, halde küfür olmadığını söylemişlerdir.[1]eş-Şâtıbî, el-İ’tisâm, II, 413.

“Lazım-ı mezhep mezhep değildir” kaidesini hatırlatan bu tesbit ile birlikte, küfür bir sözü söyleyen veya küfür bir görüşü benimseyen herkesin niçin kâfir sayılmayacağını –delilik, bunaklık, ikraha maruz kalma… gibi arızî durumları dışarıda bırakarak– şöyle özetleyebiliriz:

  1. İmam el-Gazzâlî’nin ta’liline göre o kimse, –mesele tevile müsait ise– tevil sonucu o hükme varmıştır.
  2. İbnu’l-Hümâm’ın ta’liline göre o kimse –hakkında ihtilaf edilmiş olan– o mesele hakkında doğruya ulaşmak için bir cehd ve gayret (içtihad) göstermiştir.
  3. Ali el-Karî’nin ta’liline göre bu durumdaki kişinin tekfir edilmesi ihtiyat sebebiyledir. Yani insanların gevşeklik göstererek o görüşü benimseme eğilimine girmesini engellemek için böyle davranmışlardır.
  4. el-Kevserî’nin ta’liline göre o kimsenin ölmeden önce tevbe etmiş olma ihtimali vardır.
  5. Sonucu küfre çıkan bir görüşü benimseyip savunmanın, o sonucu kasdetmedikçe küfür olmaması.

Bütün bunlar, bir müslümanı tekfir ederken riayet edilmesi gereken noktalar hakkında bize yeterli fikri verebilecek keyfiyette tesbitlerdir. Her ne kadar buraya yansıtmadıysam da, ilgili kaynaklarda, kendisini kâfir yapmadığı bu durumlarda dahi küfür bir söz söyleyen kimsenin tevbeye davet edileceği, etmezse ta’zir cezasıyla cezalandırılacağı konusunda ciddi uyarılar mevcuttur. Dolayısıyla bu yazdıklarımdan, küfür sözü söylemenin hafife alınabilecek bir davranış olduğu şeklinde bir sonuç çıkarılması kesinlikle hedeflemediğim, arzu etmediğim ve onaylamadığım bir istintaç olacaktır!..

Aynı şekilde bu seri yazıyı yazarken, kendisini İslam’a nisbet eden fırkaların içinde görüşleri küfre varan ve bu sebeple ulema tarafından fiilen tekfir edilen kimseler bulunduğu gerçeğini göz ardı ediyor değilim. Bu yazının maksadı “kimlerin tekfir edildiğini” değil, “kimleri tekfir edilmediğini” ortaya çıkarmak olduğundan, konunun bu yönü üzerinde durmayı zait addediyorum. İnşaallah yazdıklarım, en azından üzerinde ulemanın ihtilaf ettiği hususlarda tekfir müessesesini işletmeden önce bir kere daha düşünülmesine vesile olur.

Doğruya uyaştıran Allah Teala’dır.

Milli Gazete – 27 Ekim 2008

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 eş-Şâtıbî, el-İ’tisâm, II, 413.