Epey zamandır, iltizam ettiğim e-posta adresime gelen mesajların tümüne cevap verme ilkesine riayet edemiyorum. Okuyucular, pek çok yazardan “yoğunum” karşılığını almaya alışkın olabilirler ve benim son zamanlardaki tavrımı da bu çerçevede –”es geçme” gerekçesi olarak– değerlendirebilirler. Ama o kardeşlerimin, “meşguliyet ve yoğunluk” kelimelerinin benim için sadece birer “bahane” olmadığını bilmelerini isterim. Gerçekten zaman sıkıntısı yaşıyorum… Bugün, cevabını ertelediğim mesajlardan birini konu edineceğim. Mesaj şöyle: “… Köşenizi ilgi ile okumaya devam ediyorum. Bu köşede uzun yıllar tarzınızı bozmadan … Devamını Oku
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi Ve Diş Dolgusu Meselesi
2004’ün 29 Temmuz’unda Hanefî mezhebine mensup bir kimsenin diş dolgusu yaptırması halinde bunun mezhebe göre gusle mani bir durum teşkil edip etmeyeceğini soran okuyucuya verdiğim cevapta şöyle demiştim: “… Netice olarak şunu söyleyebiliriz: Hanefî mezhebine mensup bir kimse dişine kaplama veya dolgu yaptırdığı zaman, yaptırdığı bu kaplama veya dolgu asıl diş hükmüne geçer ve Said Nursi merhumun da dediği gibi kaplama veya dolgunun altında kalan asıl diş, “ağzın zahiri” hükmünden çıkar; yıkanmaması guslü iptal etmez…” Bu cevap … Devamını Oku
Ehl-i Sünnet Müdafaası
İslam‘ın ilk dönemlerinde ortaya çıkan “fırkalaşma” olgusu, beraberinde son derece yoğun bir ilmî hareketlilik de getirmişti. O kaygan ve heterojen zeminde Ehl-i Sünnet ulemanın, Sahabe‘den devralınan sahih İslamî çizginin bir yandan gayrimüslimlere, bir yandan da dahilî bid’atçi fırkalara karşı müdafaası için gösterdiği gayret, sadece samimi bir bağlanışla değil, aynı zamanda yüksek bir ilmî performansla hedefe ulaşmıştı. Daha önce de muhtelif vesilelerle vurgulamaya çalıştığım gibi, Kelamî fırkalar arasındaki mücadele, “farklı İslam telakkileri”nin çatışmasından başka bir şey değildir. Sahabe … Devamını Oku
Kadının İmamlığı-2
Amina Wadud olayı üzerine başlayan tartışmada kadının erkeklere namaz kıldırmasının caiz olduğunu söyleyenlerin iki noktadan hareket ettiği görülüyor: Kur’an‘da bu hususu yasaklayan bir ayet olmaması. Hz. Peygamber (s.a.v)’in Ümm-ü Varaka (ra.anha) isimli sahabiye hanıma böyle bir izin vermesi. Birinci maddede zikredilen argüman, tek başına bir hususun Kur’an‘da yer almamış olmasının cevaza delalet ettiği varsayımına dayanmaktadır. Oysa Kur’an‘da “Cuma namazı” diye bir namazın yer almaması, bu argümanı baştan geçersiz kılmaktadır. Dolayısıyla bu argümanı kullananların, inandırıcı ve tutarlı olabilmek … Devamını Oku
Kadının İmamlığı-1
“Fetva” ile “kanaat”i birbirinden ayıran nedir? Kestirmeden söyleyelim: Fetva, herhangi bir konudaki “dinî” hükmün, Allah Teala ve O’nun Resulü (s.a.v) adına, Allah Teala ve O’nun Resulü‘nün (s.a.v) hükmünün tebliğ, beyan veya istinbat edilmesidir. Bu bakımdan “Resmu’l-Müftî“/”Âdâbu’l-Müftî ve’l-Müsteftî” türü kitaplarda müftü (fetva vermeye ehil kişi), “Allah ve Resulü‘nün hükmünü nakleden kişi” olarak tarif edilir. Kanaat ise herhangi bir kimsenin herhangi bir konuda şahsî muhakemesi ile vardığı sonucu anlatır. Dinî bir delilden kaynaklanması şart olmadığı gibi, dinî bir meseleye … Devamını Oku
Mübahale
Dinlerarası diyalog faaliyetlerinin meşruiyetini isbatlamak amacıyla “delil” olarak ileri sürülen hususları ele aldığım seri yazılardan birisinde (24 Aralık 2004) Efendimiz (s.a.v) ile Necran heyeti arasında geçenleri özetlemiş ve “mübahale” konusuna değinmiştim. Ehl-i Kitap ile Müslümanlar arasında –Ehl-i Kitab‘ın inisiyatifi ile– başlatılan diyalog faaliyetlerine ülkemizde birçok kesimin karşı çıktığı malum. Bu çerçevede diyalog taraftarlarına yöneltilen eleştirilerin dozunun zaman zaman kaçırıldığını söylemek mümkün. Bu meyanda kimin ne dediği üzerinde duracak değilim. Ancak bu faaliyetlerin dinî, siyasî, kültürel ve sosyal … Devamını Oku
Ehl-i Kitap’la İttifak Ettiğimiz Hususlar!!
Bir kimsenin Allah inancının makbul ve muteber olabilmesi için, sadece “Ben Allah’a inanıyorum” demesinin yetmeyeceği açıktır. Bu inancın, “Nasıl bir Allah?” sorusuna, bu bağlamda kabul ve reddedilmesi gereken olmazsa olmaz hususları içeren bir cevapla mukabele edilerek şekillendirilmiş olması kaçınılmazdır. Aynı şey “amentü“nün diğer umdeleri için de aynıyla geçerlidir. Söz gelimi Allah‘a inandığını belirttiği halde, Allah Teala‘ya noksanlık izafe eden, ona başka varlıkları ortak koşan ya da gönderdiği kitaplardan ve peygamberlerden birini tekzipte ayak direten kimsenin Allah inancının … Devamını Oku
Ahir Zaman Bilinci
Efendimiz (s.a.v), işaret parmağıyla orta parmağını kaldırıp, “Ben ve kıyamet şu ikisi gibiyiz” buyurmakla, sadece yaşadığı dönem ile kıyametin kopması arasındaki zamanın nisbî kısalığını mı anlatmak istemişti acaba? Şüphesiz dünyanın ömrüne kıyas edildiğinde, Efendimiz (s.a.v)’in bi’seti ile kıyamet arasındaki zamanın, o iki parmağın birbirine mesafesi ile ifade buyurulması anlaşılabilir bir husus. Ancak mesele sadece bundan ibaret midir? Keza kıyamet kopmadan önce küçüklü-büyüklü bir kısım alametlerin zuhur edeceğini detaylı bir şekilde açıklamış olan Efendimiz (s.a.v)’in, Sahabe‘den hiç kimsenin … Devamını Oku
Hadis Tetkikleri Dergisi
İkinci cildinin ilk sayısı geçenlerde elime ulaşan “Hadis Tetkikleri Dergisi“nin içeriği yine dopdolu. Öncelikle derginin elime ulaşmasını sağlayan Serkan Demir kardeşime teşekkür etmem gerekiyor. HTD’nin bu sayısında yer alan makalelerden bazılarını okuyabildim. Bugün onlardan birer nebze bahsetmek istiyorum. İlk yazı Dr. Seyit Avcı‘ya ait. “Sufîler’in Hadis Tesbit Ölçüleri: İsmail Hakkı Bursevî Üzerine Bir İnceleme” başlığını taşıyor. Doktora tezini de aynı konuda yaptığını belirten Avcı, gerçekten önemli bir konuyu ele almış. Üslubunda yer yer göze çarpan sertliğe rağmen … Devamını Oku
Herşey Ne Kadar Ucuz!!-2
Bu ülkede özellikle “İslamî kesim” bağlamında “…cı”, “…cu” gibi takılarla dile dökülen alt-kimlik kodları, modern dönemde İslam‘ın maruz kaldığı operasyonlar karşısında insanımızın birer “sahil-i selamet” telakkisiyle sığındığı korunakları ifade ediyor; bu doğru. Ancak ne yazık ki hadise bu kadarla sınırlı değil. Bu tarz kompartımanlaşmaların, zaman içinde, ait ve işlevsel oldukları tarihsel çerçeveyi aşarak ma’tufun aleyhleri etrafında “izafi-mutlak” yapılara dönüş-türül-mesi, sadece, belli bir aktüalite içinde değerli, geçerli ve anlamlı olanın mutlaklaştırılması yanlışını doğurmakla kalmadı, aynı zamanda ve kaçınılmaz … Devamını Oku
- Page 1 of 2
- 1
- 2