Hilmi Yavuz, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Dahası, Hıristiyanlıkta olduğu gibi İslam’da da Örfi ve Şer’i hukuk’un birbirinden ayrılmasının felsefi bir arkaplanı da vardır. İbn Rüşd, ‘Fasl’ül Makal’ ve Kitabü’l-Keşf’de, Şeriat ile Felsefenin birbiriyle çelişmediğini, çelişki gibi görünen farklılıkların te’vilden kaynaklandığını bildirir.(…) Özetle şu: İslam’da Şeriat dışında bir Örfi Hukuk’un tedvini, kamu hukuku alanında seküler bir söylemi imkanlı hale getirmiştir. Bu seküler imkan, kamusal alanda Moderniteyi hayata geçirebilmeye ilişkin meşru bir zeminin mevcud olduğu anlamına gelir.” İbn Rüşd‘ün adı … Devamını Oku
Terakki, Örfî Hukuk, Sekülarite-3
İslam Hukuku açısından dokunulmaz olan vakıfların Fatih Sultan Mehmed Han tarafından el konularak “tımar“a dönüştürülmesi Hilmi Yavuz tarafından Osmanlı‘da biri Şer’î, diğeri laik/seküler hukuktan oluşan ikili bir hukuk sisteminin yürürlükte olduğu şeklinde yorumlanmaktadır: “Anlaşılan o ki, Osmanlı, “Fatih Kanunnamesi” ile Şer’i Hukuk ile Örfi Hukuk’un öznelerini birbirinden ayırmış ve Şeriat, Prof. Dr. Halil İnalcık’ın deyişiyle “hususi hukukta hakim kalmıştır.” Bu durum, Osmanlı’da “ekser ulemanın tecviz ettiği” Şeriat dışı bir hukuk alanından söz etmenini mümkün olduğunu gösterir.” Sadece … Devamını Oku
Terakki, Örfî Hukuk, Sekülarite-2
Hilmi Yavuz, “İslam Hukuku‘nun değişime açık karakteri” diyebileceğimiz tesbite dayanak olabileceğini düşündüğü iki enteresan örnek öne sürüyor ve şöyle diyor: “Aslında, İslam Hukukunda yapılan değişiklikleri, (i) Şeriat içinde kalınarak gerçekleştirilen değişiklikler [ben buna ‘içtihadi değişiklikler’ diyorum] ve (ii) Şeriat dışında yeni bir hukuk kodifiye ederek getirilen yenilikler [bunlara da ‘içtihadi olmayan değişiklikler’ demeyi tercih ediyorum] olarak iki düzlemde ele almak gerekir. “İşe ikinciden başlayalım: İslam Hukuku söz konusu olduğunda siyasal toplum ya da Devletin, Şer’i Hukuk’un yanı … Devamını Oku
Terakki, Örfî Hukuk, Sekülarite-1
Muhterem Hilmi Yavuz‘un, geçtiğimiz haftalarda Zaman‘da yazdığı üç yazı, “Müslüman kalarak modernleşme” projesine teorik arka plan sunma iddiası dolayısıyla son derece önemliydi. Yazısına, Renan‘ın meşhur “İslam mani-i terakkidir” formülüne değinerek başlayan Yavuz, bilahare maksada gelerek şöyle diyor: “… eğer mesele İslam’ın temelkoyucu Fıkıh kaynakları ile ‘ilim düşüncesi’nin bağdaştırılması ve modernliğin (dolayısıyla, ’terakki’nin) yolunun açılması ise, bunun nasıl gerçekleştirileceği üzerinde bir konsensüs mevcud değildir. Zira asıl mesele, Kur’an–ı Kerim ve Sünnet üzerinde içtihada yer olmamasıdır (Mecelle. Madde:14: ‘Mevrid–i … Devamını Oku
Sedd-i Zerayi’ Bahsine Tetimme
Ocak ayında bir okuyucu sorusuna cevaben yazdığım “sedd-i zerayi” ve “istihsan” merkezli yazılar hatırlanacaktır. O yazılarda meseleyi ana hatları ile ele almış, mezheplerin bakış açısı üzerinde durmamıştım. Konunun tetmimi için bu yazıda da mezheplerin meseleye bakışı üzerinde duracağım. Farz, vacip ve sünnet olan ameller (bir anlamda “dinin şeairi/makasıdı“), avam tarafından zaman içinde bid’at bazı uygulamalara karıştırılmış olsa bile, “şerre/harama götüren şey şerdir/haramdır” kaidesi burada işlemez; dolayısıyla bu türlü ameller bu gerekçeyle terk edilmez. Çünkü bunların terk edilmesi, … Devamını Oku
Nikâhta Denklik Meselesi
Fıkh‘ın “zaaf noktaları”ndan biri olarak görüldüğü için modern zamanlarda üzerinde sıkça durulan konulardan birisidir “nikâhta denklik” meselesi. Gerekçe, temelde malum şablonun ürettiği yargıya, yani “insan haklarına, eşitlik prensibine aykırılık” söylemine yaslanmakla birlikte, onu ayet ve hadislerle desteklemek de ihmal edilmez. Derler ki: Burada baskın bir “Arapçılık” etkisi vardır. Arap olmayanın Arab‘a denk olamayacağı, hatta Arap kabileleri içinde Kureyşli olmayanın Kureyşli‘ye denk tutulmaması bu zihniyetin sonucudur. İslam Fıkhı, teşekkül döneminde baskın Arapçılık zihniyetinin etkisi altında bulunduğu için böyle … Devamını Oku
İcma Niçin Önemlidir?
Muhammed Zâhid el-Kevserî merhum Makâlât‘ında, “Selef’in nasslardan anladığı neyse, anlaşılması gereken odur” der. İlahî dinlerin tahrif ediliş süreci, peygamber terk-i dünya ettikten sonra insanların zaman içinde dinî nassslara kendi anlayışlarını söyletmeleri şeklinde yaşanmıştır genellikle. Yaşadıkları çağın hakim zihniyeti, dünya görüşü ve “moda” akım(lar)ı neyse, onu dine ve dinin nasslarına tasdik ettirme gayreti, “tahrif“in öbür adıdır. Son ilahî dinin varlığını kıyamete kadar sürdürmesi, hükümlerinin ancak Efendimiz (s.a.v)’in tebliğ ve beyan buyurduğu aslî şekliyle muhafasazı yoluyla olacaktır. İhbar-ı Nebevî … Devamını Oku
Ahkâmın Sübutu
Ocak ayının sonlarında “Bazı Usul Meseleleri” başlıklı üç yazı yazmıştım. O yazıların ilkinde de söylediğim gibi, internet üzerinden gelen sorular içinde sizinle paylaşılmasında fayda gördüklerimi bu köşeye taşımaya devam edeceğim. Bugün paylaşacağımız soru şöyle “Kitaplarda bir meselenin hükm-i şer’isi beyan edilirken, ilgili hükmün, bazan Kitap, bazan Kitap ve Sünnet ile, bazan Kitap, Sünnet ve Kıyas ile bazan da Kitap, Sünnet Kıyas ve İcma ile sabit olduğu ifade ediliyor. “Kitapla sabit olan bir hükmün ayrıca Sünnetle de veyahut … Devamını Oku
Kur’an’da İttifak Etmek
CHP İstanbul milletvekili Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, geçenlerde bir TV kanalında, Mina‘da şeytan taşlama esnasında meydana gelen ve birçok hacının ölümüne yol açan izdihamı yorumluyordu. Gelen bir izleyici telefonu üzerine mevzu asıl mecraına döndü ve “Kur’an üzerinde birleşme” faslı açıldı. Programı sonuna kadar izleme gereği duymadığım ve meselenin nereye bağlanacağını tahmin ettiğim için televizyonu kapattım ve düşündüm: Bu söylemin “pratik değeri nedir?” Okuyucuya basit dinî bilgiler vermek için yazılmış kitaplarda “ef’al-i mükellefîn” diye bir bahis vardır. … Devamını Oku
İtikatta Çoğulculuk
Günümüzde İslam’ı sonradan öğrenen/benimseyen insanları diğerlerine kıyasla belki de en fazla zorlayan husus, hangi itikadî sistemi benimseyeceği sorusunun cevabıdır. İtikadî fırkaların birbiri peşisıra zuhur ettiği ve Amip gibi bölünerek çoğaldığı ilk dönemleri dışarıda tutarsak, Modern döneme kadar Ehl-i Sünnet‘in kendisini ispat etmiş hakimiyeti dolayısıyla böyle bir sorun yaşanmadığını söylemek yanlış olmaz. Ancak Modern dönemde, gerek Ehl-i Sünnet akidesini güçlü bir şekilde savunacak yetkin alimlerin azalmış olması, gerekse İslam dünyasını iç muhasebeye iten siyasal, ekonomik, askerî vd. alanlarda … Devamını Oku