Bir önceki yazıda namaz vakitlerinin tesbitinde güneşe tapanların ibadet saatlerinin gözetildiği tesbitine itiraz etmiş ve şöyle demiştim: “Namaz kılmanın yasaklandığı vakitlerin, güneşe tapanların ibadet saatleri dikkate alınarak tesbit edildiğini söyleyebilmek için, öncelikli olarak bunu açık ve kesin bir şekilde gösteren delil bulunmalıdır. Böyle bir delilin bulunmadığı ise, yukarıda alıntılanan ifadelerden rahatlıkla anlaşılmaktadır. Zira müellifin konu hakkında söyledikleri, öncelikle yine kendi kurgusuna istinat etmekte, ikincil olarak da İslam alimlerinin konuyla ilgili tesbitine atıf yapılmaktadır..” Soru sahibi kardeşim beni … Devamını Oku
Sahabe İle İlgili Rivayetler
Soru: İsmiyle müsemma, malum-u aliniz olan profesör (Kurandaki İslamın müdafii) devr-i risalette, sahabe-i kiramın tebliğ için nereye gitseler mucizat-ı nebeviyye kabilinden, o yörenin dilini biliyorlardı ve ordaki ahaliye onların diliyle dini celili İslamı tebliğ ediyorlardı tarzında bize vasıl olan keramet-i sahabiyeyi inkar etmektedir. Oysa İmam-ı Celaleddin-i Suyutinin r.a. Hasaisul Kübrasında sahabenin bu kabil keramatı mezkurdur. Suyutiye itimat etmekle beraber, böyle bir kerametin olduğu konusunda Suyutinin içtihadi bir hatası olabilir mi, yani o prof .!!! haklı olabilir mi? … Devamını Oku
Diyalog Hakkında (Şimdilik) Son Olarak
Dinlerarası diyalog faaliyetlerini yürütenlerin, yaptıkları işin meşruiyetini (hatta “zaruretini”!) isbatlamak amacıyla ortaya attıkları sözümona “delil”lerin, maksadı hasıl etmekten uzak olduğu, son 6 yazıda yapmaya çalıştığım kısa tahlillerden anlaşılmış olmalıdır.Bugün konu hakkında son olarak söylenebilecekleri toparlayarak –gerektiğinde tekrar dönmek üzere– şimdilik bu bahsi kapatacağım. 1. Şu haliyle diyalog faaliyetlerinin “İslamî”, hatta “İslam’ın emri” olduğunu ileri sürmekle, hal-i hazırda diyaloğu bir “politika”, içeride (ve hatta belki “dışarıda” da) yaşanan sıkıntılardan bir “çıkış yolu” olarak görmek birbirinden farklı şeylerdir.Bunlardan ilki, … Devamını Oku
Diyalog Argümanları-4
Efendimiz (s.a.v)’in, çeşitli kişilere hitaben yazdığı, literatüre “İslam’a davet mektupları” olarak geçmiş bulunan mektupların dinlerarası diyalog faaliyetlerine “meşruiyet” gerekçesi yapılması, en hafif tabiriyle “çarpıtma”dır. Eğer bu mektuplar diyalog faaliyetlerine gerekçe yapılmaya uygunsa, bu faaliyetleri yürütenlerin, muhataplarına bu mektupların muhtevasında gördüğümüz tavrı aynen takınması, yani evvelemirde onları Tevhid‘e çağırması gerekir. Yoksa bu mektupları diyaloğa referans olarak takdim etmenin kabul edilebilir bir yanı olamaz. Hz. Peygamber (s.a.v)’in, herhangi bir Ehl-i Kitap grup ile –bugün yapıldığı tarzda– kendilerini İslam‘a çağırmaksızın … Devamını Oku
Diyalog Argümanları-3
Dinlerarası diyalog faaliyetleri ile ilgili bu seri yazı sürerken, bir yandan da mail kutuma farklı muhtevada mesajlar akmaya devam ediyor. Yurt içinden ve dışından, konuyla bir tarafından ilgilenenlerden ilginç tepkiler alıyorum… Zaman gazetesinin diyalog faaliyetlerini müdafaa sadedinde Prof. Dr. Davut Aydüz imzasıyla kaleme alınan seri yazıyı Salı gününden itibaren devreye sokması elbette sadece tesadüf! Yeni Şafak‘ta (20 Aralık) “Vatikan, İslâm dünyasına yönelik izleyeceği yeni politikasını açıkladı. 2003 yılında İslam’a karşı entelektüel mücadele başlatan Vatikan şahinleri, 2004’te bunu … Devamını Oku
Diyalog Argümanları-2
2. Hz. Peygamber (s.a.v)’in, İslam‘ı tebliğ maksadıyla çeşitli kabilelere gitmesi, Ebû Cehil gibi müşriklerin ayağına kadar defalarca gitmekten imtina etmemesi de dinlerarası diyalog faaliyetlerine dayanak yapılmaya çalışılan hususlar arasında bulunuyor.Oysa bu ve benzeri hususların, Tevhid‘i tebliğ amacına yönelik olduğu ve esasen bir peygamber olarak Efendimiz (s.a.v)’in en temel görevinin tebliğ olduğu gerçeği göz önünde bulundurulduğunda bu argüman kendiliğinden buharlaşacaktır. Eğer bugünkü diyalog taraftarları Tevhid‘i tebliğ maksadıyla hareket ettiklerini söyleyecek olurlarsa, “tanıma, anlama ve hoşgörme” söylemini nereye terk … Devamını Oku
Diyalog Argümanları-1
Dinlerarası diyalog hakkında bu köşede okuduğunuz son yazılara olumlu ve olumsuz anlamda epey tepki aldım. Olumlu tepkileri burada söz konusu etmeyeceğim. Dualarını esirgemeyen okuyuculardan Allah razı olsun.Eleştiri muhtevalı tepkilere gelince, cevap vermeye değer bulduklarımı internet üzerinden kısa da olsa cevaplamaya çalışıyorum. O kardeşlerimin de duacısıyım. Onlar da dinî hassasiyetle hareket ediyor…İkinci tür mesajların ortak yanını, Fethullah Gülen hocaefendinin yapıp ettiklerini bir bütün olarak değerlendirmek gerektiği hususu teşkil ediyor. Bir noktayı hatırlatmam gerekiyor: Benim, Hocaefendi‘nin kişiliğiyle, dindarlığıyla, ilmiyle… … Devamını Oku
Diyalog Faaliyetleri-2
3. Şu haliyle diyalog faaliyetlerini onaylamayan Müslümanlar‘ı –ister düşünce, ister tavır planında– Karmatî, Haricî veya anarşist olmakla suçlayan bir kimse hakkındaki davranışımızın nasıl olması gerektiği sorusu, aklıma İmam Ebû Hanîfe ile talebesi Ebû Mukâtil arasındaki bir diyalogu hatırlattı. el-Âlim ve’l-Müte’allim‘deki diyalogdan hareketle şunu söylememiz doğru olur:Bir kimsenin bizi, bizde olmayan kötü bir vasıfla tavsif etmesi sebebiyle onu tekfir etmez ve kendisine adaletli davranmaktan geri durmayız; onun bizi tavsif ettiği şeylerle veya benzerleriyle biz de onu tavsif etmeyiz. … Devamını Oku
İnsan ve Teklif-3
“Aklın fonksiyonu” konusunda Mâturîdiyye ve Eş’ariyye meslekleri arasında varlığı dile getirilen ihtilaf, mevzu-i bahsimizde ilgi çekici biçimde daralmakta, adeta yok olmaktadır. Bugün, özellikle Modernistler tarafından “şişirilen” bu ihtilafın durumuna biraz yakından bakalım istedim. Ancak yazıyı gereğinden fazla uzatmış olmamak için sadece bu iki mezhebin imamından kısa birer nakil yapmakla iktifa edeceğim. İmam el-Mâturîdî, Te’vîlâtu Ehli’s-Sünne‘de (I, 43) “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinde de perde vardır. Onların hakkı azim bir azaptır” (2/el-Bakara, 7) ayetinin tefsirinde, kendi … Devamını Oku
İnsan ve Teklif-2
Pek çok Kur’an beyanı, insanoğlunun bu dünyada bulunuşunu anlamlandırma sürecinin bir önceki yazıda zikredilen kavramların anlattığı faaliyet ile başladığını açık bir şekilde ifade etmektedir. Şu halde –tekraren söyleyelim– kendisine herhangi bir peygamberin daveti ulaşmamış olan kimsenin sorumluluğu, Allah Teala‘nın var ve bir olduğu sonucunu intaç edecek olan nazar ve istidlal faaliyetiyle sınırlıdır. Denebilir ki: Aklını, nazarî ve istidlalî meselelerin üstesinden gelecek ölçüde çalıştırmayı beceremeyen, inancı, içine doğduğu dinî ve kültürel ortamın değerleriyle şekillenmiş olan bir kimsenin (yani … Devamını Oku