Bir önceki yazıda A.M. Abdülmecîd’den naklen bazı Hadis otoritelerinin Fıkhî tercihleri konusunda birkaç örnek zikretmiştim. Hadis ehlinin bazılarıyla sınırlı olan bu örnekler onların tamamının tavrı hakkında bir fikir verse de, mezhebe intisabı şirk sayanların bu tutumlarını gözden geçirmelerine vesile olur ümidiyle bu konu üzerinde biraz daha durmak istiyorum. Önceki yazıda, Ehl-i Hadis’in önde gelenlerinden Yahya b. Sa’îd el-Kattân ve Vekî’ b. el-Cerrâh’ın Kûfe/Hanefî ekolüne mütabaatı ile ilgili sözlerini naklettiğim –başta el-Buhârî ve Müslim olmak üzere birçok Hadis … Devamını Oku
Ehl-i Hadis ve Mezhep
Hadislerle amel iddiasıyla mezhep vakıasına karşı çıkanların gözden kaçırdığı önemli bir husus var. Fıkıh tarihinden biraz haberdar olanların çok iyi bildiği gibi İmam Ahmed b. Hanbel’in mezhebi “Fıkhî” bir mezhep olarak tebarüz edene kadar Hadis sahasının otoritelerinin her biri bir Fıkıh ekolünün tavrını iltizam ediyordu. Abdülmecîd Mahmûd Abdülmecîd’in el-İtticâhâtu’l-Fıkhiyye inde Ashâbi’l-Hadîs‘te tahkik ettiği gibi Ehl-i Re’y-Ehl-i Hadis ayrımının ikinci hicrî asrın ikinci yarısından itibaren ortaya çıktığı görülmektedir. Bu döneme kadar Muhaddisler’in fakih olanları Hicaz veya Kûfe ekolünün … Devamını Oku
Mezhepler ve Şirk
Emin olun, başımıza ne geliyorsa çoğunlukla “tek kanallı” beslenmeyi tercih edişimizden geliyor. Sünnet’i/Hadis’i tanımayıp “sadece Kur’an” diyenler, Sünnet’i/Hadis’i kabul edip mezhepleri reddedenler, bunların hepsini kabul edip Tasavvuf’u topa tutanlar, Tasavvuf’tan yana tavır koyup –türlü şekillerde/gerekçelerle– “zahir uleması”na itiraz edenler… Bölünmeye o kadar müsait bir yapımız var ki, çoğu zaman aynı grup içinde yer alanlar bile, en küçük bir ihtilaf sebebiyle kendi aralarında amip gibi bölünerek çoğalıyor. Aslını sorarsanız bu, “çoğalmak” değil, tam tersine “bölünerek azalmak!” Çünkü biz … Devamını Oku
Hala Orada Mısınız?
Modern zamanlarda Müslümanlar’a “bir” hal olmadı, “birkaç” hal oldu. Papalık tarafından başlatılan diyalog sürecinin, sadece Hristiyanlar ile diğer dinlerin mensupları arasında değil, bizzat Hristiyan mezheplerinin kendi aralarında da yürütüldüğünü biliyoruz. Gerek bu husus, gerekse kendi tarihsel tecrübemiz ve hal-i hazırımız, mezhepler/gruplar arası diyaloğun önemini yeterince açık bir şekilde ortaya koymaya yetmiyor mu? Herhalde yetmiyor olacak ki, 1000 yılı aşkın bir zaman öncesine gömülmüş bulunan kadim tefrikalar hortlatılıyor ve Müslümanlar, yığınla hayatî problem yanında, bir de “müzelik” sıkıntılarla … Devamını Oku
Hadis Araştırmaları ve Sorumluluk
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Yıldırım‘ın Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları isimli hacimli çalışması, üzerinde daha fazla durmayı gerektiren bir muhtevaya sahip olmakla birlikte, bu köşenin böyle detaylı bir “review” çalışması için uygun olmadığını biliyorum. Bunun için bugünkü yazıyla mezkûr kitap hakkındaki değerlendirmeler son bulacak. Keşke daha fazla vaktim olsaydı da, Yıldırım’ın gerçekten önemsediğim bu çalışması hakkında sadece aleyhte değil, lehte de söylenmesi gerekenleri aktarabilseydim. Ama bu seri yazıların ilkinde yer alan genel değerlendirmenin bu maksatla yapıldığının gerek … Devamını Oku
Hz. Peygamber ve Gayb
Gaybdan haber veren hadislerin –Hz. Peygamber (s.a.v)’in gaybı bilemeyeceği gerekçesiyle– ihtiyatla karşılanması gerektiği söylemine yabancı değiliz. Nitekim Yard. Doç. Dr. Ahmet Yıldırım da çalışmasının Tevhid bahsinin –Cuma gününün özelliklerinden bahseden– 11. hadisi hakkında, “Hadisi Ebu Hureyre’den Muslim rivayet etmiştir. Kıyametin ne gün kopacağı gaybdır. Kur’an ise gaybın yalnız Allah tarafından bilinebileceğini söylemektedir” demek suretiyle ilgili hadisin güvenilirliği hakkında –zımnen– olumsuz kanaat beyan etmektedir. Yine meseleyi tekil olarak bu hadise indirgemeden, ilke planında konuşacak olursak, öncelikle Kur’an’ın, gaybın … Devamını Oku
Çürük Yumurta Mı, Halat Mı?
Hadis konusuna daha baştan önyargılı bakanların sıkça dile getirdiği bir argümana değineceğim bugün. Nebevî emaneti zayi etmemek ve gerçekten ağır bir vebali yüklenmeyi göze alma çılgınlığına düşmemek için kılı kırk yarma hassasiyetini sindiremeyişi anlamam mümkün değil. (Yard. Doç. Dr. Ahmet Yıldırım’ın bu cümlelerin muhatabı olmadığını peşinen belirteyim.) Meseleye iki açıdan bakmak mümkün: 1) Hadis külliyatı arasına uydurma karıştığı vakıasını öne çıkartarak hadislere negatif önyargıyla “hangileri uydurma olmayabilir?” sorusuyla yaklaşmak. 2) Mezkûr vakıayı da dikkatte tutmakla birlikte, Müslüman … Devamını Oku
Seneden Sahih, Metnen?
Hadisin senedinin sahih olmasının metnin makbuliyeti anlamına gelip gelmeyeceği konusu öteden beri tartışılmıştır. Kabule şayan olan, senetle metin arasında böyle bir lazım-melzum ilişkisinin bulunmayacağı, yani senedin sıhhatinin metnin sıhhatini garantilemeyeceği şeklindeki görüştür. Yard. Doç. Dr. Ahmet Yıldırım’ın da çalışmasında bu görüşü benimsediğini görüyoruz. Ancak burada önemli bir nokta var: Bu ilke işletilirken metnin durumu son derece titiz bir araştırmayla ortaya konmuş olmalıdır. Senedi sahih herhangi bir hadis hakkında söz gelimi “Kur’an’a aykırıdır” gibi bir değerlendirme yapabilmek için, … Devamını Oku
Hadis Mi, Ehl-i Kitap’tan İktibas Mı?
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Yıldırım’ın mezkûr çalışmasında dikkatlerden kaçmayan bir diğer husus da, kimi hadisler ile Ehl-i Kitab’ın kitapları arasındaki paralelliği, rivayetin oralardan iktibas edilmiş olabilme ihtimaline hamletmesidir. Sözgelimi kitabının 84. sayfasında, “Allah kıyamet gününde, “Ey Ademoğlu! Ben hasta oldum, sen beni niçin ziyaret etmedin?…” şeklindeki rivayet üzerinde dururken, onu Müslim’in rivayet ettiğini söylüyor; ardından İncil’den hadisin muhtevası ile benzerlik arz ettiği görülen pasajlar naklediyor ve şu hükme varıyor: “İncil’deki bu benzer ifadelerden dolayı rivayeti ihtiyatla karşılamak … Devamını Oku
Usul-i Hadis Mülahazaları-3
Bir önceki yazıyı et-Tirmizî’nin “hasen-garib” tabirindeki “garib”e kısaca değinerek bitirmiştik. et-Tirmizî bu terimi, “isnadında itham edilmiş ravi bulunmayan, metni şazz olmayan ve birden fazla yoldan nakledilmiş hadisler”i anlatmak için kullandığını es-Sünen‘in sonundaki İlel kısmında tasrih etmektedir. Buradaki “itham edilmemiş” ifadesi üzerindeki mülahazalardan çıkan sonuca göre bu ifade sadece “yalancılıkla itham”ı değil, aynı zamanda “gaflet ve fıskla itham”ı da anlatır. Onun bu tanımının sahih hadis için de geçerli olup olmadığı da bir bahs-i diğer olmakla birlikte burada bizi … Devamını Oku
- Page 1 of 2
- 1
- 2