Hadis Araştırmaları ve Sorumluluk

Ebubekir Sifil2002, Gazete Yazıları, Hadis İlmi, Kasım 2002, Konularına Göre

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Yıldırım‘ın Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları isimli hacimli çalışması, üzerinde daha fazla durmayı gerektiren bir muhtevaya sahip olmakla birlikte, bu köşenin böyle detaylı bir “review” çalışması için uygun olmadığını biliyorum. Bunun için bugünkü yazıyla mezkûr kitap hakkındaki değerlendirmeler son bulacak. Keşke daha fazla vaktim olsaydı da, Yıldırım’ın gerçekten önemsediğim bu çalışması hakkında sadece aleyhte değil, lehte de söylenmesi gerekenleri aktarabilseydim. Ama bu seri yazıların ilkinde yer alan genel değerlendirmenin bu maksatla yapıldığının gerek Yıldırım gerekse okuyucu tarafından bilinmesini isterim.

Yıldırım’ın adı geçen çalışmasını vesile edinerek, ülkemizdeki aktüel Hadis çalışmalarında dikkat çeken bir-iki noktaya değinmek istiyorum bugün.

  1. Bahse konu çalışmalarda görülen en önemli hususiyet, “klasik” Usul çerçevesinde ortaya çıkmış bulunan terminolojinin dışına çıkma eğilimi. Gerek doğrudan Usul’e müteallik bahislerde, gerekse tekil hadis değerlendirmelerinde ortaya konan bu tavır, kendi içinde tutarlı olabilmek ve kendisini ifade edebilmek için bütüncül bir sisteme dayanmak zorundadır. Burada “yeni bir Usul çalışması mümkün müdür?” sorusunun cevabı ile iştigal etmenin –en azından bu yazı çerçevesinde– maksadı hasıl etmeye yetmeyeceğini biliyorum. Zaman zaman kıyısından-köşesinden değinmeye çalıştığım bu mesele hakkında –Allah ömür verirse– belki ileride daha ayrıntılı olarak durma imkânı buluruz… Şu kadarını söylemeliyim ki, bu eğilim bütüncül bir sistem oluşturmadıkça, ortaya konan argümanlar, iddianın ağırlığını taşımaktan uzak kalmaya devam edecek. Yıllar önce bir dergide, kitabını eleştirdiğim muhatabım, “yıkmanın kolay, yapmanın ise zor” olduğunu söylemişti. Haklıydı… Ama benim yapmaya çalıştığım şeyin, “yapmadan yıkmaya çalışmayı yıkmaya çalışmak” olduğunu düşünmek istemediği için belki, beni “yıkıcı”, kendisini ise “yapıcı” olarak görüyordu. Oysa bu çalışmaların, en azından şu ana kadar –el-Kevserî merhumun tabirini biraz değiştirerek söylersek– “derme-çatma bir kulübe yapmak için muazzam bir binayı yıkmak”tan öteye geçemediği bir vakıa olarak önümüzde duruyor.
  2. Tek tek hadisler hakkında yapılan değerlendirmelerde, ilgili hadislerin bütün tariklerinin ve bu tariklerle gelen metinlerin mümkün olduğunca bir araya getirilmediği de dikkat çeken ikinci nokta. “Klasik” Hadis çalışmalarına yöneltilen eleştirilerden birisini oluşturmakla birlikte bu eleştiriyi yapanların da böyle bir faaliyeti arzu edilen ölçülerde gerçekleştirdiğini söylemek mümkün görünmüyor. Yard. Doç. Dr. Ahmet Yıldırım’ın, Allah’ın velilerinin, görüldüklerinde Allah’ı hatırlatanlar olduğunu anlatan hadis (Velayet bahsinin 5. hadisi) üzerinde dururken yaptığı yüzeysel değerlendirme buna güzel bir örnek oluşturuyor. Orada verdiği kaynaklar dışında bu hadisin şevahid ve mütabii durumunda başka sened ve metinlere yer veren birçok kaynak mevcut olduğu (mesela el-Bezzâr ve Abd b. Humeyd’in Müsned‘leri, et-Taberânî’nin el-Mu’cemu’l-Kebîr‘i…), dolayısıyla orada yer alan değerlendirmeler bu varyantlar için geçerli olmadığı halde, Yıldırım’ın “Rivayetin isnadında problem olduğundan dolayı rivayeti son derece ihtiyatla karşılamak gerekir” demesi, kaynaklara ulaşma imkânına sahip olmayanlar nezdinde bu hadisi mahkûm etmeye yetmektedir. Oysa orada kullandığı kaynaklardan Mecmau’z-Zevâid‘de bile (VIII, 94) başka bir varyantın zikredildiğini gözden kaçırmış olduğu dikkat çekiyor….

Bu seri yazı boyunda söylenenlerin, söylenmeyenlere de işaret olarak kabul edilmesi dileğiyle Yıldırım’ı, bu önemli çalışması için tekrar kutluyor, varsa eleştirilerine her zaman açık olduğumu bilmesini istiyorum.

Milli Gazete – 21 Kasım 2002