Bir kimsenin Allah inancının makbul ve muteber olabilmesi için, sadece “Ben Allah’a inanıyorum” demesinin yetmeyeceği açıktır. Bu inancın, “Nasıl bir Allah?” sorusuna, bu bağlamda kabul ve reddedilmesi gereken olmazsa olmaz hususları içeren bir cevapla mukabele edilerek şekillendirilmiş olması kaçınılmazdır. Aynı şey “amentü“nün diğer umdeleri için de aynıyla geçerlidir. Söz gelimi Allah‘a inandığını belirttiği halde, Allah Teala‘ya noksanlık izafe eden, ona başka varlıkları ortak koşan ya da gönderdiği kitaplardan ve peygamberlerden birini tekzipte ayak direten kimsenin Allah inancının … Devamını Oku
Niçin “Muhammedun Resulullah” Yok?
Kütüphanemde uzun zamandır eksikliğini derinden hissettiğim iki kaynak esere kısa bir zaman önce hamdolsun kavuştum. Başta M.Muhlis kardeşim olmak üzere vesile olanlardan Rabbim razı olsun. Bugüne kadar türlü zorluklarla DİB kütüphanesindeki nüshasından istifade ettiğim “Feydu’l-Bârî” bunlardan birisi. (Diğeri de Şebbîr Ahmed el-Osmânî merhumun “Fethu’l-Mülhim“i ile Muhammed Takî el-Osmânî‘nin bu esere yazdığı “Tekmile.”) Elime geçer geçmez mümkün olduğunca diğer şerhlerle karşılaştırmalı bir şekilde okumaya gayret ettiğim “Feydu’l-Bârî“de el-Keşmîrî merhumun ortaya koyduğu nefis tahkik örneklerinden, bugün için “mezillet-i akdam” … Devamını Oku
Bediüzzaman ve Tarihselcilik
Esas meseleye geçmeden önce bir noktayı tasrih edeyim: Dinlerarası diyalog konusunu işleyen bir önceki yazımda Fethullah Gülen hocaefendinin “Fasıldan Fasıla“sından yaptığım alıntıyı yanlış değerlendiren bazı okuyuculardan, bağlamdaki “ilzam” üslubuna dikkat etmediklerini izhar eden mesajlar aldım. Konuyla ilgili olarak bu köşede kaleme aldığım onlarca yazı ortadayken hiçbir anlam veremediğim bu mesajların sahiplerini dikkat ve ciddiyete çağırıyorum… Gelelim maksada. Bilindiği gibi Kur’an, Mü’minler‘e hitaben, “Ey iman edenler! Yahudiler’i ve Hristiyanlar’ı dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar…” (5/el-Mâide, 51) buyurur. … Devamını Oku
Diyalog Eleştirileri Hangi Maksada Matuf?
Dinlerarası diyalog faaliyetlerinin “esastan” ve “usulden” yanlış olduğunu dile getiren yazılar yazdıkça, Fethullah Gülen hocaefendinin sevenlerinden –”cemaatinden” demiyorum; çünkü Hocaefendi‘nin böyle bir tesmiyeyi kabul etmediğini biliyorum–, “sen de mi?” ya da “ahirette görüşürüz” içerikli mesajlar alıyorum. Zaman darlığından ve kişisel polemiğe girmeyi doğru bulmadığımdan bu mesajların hemen hiçbirine cevap yazmıyorum. Gerek bu türlü mesajlar gönderen kardeşlerimin, gerekse genel olarak bu köşenin okuyucularının bir şeyi bilmelerini istiyorum: Herhangi bir yazı kaleme almak için bilgisayarın başına oturduğumda, ortaya … Devamını Oku
Gassal Metaforu ve Dinlerarası Diyalog
Perşembe günkü yazım üzerine bir okuyucumdan, önemli bir noktaya neşter vuran bir e-posta iletisi aldım. Şöyle diyor adını vermeyen okuyucum: “(…) Bir kişi birilerini kendisine şeyh edindi mi hoca edindi mi mürşit edindi mi, ona ne derece bağlanmalı? Şâh-ı Nakşibend ile talebesi Molla Necmeddin arasında geçen kıssa mürşide bağlanmanın bir ölçüsü müdür?…” Burada yer kaplamaması için zikretmediğim kıssada Şah-ı Nakşibend hz.leri ile Molla Necmeddin arasında, Menakıb kitaplarında örneğine sıkça rastlanabilecek bir olay anlatılıyor: Zahiren İslam’ın emirlerine aykırı … Devamını Oku
Müdârât
Bundan bir süre önce İstanbul’dan arayan bir okuyucum, “İslam ve Modern Çağ”da (II, 163) geçen bir ifademe takıldığını ve kimi kasdettiğimi sordu. Ben kimi kasdettiğimi söyleyince de aramızda tatlı-sert bir konuşma başladı. Cep telefonumun şarjı bittiği için yarıda kalan konuşmamız esnasında muhatabım, “İslam’da müdârât” yok mudur?” dedi ve birkaç örnek zikretti. Ben de İslam’da elbette müdârât olduğunu, ancak takıldığı ifademin öznesinin yaptığı işin müdârât sayılamayacağını ve verdiği örneklerin buna uymadığını dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Ancak konuşmamız yarıda … Devamını Oku
Peygambersiz Din, Sünnet’siz Kur’an
Son birkaç yazının konusunu oluşturan internet sitesinde Sünnet/Hadis ve “Kur’an İslamı” hakkında ileri sürülen görüşlerin tamamını buraya aktarmaya ne niyetim, ne de imkânım var. Yabancısı olmadığımız bu yaklaşım hakkında sözü daha fazla uzatmaya gerek de yok doğrusu. Bugün son olarak birkaç noktaya parmak basıp bu konuyu nihayetlendireceğim. Siteyi hazırlayanların tutarlı olduğu tek nokta var. O da şu: Madem ki aralarına çok sayıda uydurma karışmıştır; o halde hadisler arasında “şunlar sahih olabilir” gibi seçici bir yaklaşımla ayıklamaya gitmek … Devamını Oku
Sünnet’in Korunmuşluğu
Soru: (…) Abonesi olduğum Umran dergisinin Haziran 2004 sayısında, kıymetli hocamız Ahmed Yüksel Özemre’nin “Taklidi İmandan Tahkiki İmana Geçişin Dramı” başlıklı yazısında bildiklerimle çelişen ve kafamı karıştıran bazı hususları sizinle paylaşmak istedim. Kıymetli hocamız yazısının sünnetle ilgili kısmında; Hadis rivayetlerinin Vahy gibi korunamadığı ve Kütüb-ü Sitte’den verdiği bazı hadis örnekleriyle Kur’an’a, Efendimiz (s.a.v)’in ahlakına, akla ve mantığa, kevni düzene ve birbirleriyle çelişen rivayetlere atıfta bulunmakta ve 10 numaralı dipnotunda Hz. Aişe validemizin Ebu Hureyre (r.a) ile ilgili … Devamını Oku
Diyalog Hakkında (Şimdilik) Son Olarak
Dinlerarası diyalog faaliyetlerini yürütenlerin, yaptıkları işin meşruiyetini (hatta “zaruretini”!) isbatlamak amacıyla ortaya attıkları sözümona “delil”lerin, maksadı hasıl etmekten uzak olduğu, son 6 yazıda yapmaya çalıştığım kısa tahlillerden anlaşılmış olmalıdır.Bugün konu hakkında son olarak söylenebilecekleri toparlayarak –gerektiğinde tekrar dönmek üzere– şimdilik bu bahsi kapatacağım. 1. Şu haliyle diyalog faaliyetlerinin “İslamî”, hatta “İslam’ın emri” olduğunu ileri sürmekle, hal-i hazırda diyaloğu bir “politika”, içeride (ve hatta belki “dışarıda” da) yaşanan sıkıntılardan bir “çıkış yolu” olarak görmek birbirinden farklı şeylerdir.Bunlardan ilki, … Devamını Oku
Diyalog Argümanları-4
Efendimiz (s.a.v)’in, çeşitli kişilere hitaben yazdığı, literatüre “İslam’a davet mektupları” olarak geçmiş bulunan mektupların dinlerarası diyalog faaliyetlerine “meşruiyet” gerekçesi yapılması, en hafif tabiriyle “çarpıtma”dır. Eğer bu mektuplar diyalog faaliyetlerine gerekçe yapılmaya uygunsa, bu faaliyetleri yürütenlerin, muhataplarına bu mektupların muhtevasında gördüğümüz tavrı aynen takınması, yani evvelemirde onları Tevhid‘e çağırması gerekir. Yoksa bu mektupları diyaloğa referans olarak takdim etmenin kabul edilebilir bir yanı olamaz. Hz. Peygamber (s.a.v)’in, herhangi bir Ehl-i Kitap grup ile –bugün yapıldığı tarzda– kendilerini İslam‘a çağırmaksızın … Devamını Oku