Niçin “Muhammedun Resulullah” Yok?

Ebubekir Sifil[dosya], 2005, Dinler Arası Diyalog, Gazete Yazıları, Şubat 2005

Kütüphanemde uzun zamandır eksikliğini derinden hissettiğim iki kaynak esere kısa bir zaman önce hamdolsun kavuştum. Başta M.Muhlis kardeşim olmak üzere vesile olanlardan Rabbim razı olsun.

Bugüne kadar türlü zorluklarla DİB kütüphanesindeki nüshasından istifade ettiğim “Feydu’l-Bârî” bunlardan birisi. (Diğeri de Şebbîr Ahmed el-Osmânî merhumun “Fethu’l-Mülhim“i ile Muhammed Takî el-Osmânî‘nin bu esere yazdığı “Tekmile.”)

Elime geçer geçmez mümkün olduğunca diğer şerhlerle karşılaştırmalı bir şekilde okumaya gayret ettiğim “Feydu’l-Bârî“de el-Keşmîrî merhumun ortaya koyduğu nefis tahkik örneklerinden, bugün için “mezillet-i akdam” (ayakların kaydığı yer) olan bir meseledeki izahatını paylaşalım istedim bugün.

Dinlerarası diyalog meselesiyle de yakından alakalı olan “Lâ ilâhe illallâh diyen Cennet’e gider” anlamındaki hadis ile yakından ilişkili olan ve Allah’tan başka ilah olmadığını söyleyip de kalbinde kıl ağırlığınca hayır bulunan kimsenin Cehennem’den çıkarılacağını bildiren hadis ile ilgili olarak el-Keşmîrî merhumun söylediklerine, yer yer kendi değerlendirmelerimi de katmakta bir sakınca görmedim:

Bu hadiste anlatılan kimselerin, kurtuluşları sadece Allah Teala‘nın tek olduğunu ikrara bağlı bulunan ehl-i fetret olması söz konusu olamaz. Zira kavî bir hadiste ehl-i fetretin mahşerde imtihan edileceği, bu imtihanı kazananların kurtuluşa ereceği, kaybedenlerin ise kurtuluşu kaybedeceği bildirilmiştir.

Keza burada kastedilenlerin, sadece “Lâ ilâhe illallâh” deyip, risaleti ikrar ve tasdik etmeyen kimseler olduğunun söylenmesi de hatadır. Zira Şeriat’te buna itibar yoktur. Öyleyse bu kimseler, “kelime-i şahadet”in her iki cüz’üne de iman ve bunları tasdik ettiği halde, “ameli bulunmayanlar” olmalıdır.

Bu hadiste sadece “Lâ ilâhe illallâh” cümlesinin zikredilmiş olmasındaki incelik şudur: Cehennem’den çıkarılacak olanlar, sadece Ümmet-i Muhammed (s.a.v)’den olanlar değildir; diğer peygamberlerin ümmetlerinin –iman ettiği halde ameli bulunmayan– fertleri de bu manaya dahildir. Bunların Cehennem’den çıkarılmaları, herhangi bir peygamberin ümmeti olmaları cihetiyle değil, “kullukta Tevhid” (Tevhid-i ubudiyet) cihetindendir. Dolayısıyla burada münasip olan, bunların hepsi arasındaki müşterek hususiyetin zikridir.

Öte yandan “Lâ ilâhe illallâh” cümlesi, öncelikle “kullukta şirk”in kökünü kazımaya yöneliktir. Çünkü Allah Teala’nın zatına şirk koşan müşrikler, şirkin diğer çeşidini irtikap edenlere oranla oldukça azınlıktadır. İslam‘ın ilk dönemlerinde “Lâ ilâhe illallâh” cümlesiyle, “kullukta şirk”in reddi kastediliyordu. Nitekim Allah Teala, müşriklerin, “Onlara, bizi sadece Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz” (39/ez-Zümer, 3) dediğini bildirmektedir. Dolayısıyla müşrikler, Allah Teala‘nın tek olduğunu ikrar etmekle birlikte, putları O’na yaklaşmada aracı olarak kabul etmişlerdi ki, bu, “kullukta şirk”ten başkası değildir.

Hz. İbrahim (a.s), Nemrut ve kavminin “kullukta şirk”i ile mücadele etmiştir. (Ondan önce Hz. Nuh (a.s) küfürle mücadele etmişti. Hz. Nuh (a.s) öncesinde ise sadece iman vardı.) Dolayısıyla “İbrahim milleti“nin ayırt edici vasfı, “kullukta şirk” ile mücadeledir.

Hz. Peygamber (s.a.v)’in bi’seti dönemine gelindiğinde ise, “Lâ ilâhe illallâh” inancının izinin kalmadığı görülmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v)’in bu inancı ihya etmesiyle onu söyleyenler, Hz. Peygamber (s.a.v)’e ittibaen söylemişlerdir. Hz. Peygamber (s.a.v)’in “Millet-i İbrahim” üzere bulunmasının anlamı budur. Dolayısıyla “Lâ ilâhe illallâh” sözü, Hz. Peygamber (s.a.v)’in peygamberliğinin ikrar ve tasdikini de tazammun etmiştir.

Şu halde “Lâ ilâhe illallâh diyen Cennet’e gider” hadisinin, “Peygamber’e inanmasa da böyledir” tarzında anlaşılması doğru değildir. Aksine bu hadisin anlamı, “Bu sözü, Hz. Peygamber (s.a.v)’e ittiba ve iktida ederek söyleyen kimse Cennet’e gider”dir.

Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki, ona şöyle vahyetmiş olmayalım: Benden başka ilah yoktur; onun için sırf bana kulluk edin.” (21/el-Enbiyâ, 25) ayeti (ki benzer muhtevada pek çok ayet mevcuttur) bu noktada ilgi çekici ayetlerden biridir.

Zira bu ayette bir taraftan insanların “kullukta şirk”ten sakınmaları emredilirken, diğer taraftan “Peygamber’e iman” unsuru yer almamaktadır. Acaba bir peygambere iman ve ittiba olmadan onun, “Sadece Allah’a kulluk edin” tarzındaki telkin ve tebliğinin makes bulması söz konusu olabilir mi?

Hasılı, bahsimizin konusu olan rivayet tek başına ele alındığında, burada “zikru’l-cüz’ iradetu’l-küll” (parçayı zikrederek bütünü kasdetme) tarzında bir anlatım olduğu görülmektedir.

Öte yandan pek çok sahih rivayette Hz. Peygamber (s.a.v)’in, Cennet’e gidiş/Cehennem’den kurtuluş için “Allah Teala‘ya iman” yanında kendisine de imanı şart kıldığı nakledilmiştir. Durumu bu rivayetlerle birlikte değerlendirdiğimizde ortada herhangi bir işkâl kalmaz.

Milli Gazete – 3 Mart 2005