Son ikiyüz elli yıldır İslâm dünyasına hakim olan Batılılaşma anlayışıyla birlikte son derece önemli bir mesele gündeme geldi: Gayrimüslimlerle, özellikle de Ehl-i Kitap ile ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? Ülkeler arasında anlaşmalar, birliktelikler, paktlar olur; bu uluslararası siyasetin gereğidir. Peki dinler arası ilişki nasıl olmalıdır? Ülkeler arasında çıkara dayalı birliktelikler kurulabilir. Bunun için siyasi, ekonomik, askeri… unsurlar bir araya getirilebilir. Çünkü bunların bir araya gelmesi milletin kimliğine, şahsiyetine bir zarar vermez. Fakat milletlere asıl karakterini veren dinî inanç, değer … Devamını Oku
Diyalog Sürecinde Yeni Bir Dönemeç
Papa 16. Benediktus’un malum konuşması, farklı kesimlerde farklı yankılanmaya devam ediyor. Diyalog faaliyetlerini onaylamayanlar –biraz da haklı olarak– ” alın size diyalog” derken, bu faaliyetleri onaylayanların ve yürütenlerin ilk şoku atlattıktan sonra savunma stratejisini şu söylem üzerine oturtmaya çalıştığı gözleniyor: Bizim kasdettiğimiz ve yürüttüğümüz diyalog ne Vatikan’a ne de Papa’ya bağımlı. Biz kendi diyaloğumuzu yürütüyoruz. “Papa’ya kızıp diyaloğu bozamayız.” Dolayısıyla kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın, gerekirse “Papa’ya rağmen diyalog”a devam!.. Nitekim ülkemizde Fethullah Gülen … Devamını Oku
Diyalogculuk Versus Ulusalcılık
Arada bir “Okuyucu Soruları” serisine virgül koyup nefeslenmek istememi anormal karşılamazsınız umarım. Bugün de öyle yapacak ve fırsatını bulmuşken son zamanlarda hayli tutulan bir söylem üzerinde duracağım. Dinlerarası (buna artık “Medeniyetler arası” yahut “Kültürler arası” dememiz gerekiyormuş!) diyalog söylemini en geniş anlamıyla “siyaset”in, hatta din tasavvurunun temeline yerleştirenlerin, diyaloğun hiçbir sakıncası olmadığını, “sakıncası olmamak” ne demek, “faydalı ve gerekli olduğunu savunmalarına alışmıştık. Ancak son zamanlarda “diyaloğa itirazı olan ulusalcıdır” demeye gelen söylemleri öne çıkarmalarına bakıp da şaşırmamak … Devamını Oku
Diyalog Faslında Kitab-ı Mukaddes Eleştirisi – 2 (Bir İbn Hazm Çalışması)
İbn Hazm ismi anıldığında zihnimizde ilk anda genellikle iki husus canlanır: İlki Zahiriyye‘dir. Kurucusu Dâvûd b. Ali olduğu halde, bu mezhebe katkıları sebebiyle İbn Hazm, onu çok aşan bir şöhrete ulaşmış, “Zâhiriyye” denince akla ilk gelen isim olmuştur. İkincisi ise onun “sivri dili”dir. Pek çok büyük imamı cerh etmesi, Fıkhî ihtilaflar sahasında bile keskin bir tavır takınışı gibi sebeplerle, kalemi, Haccac‘ın kılıcıyla birlikte anılmıştır. Ne var ki İbn Hazm‘ın mahareti Hadis ve Fıkıh sahalarıyla sınırlı değildir. Dinler … Devamını Oku
Diyalog Faslında Kitab-ı Mukaddes Eleştirisi (İzhâru’l-Hakk Çevirisi)
“Okuyucu Soruları” serisini geçen yıl biraz geç başlatmıştık; zorunlu olarak 2006’ya sarktı. Şu anda cevaplandırılmayı bekleyen sorular, daha fazlasını cevaplandırmaya zaman bırakmayacak nicelik ve nitelikte olduğundan, artık bu köşede cevaplandırılmak üzere –bu sene için– soru alamayacağımı belirtmek istiyorum. Zira böyle giderse bütün bir yılı sorulara cevap vererek geçirmem gerekecek. Bu durum bu köşenin karakter değiştirmesi anlamına gelir ki, sanırım bunu sizler de istemezsiniz… Bu mülahazalarla “Okuyucu Soruları” serisine kısa bir ara verip, en azından masamın üzerinde … Devamını Oku
Dinlerarası Diyalog ve Misyonerlik Faaliyetleri
Özellikle son yıllarda ülkemizin değişmez gündem maddeleri arasında kendisine sağlam bir yer edinen dinlerarası diyalog ve misyonerlik faaliyetleri, orta ve uzun vadede ülkenin geleceği üzerinde kalıcı ciddi etkiler yapabilecek tabiatı dolayısıyla, karşı karşıya bulunduğumuz handikaplar listesinin başlarına, hatta en başına yerleştirilmelidir. Zira söz konusu faaliyetler, ülkemizi ve insanımızı “din” ve “kültür” gibi temel varoluş alanlarında zayıflatmayı, kuşatmayı ve son tahlilde teslim almayı hedeflemekte, bu hedefe ulaşabilmek için başta siyaset ve ekonomi olmak üzere birçok enstrümanı etkin biçimde … Devamını Oku
Yeni Papa ve Diyalog
Katolik dünyasının yeni “ruhanî” liderliğine seçilişi münasebetiyle yazdığım yazıda, muhafazakâr kişiliğiyle tanınan yeni Papa XVI. Benedict‘in Dinlerarası diyalog sürecini kesintiye uğratacak politikalar izleyeceğini söyleyenlerin acelecilik ettiğini, diyalog konusunda onun da selefi gibi hareket edeceğini beklemenin daha akıllıca olduğunu vurgulamıştım. İşte o yazıdan bazı pasajlar: “2000 yılında yayımlanan “Dominus Jesus” belgesi, sadece İslam hakkında değil, diğer dinler ve hatta “tam Hristiyan” kabul edilmeyen Protestanlar hakkında dışlayıcı bir tavrı öne çıkarıyordu ve bu belgenin arkasındaki isim Ratzinger‘den başkası değildi. … Devamını Oku
“Hakikatler Arası Diyalog”-3
Dinlerarası diyalog faaliyetlerinin vazgeçilmezliğini savunanlar, –daha önce de zikrettiğim gibi– dünya barışının tesisi, insan haklarına riayet, ekolojik tahribatın önlenmesi vb. hususları öne çıkarıyor ve bütün bu hususların dinler tarafından aynı/benzer tepkilerle karşılandığının altını çiziyor. Acaba aynı hassasiyetleri paylaşan mesela çevreciler, bir kısım ateistler ve komünistler, hippiler vs. ile niçin diyalog kurulmuyor? “Hılfu’l-Fudul” (“Erdemliler İttifakı” diyorlar) müşriklerin oluşturduğu bir yapı değil miydi ve Efendimiz (s.a.v) bu durumu bile bile oraya iştirak etmemiş miydi? Sanıyorum burada dinler arasında temel … Devamını Oku
“Hakikatler Arası Diyalog”-2
Hz. Peygamber (s.a.v), Yahudi ve Hristiyanlar‘ı “hak ve hakikate inananlar” olarak mı, yoksa tebliğe muhatap/muhtaç kitleler olarak mı görmüştür? Bu sorunun cevabı, Ehl-i Kitap ile ilgili Kur’an ayetlerinin nasıl anlaşılması gerektiği sorusunun da cevabını oluşturacağı için önemlidir. Hemen işin başında Ehl-i Kitap içinde –azınlık da olsa– “inanan” bir topluluk bulunduğunu belirten ayetlerin (3/Âl-i İmrân, 110, 99; 28/el-Kasas, 52-5) nasıl anlaşılması gerektiği üzerinde bir miktar durmak gerekiyor. Allahu a’lem kaydıyla söyleyelim, bu ayetlerde anlatılanlar, Ehl-i Kitap kitle arasında … Devamını Oku
“Hakikatler Arası Diyalog”
Modern bir durum olarak bize kendisini dayatan “diyalog” vakıası, zemin teşkil ettiği birçok oluşum dolayısıyla –hiç şüpheniz olmasın– daha uzun zaman kendisinden söz ettirecek. Diyalog faaliyetlerini yürütenler, sürece katılışlarının gerekçesini açıklarken özetle şu hususların altını çiziyor: Dünyanın yaşadığı yeni durum, yani küreselleşme, problemlerin de küreselleşmesini getirdi. Küresel problemler insanlığın tamamını tehdit etmekte, dolayısıyla mümkün en geniş katılımlı çözüm arayışlarını zorunlu kılmaktadır. Gerisini biliyorsunuz: Terör, savaş, uyuşturucu kullanımı, ahlakî çöküntü, insan hakları ihlalleri… vs. Buraya kadar anlaşılmayan bir … Devamını Oku