Modernitenin rüya hakkındaki profan tesbitleri ile Müslüman’ın rüyaya atfettiği değer arasında bariz farklılıklar bulunması tabiidir. İkincisini, Efendimiz (s.a.v)’in rüya hakkında söylediklerindan başka birşeye dayandıramayacağımız açık. Her ne kadar hangi rüyaların makbul ve itimada şayan olduğu ve hangilerinin böyle olmadığı yolunda elimizde bir kısım ölçüler var ise de, kimi spesifik durumlarda rüyanın bundan fazla belirleyici kılındığı da dikkat çekici bir husus. Menakıb ve Teracim türü kitaplarda zikri geçen rical hakkında görülen rüyalara ayrı bir ihtimamla yer verilmesi çağdaş … Devamını Oku
Marife’deki Birkaç Yazı
Bir önceki yazıda Marife dergisindeki iki yazı üzerinde kısaca durmuştum; yer darlığı sebebiyle bahse konu etmeyi uygun bulduğum diğer birkaç yazı üzerinde de bugün –yine kısaca– duracağım. Yrd. Doç. Dr. Yavuz Köktaş’ın “Hadis Tariklerini Bir Arada Değerlendirmenin Faydaları Üzerine” başlıklı yazısı ana hatları itibariyle “malumu ilam” görüntüsü vermekle birlikte, bir yönüyle ulemanın Hadis metinlerini değerlendirmede kullandığı yöntemlerin hala aşılamamış olmasına işaret etmekle önemli bir işlevi yerine getiriyor. Köktaş, “Yeni Yaklaşımlar” arabaşlığı altında İftikhar Zaman’ın, aynı bağlamdaki farklı … Devamını Oku
Batı “Hukema”dan Ne Öğrendi?
İslam filozoflarının, Felsefe’nin “İslamîliğini” temellendirmek için Kur’an’ın tefekkür, i’tibar, tedebbür, tezekkür, teemmül… vurgusuna başvurması bana oldum olası “problemli” görünmüştür. Düşünürüm ki, Kur’an’ın bu alandaki çağrısı Mekkî’dir ve dahi Yüce Allah’ın vahdaniyet, kudret ve azametine imana ve bunları itirafa çağırır. Bu maksat hasıl olduktan sonra sıra “teslimiyet”e, yani “uygulama”ya gelir. Bir sonraki ise iman, amel ve ve takvada “kemal”e ulaşma merhalesidir. Ne ki İslamîliği ispatlanmaya çalışılan Felsefî düşüncenin ilk noktada durmadığı da vakıa. Zira o sistemli düşünce peşinde … Devamını Oku
Marife Yine Dopdolu
Konya Selçuk İlahiyat’tan bir ekibin hazırladığı “Marife” dergisinin bu köşede daha önce birkaç yazıya konuk olduğunu biliyorsunuz. İkinci yılının ilk sayısı (Bahar-2002) geçenlerde elime ulaşan Marife’nin, ülkemizde yayımlanan bilimsel/akademik dergiler arasında kendisine kısa bir zaman içinde saygın bir yer edinmekte pek zorlanmadığını söylemek yanlış olmaz. Dergide yer alan birbirinden değerli makaleler içinde, elime geçer geçmez okuduğum birkaç yazıya kısaca değineceğim. Doç. Dr. Ahmet Yaman’ın “İslam Hukuk İlmi Açısından Makâsıd İctihadının ya da Teleolojik Yorum Yönteminin İlkeleri Üzerine” … Devamını Oku
Yeni Bir İlm-i Kelam
Bu köşede son üç yazıda söylenenlerin önümüze koyduğu önemli gerçek şudur: Çağdaş dünyada kendisini İslam’a nispet eden grup ve akımların, geçmişte Akaid/Kelam alimlerinin yaptığı türden bir analizi şu ana kadar ne yazık ki yapılmış değildir. Bugün Akaid/Kelam konusuyla ilgilenenler ve özellikle bu alanda görev yapan akademisyenler bakımından, çağdaş akımları içine alan yeni bir “Fırak” çalışması yapmak bir zorunluluk, bir borçtur. Hatta bundan önce çağdaş gelişmeler ışığında yeni bir “Milel-Nıhel” çalışması yapılmalıdır. Bu çalışmalardan ikincisi, çağdaş batıl inanç … Devamını Oku
Doğru Kategorizasyon
Kur’an ve Sünnet’in getirdiği “inanan-inanmayan” ayrımı, yeryüzünde tarih boyunca olduğu gibi, kıyamete kadar geçerliliğini sürdürecek olan “en temel” kategorizasyondur. “İnananlar” kategorisine girenler, yani “Mü’minler”, varlığı ve olayları vahye dayalı bilgi ile anlamlandıranlardır. Vahiy, Mü’min’e sadece epistemolojik anlamda “bilgi” sunmakla kalmaz, aynı zamanda onun kişiliğini inşa eder ve dahi hayatın pratiklerine ilişkin yönlendirmelerde bulunur. Dolayısıyla “inananlar” kategorisine girebilmek için bu üç boyutun “hak” olduğuna inanmak şarttır.. Vahyin epistemolojik gerçekliğini kabul etmeyenler yanında, onun, hayatın pratiklerine ilişkin belirlemelerinin “hak” … Devamını Oku
İslamcilik Bitti Mi?
“İslamcılık” kavramına niçin güvenemeyeceğimizin izahıyla devam edelim: Dün olduğu gibi bugün de bu kavram bize, çağrışım alanı hakkında kategorik olarak sağlıklı bir muhakeme yapma imkânı sunmamaktadır. Eğer “İslamcılık”, hayatı, İslamî referansların belirleyiciliğinde şekillendirmeyi esas alanların duruşlarını ifade eden bir kavram olarak kullanılıyorsa –ki genel olarak böyledir–, esas problem bu kategorik ayrımda yatmaktadır. Zira İslamcılar’ın tümünün “İslamî referanslar”a tanınması gereken “belirleyicilik sınırı”nın tayini ve bu referansların nasıl okunması gerektiği konusunda hemfikir olduklarını söyleme imkânına sahip değiliz. Bugün Modernistler’in … Devamını Oku
İslamcılık Üzerine
Modernleşme maceramız ile birlikte baş gösteren belli başlı akımlardan birisi olan “İslamcılık”ın bizzat kendisi modern bir ifade biçimi olması dolayısıyla benim anlam dünyamda hep “iğreti” durmuştur. Bu, tıpkı Hristiyanlar’a “İsevî”, Yahudiler’e “Musevî” denmesi gibi Müslümanlar’ın da “Muhammedî” ve İslam’ın “Muhammedîlik” şeklinde nitelendirilmesi kadar “netameli” bir durumla karşı karşıya olduğumuzun ifadesidir. İslam dünyasında özellikle 19. ve 20. yüzyıllarda Batı’nın ekonomik ve fizikî üstünlüğü karşısında “ne yapılması” gerektiği konusunda tavrını İslamî çözümden yana koyan bir kısım ilim adamı ve … Devamını Oku
Kavramların Gücü
Herhangi bir paradigmanın hakimiyetini tesis etmesi de, başka bir paradigmaya teslim etmesi de aslında kavramlar temelinde yürütülen bir faaliyetin/mücadelenin sonucunu işaret eder. Kavramlarını kabul ettirebilen paradigma, düşüncenin parametlererini belirlemiş olmakla kendi bakış açısını yerleştirir ve mücadeleyi kazanır; tersi durumda da bir kenara bırakılmakla yüzyüze kalır. Modern zamanlarda Müslümanlar’ın, modernitenin köklü meydan okuyuşu karşısında atması gereken birincil ve en önemli adım, “doğru stratejiyi” belirleme olmalıyken, bunun henüz yeterince başarılamamış olması dolayısıyla taşlar bir türlü yerli yerine oturmuyor. Modernite’nin … Devamını Oku
Mehmed Arif’in Tesbitleri
Mehmed Arif (1845-1897), görevi icabı İslam dünyasının ve Avrupa’nın muhtelif yerlerinde bulunmuş ve döneminde hem Doğu’yu, hem de Batı’yı yakından müşahede imkânı elde etmiş bir devlet adamı. Dr. İbrahim Hatiboğlu tarafından Osmanlı‘nın 8. cildinde tanıtılan Bin Bir Hadis-i Şerif Şerhi adlı çalışmasında, döneminde Osmanlı devleti ve Mısır gibi bazı İslam ülkelerinin içinde bulunduğu durumu resmetmiş, çözüm yolları önermiştir. Bunu, mezkûr eserinde yapmış olması da, şerhine ayrı bir özellik kazandırıyor. Problemi temelinden ele alan Mehmed Arif, medrese talebelerinin, … Devamını Oku