Bu köşede bu konuda daha önce de yazmıştım. Hassasiyetine binaen ve önemli yanlış anlamalara sebebiyet verecek bir iddia vesilesiyle tekrarında mutlak fayda var. İddia şu: “Hanefîler, telkin neticesinde söylenen sözlerin sonuçlarının bağlayıcı olduğu görüşündedirler. Mesela bir kişi bir kadına manasını anlamadığı Arapça ifadelerle “tezevvectü” (seni eş olarak kabul ettim) demesini telkin etse ve kadın bunu tekrarladıktan sonra o şahıs da “kabul ettim” dese, evlilik akdi kurulmuş olur. (…) Bir şahsın hata ile, farkında olmadan veya gafil avlanarak … Devamını Oku
“Tasavvur Kitabı”
Geçen hafta İstanbul’daydım. Zamanımın çoğunu geçirdiğim Daru’l-Hikme‘de gerçekten faydalı oturumlar yaptık. Bu köşenin müdavimleri, daha önce Daru’l-Hikme hakkında yazdıklarımı hatırlayacaklardır. İstanbul’da bulunanlarınıza orayı mutlaka ziyaret etmelerini öneririm. Daru’l-Hikme‘deki bu oturumların bende bıraktığı doyumsuz tat hakkında ne kadar uzun yazsam yeridir. Ancak bu yazıda bir başka hazdan söz etmeyi tercih edeceğim. Orada kaldığım gecenin ilerleyen saatlerinde sevgili Hakan hocam, “Muhtevası itibariyle İslamî ilimlerin herhangi bir dalına sokulması müşkil olan kitaplardan bahisle, örnek olması kabilinden iki kitap gösterdi. el-Emedu’l-Aksâ … Devamını Oku
Mu’tezile’yi Doğru Okumak
Şarkiyatçı rasyonalizmine elsiz ayaksız teslim olan İslam Modernistleri‘nin, “dinin rasyonelleştirilmesi” projesi zımnında tavırlarını Mu’tezile‘den refere etmeye pek bayıldıkları bilinen bir husus. Sanırsınız ki Mu’tezile ayağını kaldırmış, onlar basmş!.. Elbette bu arada Ehl-i Sünnet‘in –özellikle de Eş’arîler‘in–, aynı tavrın “lazım-ı gayri mufarıkı” olarak “boy hedefi” seçilmesi de ihmal edilmeyen bir diğer retorik olarak dikkat çekiyor. Acaba İslam Modernistleri, Mu’tezile ve Ehl-i Sünnet‘i ne kadar doğru okuyor? Söz gelimi ünlü şarkiyatçı M. Watt‘ın değerlendirmesinden yola çıkarak “halku’l-Kur’an” (Kur’an’ın mahluk … Devamını Oku
Ebced Hesabı ve Güneşin Açısı-2
“Eğer gölge, kendi boyundan uzun ise, gölgeni 42 parçaya ayır. İlk parça zıll-u mahfuz’dur. Kalan rakamlar için de sana zikrettiğim gibi beytin kelimelerini kullan. Örnek: Gölgenin uzunluğu 22 ayak olsun. 44 rakamını 22’ye bölüp, bölümün birinci parçasını alırız ki, 2’dir. Bu, zıll-u mahfuz’dur. Sonra beytin ikinci kelimesine bakarız; bu kelime Be, Ye, Ze harflerinden oluşmaktadır. İlk harf olan Be, zıll-u mahfuz’un karşılığıdır. Kalan iki harf (Ye, Ze)’in sayı değeri 16’dır. Bu rakam, güneşin o vakitteki yüksekliğidir. (Bundan … Devamını Oku
Ebced Hesabı ve Güneşin Açısı-1
Şemsuddîn İbnu’l-Cezerî‘nin Târîhu İbni’l-Cezerî diye bilinen Târîhu Havâdîsi’z-Zemân ve Enbâihî ve Vefeyâti’l-Ekâbir ve’l-A’yân min Ebnâih adlı tarihini okurken rastladığım ve sizinle paylaşmaya değer bulduğum bir risaleden bahsedeceğim bugün. Bu eserinde İbnu’l-Cezerî, pek çok ilim dalında mütebahhir, Fıkh‘ı İzzuddîn b. Abdisselâm ve Hadis‘i hafız el-Münzirî gibi döneminin zirve isimlerinden tahsil etmiş bulunan, sadece ulum-u diniye sahasında değil, müsbet bilimler alanında da yetkinliğini isbat etmiş olan Şafiî alim Zeynuddîn Ebû Hafs Ömer b. Mekkî‘nin (691/1291) –ki müellifin hocasıdır– kısa … Devamını Oku
Sistem Kurmak
Günümüzde Müslümanlar’ın “içtihad” kurumunu çalıştırması gerektiği konusunda yazılıp çizilenlerin, pratiğe aktarılma şansı/imkânı konusunda hiçbir zaman emniyet hissi içinde bulunamayacağımız bir “tekinsizliği” işaret ettiğini düşünüyorum. Çünkü içtihadın bir “sistem” meselesi olduğunu biliyorum. Açayım: Mutlak içtihattan söz edebilmek, Kur’an ve Sünnet‘i, mevcutlardan farklı bir temele yaslanarak gerçekleştirilen farklı bir “okuma” biçiminin varlığına bağlı olduğuna göre, mutlak içtihad iddiasının, mevcutlardan farklı, yani özgün bir sistem gerektirdiği bedihîdir. Mutlak içtihad iddiasında bulunan kişinin, öncelikle dört başı mamur bir şekilde oluşturulmuş, tartışmaya … Devamını Oku
Globalizm ve İmam eş-Şa’rânî
Modernistlerimizin, babasından kalan külçe altını yüksünüp, “yarım ekmek arası döner veren çıksa da şundan kurtulsam” diye kıvranan zavallı misali, varisi kılındığımız paha biçilmez birikimi tırtıklamaya azm-u cezm-u kasd-u musammem eylemiş olmasına mı, bu mirası sahiplenme kaygısını taşıyanlarımızda ona liyakat kesbetmek adına kayda değer bir performans görülemeyişine mi daha fazla yanmalı?.. Sahi bu külçe ne işimize yarayacak? Değerli bir şey olup olmadığı konusunda bile karar verebilmiş değiliz. Diyelim ki değerli olduğuna kanaat getirdik. Peki değeri ne kadar? Bilen … Devamını Oku
Amel Edilmeyen Hadisler
Hadis Tarihi ve Hadis Usulü eserlerinde, Ehl-i Hadis‘e mensup, Fıkıh nosyonuna sahip olmayan birçok alimin, hadislerle amel noktasında –özellikle mütearız hadislerin çokluğu ve Fıkhu’l-hadis konusundaki birikimlerinin azlığı dolayısıyla– yaşadığı tıkanıklığı Fıkıh imamlarına başvurmak suretiyle aştığını anlatan önemli anekdotlar vardır. Bu durum, belli bir sisteme dayanmadan hadislerle amel ameliyesinin sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilemeyeceğinin çarpıcı bir göstergesidir. Yine bu sebepledir ki, –birkaçı hariç– büyük Hadis imamları, Müçtehid imamların birisinin mezhebini iltizam etmişlerdir. Bir hadisin “ma’mulun bih” (amele konu edilebilir) … Devamını Oku
Batılıları Şaşırtan Batılı
Batılılaşma/modernleşme maceramızı, sürecin en çalkantılı dönemlerinde Fransa’nın Osmanlı sefirliğini yapmış olan Engelhardt‘ın kaleminden okumak hayli ilgi çekici. Tanzimat ve Türkiye adlı kitabında Engelhardt, bugünün altyapısını hazırlayan o dönemde yaşananları derin bir vukufiyetle –ve tabii bir “Batılı” gözüyle– ayrıntılı bir şekilde resmettiği mezkûr kitabında, dönemin Avusturya başbakanının, Avusturya’nın İstanbul elçisine çektiği bir telgrafa yer verir (s. 55-6). “Türkiye’nini samimi dostlarını şaşırtan” bu telgraf gerçekten son derece ilgi çekicidir: “Babıali’ye şu şekilde hareket etmesini tavsiye ederiz: Hükümetinizi, varlığınızın temel … Devamını Oku
Tezâkir’den
Bir devlet ve ilim adamı olarak Ahmet Cevdet Paşa’nın, Balkanlar’daki teftiş görevi sırasında yürüttüğü hikmet ve dirayet yüklü tatbikata örnek olması kabilinden bugün de Tezâkir‘den (III, 46 vd.) bir pasajı –sadeleştirerek– dikkatinize sunmak istiyorum: “… Mesireden dönüp gelirken yolumuzun üstünde bir büyük hanenin önünde bir büyük kalabalık gördük. Meğer mesireden dönen kızların bir grubu bu haneye toplanıp, sokak kapısını ve pencereleri açıp şarkılar okumakta oldukları halde birtakım delikanlılar dahi sokakta dizilerek onlar ile konuşur ve aşıklık ederlermiş. … Devamını Oku