Modern zamanların önümüze koyduğu bir illüzyondur bu mesele. Din’i “mezhepler üstü” bir anlayışla ele almak, temel referansları mezheplerin dar çerçevesine hapsolmadan kuşatıcı bir açıdan görmek/okumak… Bu bir gerekliliktir; zira Din ilahî olduğu halde mezhep beşerîdir. İlahî olanı beşerî olana indirgemekse başlı başına bir arızadır… Asırlar boyunca bu ümmetin tefrika tuzağında birbirini boğazlamasına sebebiyet vermekten başka bir şeye yaramamış olan mezhep, bugün de İslam Coğrafyasının bizzat Müslümanlar eliyle kana bulanmasında başrolde bulunuyor. Ümmet mezhebi din yerine koyma arızasına … Devamını Oku
İran’ın Nükleer Gücünden Rahatsız Olmak
İran’ın, nükleer çalımalar konusunda Batı ile vardığı anlaşma konusunda herkes kendi durduğu noktadan yorumlar yapıyor. Konunun Batılı çevrelerce algılanış tarzı ile İran tarafından değerlendiriliş biçimi arasında 180 derece fark bulunduğu da bariz şekilde görülüyor. Batı da İran da varılan noktayı kendi açılarından “kazanım” olarak değerlendiriyor. Ruhani’nin işbaşına gelmesiyle birlikte İran’ın, devrimin temel vurgularından birini teşkil eden “Büyük Şeytan ABD” ile ciddi bir yakınlaşma içine girmesi, Rusya ve Çin ile aleni, bir kısım Batılı ülkelerle “örtülü” biçimde yürütülen … Devamını Oku
Hangi Humeyni? – II
Humeyni’nin “muhalifler” hakkında söylediklerini aktarmaya devam ediyoruz: “(…) Bizim dışımızdakiler (İmâmiyye mezhebine mensup olmayanlar, E.S) “müslüman” olsalar bile bizim kardeşlerimiz değildir. Dolayısıyla (yukarıda zikrettiğimiz) o rivayetler, diğer rivayetlerde geçen “müslüman” tabirini açıklamaktadır. Buna göre gıybetin haramlığı, diğerleriyle islamî-imanî kardeşlik bağı bulunan “müslüman”a mahsustur… “(…) İlgili rivayetlere insafla bakan kimsenin, onların gıybetini yapmanın haramlığına delalet etmediklerinden şüphe etmesi uygun değildir. Hatta ilgili delillerin tamamının bir arada değerlendirilmesi durumunda, bu delillerin zahirinin, ancak “hak imamlara dost olan mü’min”in gıybetinin … Devamını Oku
Usul İlimleri ve Müslümanlığımız
Müslümanların ahir zamanda –sadece– karşılaştığı fer’î/cüz’î meselelerin değil, aynı zamanda maruz kaldığı kimlik problemlerinin çözüm adresinin de İslamî İlimler olduğu, ayrıca delillendirilmeye ihtiyaç bırakmayacak kadar açık bir hakikattir. Zira “Müslüman” olmanın en tabii ve vazgeçilmez gereği budur. İslamî ilimlerin bize bekleneni vermesi de hiç şüphesiz, üzerine oturdukları “usul”lerin ihya edilmesiyle mümkün olacaktır. Usul zeminine otur-tul-mayan bir “İslamî İlimler tahsili/tedrisi”nin ete-kemiğe bürünüp hayatın içine girmesi, bizde beklenen zihnî dönüşümü sağlaması ve daha da önemlisi bize, bugünün dünyasına hakim … Devamını Oku
Seferîlik Kıstası ve Kadının Mahremsiz Yolculuğu – 4
Bir önceki yazıyı, Şafiî mezhebine mensup bir grup alimin, kadının mahremsiz yolculuğa çıkmasını yasaklayan hadisleri “güvenlik”le ta’lil ettiğini söyleyerek bitirmiştim. Bu alimlere göre, yolculuk esnasında ve gideceği yerde herhangi bir güvenlik problemi bulunmaması durumunda kadının mahremsiz olarak sefer mesafesi yolculuğa çıkmasında bir mahzur yoktur. İmam en-Nevevî, kadının farz olan hacc için mahremsiz çıkıp çıkamayacağı konusunda fukahanın görüşlerini özetle aktardıktan sonra şunları söyler: “Ashabımız, mahremi olmayan kadının nafile hacc, ziyaret, ticaret vb. gibi üzerine vacip olmayan bir iş … Devamını Oku
Kur’an Okurken Ağlamak
Modern zamanlarda Ümmet’in yaşadığı savrulmanın Kur’an üzerinden gerçekleşmesi ibretlik bir durumdur. Ümmet’e “hayra ümmetin” vasfını veren Kur’an’ın, aynı Ümmet’in yabancılaşmasına aracı kılınması, başkaları tarafından değil, kendini ona nisbet edenler tarafından gerçekleştirilen bir operasyon… Benim yıllar evvel bir tv programında “Kur’an okuma adabı” çerçevesinde söylediğim bazı sözler, anlama özürlüsü bir kısım çevreler tarafından “Ağlama Duvarı” nitelemesi eşliğinde servis ediliyor. Sanki “Kur’an sadece ağlamak için okunur. Ağlamayan da riyakârlık yaparak başkalarına ağlar gibi görünmelidir” demişim gibi videonun altına saçma … Devamını Oku
DİA’daki “Kevserî” Maddesi
Türkiye Diyanet Vakfı’nın neşrettiği İslam Ansiklopedisi, Müslümanları kendi dillerinden anlatan müstesna kaynaklardan biri. Bugüne kadar gerek Doğu, gerekse Batı, İslam’ı ve Müslümanları ansiklopedik zeminde büyük ölçüde gayrimüslimlerin kaleminden çıkmış eserlerden okumak durumunda kaldı. Türkiye Diyanet Vakfı’nın uzun yıllara baliğ olan ve gerçekten büyük emek, malî külfet, organizasyon… gerektiren böyle büyük bir hizmetin altına imza atmış olması takdir edilecek bir hizmet. 44 ciltte tamamlanan bu muazzam esere ben de 15-20 civarında madde yazarak katkı verdim. En son kaleme … Devamını Oku
Milli Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı’ya Açık Mektup
Sayın Bakanım. Aşağıda yazacaklarım, yakın bir dostumun 8. sınıf öğrencisi oğlunun yaşadıklarının küçük bir özeti. Bu yavrumuz küçük yaşlardan bu yana hiper aktivite ve dikkat eksikliği teşhisiyle tedavi görüyor. Psikiyatri ve psikologlarla sürekli irtibat halinde olan aile, kendisine önerilen her şeyi yapıyor. Doktorların önerisi doğrultusunda zaman zaman ilaçlar değiştiriliyor; zaman zaman gidilen doktorlardan netice alınamayınca doktorlar değiştiriliyor. Şu anda kaygı bozukluğu teşhisiyle ilaç kullanımı ve psikolog terapisi birlikte yürütülüyor. Kullanılan ilaçların yan etkileri oluyor ve bu durum, … Devamını Oku
Erba’în-i İdrîsiyye (el-Esmâu’l-İdrîsiyye)
el-Cebertî, Acâibu’l-Âsâr‘da, 1188 yılı olaylarını anlattığı bölümde[1]el-Cebertî, Acâibu’l-Âsâr, I, 604 vd. babası Mısır müftüsü ve meşhur Hanefî fakihi Bedruddîn el-Hasen b. İbrâhîm ez-Zeyla’î el-Cebertî’nin biyografisini verirken birçok hocadan okuduğu kitapları ve aldığı icazetleri zikreder. Bu cümleden olarak “Bâ Alevî” diye bilinen Ömer b. Ahmed b. Akîl es-Sakkâf el-Mekkî’den aldığı icazete de yer verir. Orada el-Esmâu’l-İdrîsiyye (veya Erba’în-i İdrîsiyye)‘nin Şihâbuddîn es-Sühreverdî[2]Sühreverdiyye tarikatının kurucusu Ebû Hafs Şihâbuddîn Ömer b. Muhammed el-Kuraşî (632/1234). Avârifu’l-Ma’ârif sahibi Ebu’n-Necîb Dıyâuddîn Abdulkahir b. Abdillah … Continue … Devamını Oku
İmam Ebû Hanîfe ve Allah Teala’nın Cihet ve Mekândan Tenzihi-1
Soru İmam-ı A’zam’ın Allah’ın gökte olduğunu söylediği, Allah gökte değildir diyenleri tekfir ettiği naklediliyor, doğru mu? Doğruysa Allah mekândan münezzehtir sözü Ehl-i Sünnet’e ait bir inancı yansıtmıyor demektir. Ya da İmam-ı A’zam’ın Ehl-i Sünnet olmadığını söylememiz gerekir. Doğrusu nedir? Cevap İmam Ebû Hanîfe’nin, Allah Teala’nın gökte olmadığını söyleyenin ya da Allah Teala’nın gökte olduğunu inkâr edenin kâfir olduğunu söylediği, itikadda Selef çizgisini takip ettiğini söyleyen pek çok kimse tarafından iddia edilmiştir/edilmektedir. Bu, ya cehaletten ya da bilerek … Devamını Oku
- Page 1 of 2
- 1
- 2