Muhtelif Meseleler-4

Ebubekir Sifil2010, 2010 Yılı, Gazete Yazıları, Mart 2010, Mart Ayı 2010 OS, Okuyucu Soruları

  1. “Hocam müzik dinen haram mı, mekruh mu yoksa mübah mı? Bu konuda oldukça farklı görüşler var şimdiye kadar edindiğim bilgilere göre. Ehli Sünnetin ekseriyetinin haram dediğine yönelik bir fetva okuyorum.

“Sonra İbn Hazm ve İbnul Arabi gibi müctehidler bunun mübah olduğunu söylüyorlar. Hocam bu konuda her iki görüşün delilleri nelerdir ve isabetli görüş sizce hangisidir?”

Müzik meselesinde ulema arasında ihtilaf olduğu malum. Bu konudaki bir soruya 2005 yılının Kasım’ında bir seri yazıyla cevap vermeye çalışmıştım.[1] Bkz. … Continue reading O yazılar üzerine bir okuyucu, muhterem İsmail Çetin hocaefendinin Ölçüler isimli eserinden iktibas ettiği uzun bir metin göndermiş ve izah istemişti. İlgilenenler, o metni ve benim cevabımı Sana Din’den Sorarlar’ın birinci cildinde görebilir.[2]Sana Din’den Sorarlar, I, 483 vd.

Okuyucu sorusunun müzikle ilgili bu kısmının cevabı için, dipnotlarda belirttiğim yerlerde yazdıklarıma ekleyeceğim başka bir nokta yok. Müzik hakkında “haramdır” veya “mübahtır” şeklinde hüküm veren ulemanın delillerine ve bu delillerin tartışmasına girersek mesele uzayıp gidecek. Dipnotlarda belirttiğim yerlerde yazdıklarıma getirilecek itirazlar olursa onları ayrıca müzakere edebiliriz.

Konunun hükmü hakkında hiçbir şey söylememiş olmamak için, evvelce yazdıklarımı özetlemek gerekirse şunu söyleyebilirim: Müziğin hükmü, icra edene, icra ediliş tarzına, icra edildiği ortama, icra ediliş amacına ve dinleyenin durumuna göre değişir. Fıska, günaha, harama teşvik edici/özendirici mahiyetteki müzik haram; dinî hisleri canlandırıcı, yerine göre hüzne ve tefekküre sevk eden, yerine göre cesaret ve kahramanlığı harekete geçiren, birtakım ruhî hastalıkların tedavisi gibi maksatlarla icra edilen müziklerin mübah olduğunu söylemek yanlış olmamalıdır. Bu değişkenler hesaba katılmadan, tek cümleyle müzik hakkında “helaldir” ya da “haramdır” demenin isabetli olmadığını, ulemadan nakledilen hükümlerin de bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Vallâhu a’lem.

  1. “Hocam bugün bir mail aldım. Bu mailde El-Buti hocanın katılacağı veya katıldığı bir sempozyumda laikliğin İslam’ın çıkarına olduğunu ifade etmiş ve bunun demokrasinin de yararına olduğunu söylemiş.

“Hocam siz El-Buti hocanın bu sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz ve bu sözlerini Fikhussiyre’de açıkladığı siyasi duruşu ile (Peygamberin sav Kureyşlilerin tekliflerini red etmesi) bağdaştırabiliyor musunuz?”

Laiklik hakkında konuşurken, İslam’ın çıkarına mıdır, değil midir sorusu üzerinden yürümenin usul olarak çok sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Zira böyle yapıldığında meselenin aslını ıskalama ya da “usul”ü “esas” yerine koyma riskiyle karşı karşıya kalmak kaçınılmaz olacaktır.

Ramazan el-Bûtî hocanın, soruda sözü edilen sempozyumda laiklik hakkında ne dediğini bilmiyorum. Burada, konu hakkında ancak kendi kanaatimi zikredebilirim.

Efendimiz (s.a.v), Mekke döneminde, müşriklerin vaat ettiği her şeyi elinin tersiyle itmiş, hiçbir uzlaşma teklifine itibar etmemişti. Bu doğru.

Ama bir doğru daha var: Müşriklerin olmazsa olmaz bir şartı vardı: Efendimiz (s.a.v)’in davasından vaz geçmesi. İslam’ın temeli “tevhid” esasına dayanır; müşriklerin itirazları da esas bu noktayadır. Müşriklerin “Allah birdir deme” teklifini Efendimiz (s.a.v)’in kale alması elbette söz konusu olamazdı.

Bu gerçeğin günümüze bir “ihtilaf” olarak yansıyan yanı şurası: Dünyevî ahkâma ilişkin hükümlerin henüz nazil olmadığı o süreçte –farz-ı muhal– müşrikler; ekonomik, siyasî, sosyal… düzenlerine dokunmaması karşılığında Efendimiz (s.a.v)’e, tevhid esaslı tebliğini icra edebileceği teklifinde bulunsalardı, Efendimiz (s.a.v)’in mukabelesi ne olurdu?

Bu soruya günümüzde “kabul ederdi” diyenler, yahut günümüzde başka alternatif olmadığını düşünenler, laiklik şemsiyesi altında tevhid ve iman hakikatlerinin tebliğ edilmesinde bir beis olmadığını söylüyor.

Bunu bir yöntem olarak doğru bulmayanlar ise işi doğrudan iman ve tevhid esaslarıyla irtibatlandırıp farklı noktalara varıyor.

Devam edecek.

Milli Gazete – 21 Mart 2010