- Kuran’da erkek kadından daha erdemli değildir.
Bu tesbit hakkındaki değerlendirme, buradaki “erdem”den maksadın ne olduğuna bağlı olarak değişecektir. Eğer aynı ameli işledikleri halde erkeğe kadından daha fazla sevap verildiği anlamında ise, bunun herhangi bir dayanağı yoktur. Erkeğin, yaratılıştan gelen ontolojik bir üstünlükle Allah Teala nezdinde kadından daha değerli olduğunu söylemenin durumu da aynıdır.
Şu halde burada erkekle kadın arasında, sorumluluk ve görevler arasındaki farklılıktan kaynaklanan bir derece farklılığı bulunduğunu söylemek durumundayız. Yani erkeğin ailenin nafakasının temini, hukukunun korunması, cihad… gibi mükellefiyetlerle muhatap olması dolayısıyla aile içindeki konumunun kadına nazaran daha ağırlıklı olmasıdır söz konusu olan. İbn Abbâs (r.a)’ın, 2/el-Bakara, 228. ayetinin tefsiri sadedinde söyledikleri de hemen hemen bu doğrultudadır.[1]İbn Abbâs (r.a)’ın ifadesi için bkz. el-Kurtubî, el-Câmi’, III, 107.
- Kuran’da miraç olayı yoktur.
Evet, Kur’an’da Miraç hadisesini açık bir delaletle anlatan herhangi bir ayet yoktur. Her ne kadar 53/en-Necm, 8-9 ayetlerinin Miraca delalet ettiği söylenmiş ise de, delalet açık olmadığı için Kur’an’da Mirac hadisesinin sarahaten yer aldığını söyleyemeyiz.
Mirac hadisesi hadislerle sabit olduğu için el-Fıkhu’l-Ekber’de İmam Ebû Hanîfe, “Mirac haberi haktır” şeklinde bir ifade kullanmıştır.
Ulema tarafından İsra’yı inkâr eden kimsenin dinden çıkacağı, buna mukabil Mirac’ı inkâr edenin fasık ve bid’atçi olacağının söylenmesinin sebebi de budur.[2]Bkz. Ali el-Karî, Minahu’r-Ravdi’l-Ezher, 322-3.
- Kur’an’da kadınların çalıştıkları kendilerinindir.
Evet, Kur’an özel mülkiyet bahsinde kadınların hakları bulunduğunu haber vermektedir. Gerek kendi çalışması sonucu elde ettiklerinde, gerekse nafaka, mehir, miras, hibe vs. yoluyla sahip olduklarında kadın tam bir tasarrufu hürriyetine sahiptir. Erkeğin, bu sahada kadının özel mülkiyetine müdahale hakkı yoktur.
- Farz namazların kazası yoktur, tövbesi vardır.
Bu hüküm, namazın kazası konusunda Kur’an’da herhangi bir açık delalet bulunmamasından hareketle verilmiştir. Kur’an’da sarahaten yer almayan herhangi bir mesele hakkında, “Böyle bir şey yoktur; çünkü bu mesele Kur’an’da yoktur” demek doğru mudur?
Kur’an’da “İslam dini, 6 bin küsür ayetten ibarettir” gibi bir hüküm yer almadığına göre bunun doğru olmadığını söylemek zorundayız. Hatta Kur’an, Ümmet-i Muhammed’i Sünnet’e itaat ve ittibaya çağırdığına, bilmediğimiz konularda bilenlere sormamızı emir buyurduğuna göre, Kur’an’da açıkça yer almayan hususlarda Sünnet’in, Sahabe’nin ve ulemanın yol göstericiliğine başvurmak bizim için dinî bir yükümlülüktür.
Şu halde, vaktinde kılınmamış namazlar hakkında nasıl davranmamız gerektiği konusunda Kur’an bize sarahaten “şöyle yapın” demediğine göre, Sunnet’e başvurmak durumundayız. Sünnet bize vaktinde kılamadığımız namazlarımızı kaza etmemizi emrettiğine göre mesele yok. Uyuya kaldığımız için kaçırdığımız namazları uyandığımız zaman kılmamızı emir buyuran, kendisi de bir sefer esnasında ashabıyla birlikte uyuyakaldığı için kılamadığı sabah namazını güneş doğup bir miktar yükseldikten sonra kılan Efendimiz (s.a.v) ebette bu kavlî ve fiilî sünnetleriyle bize konu hakkında gerekli ve yeterli izahı yapmış olmaktadır. Efendimiz (s.a.v)’in Kur’an’a aykırı bir şey yapması –haşa– söz konusu olamayacağına göre, vaktinde kılınamayan namazlar konusunda yapılması gereken şeyin de O’nun yaptığını yapmak olduğu kendiliğinden taayyun eder.
Devam edecek.
Milli Gazete – 9 Mart 2008