Batı’da Yaşayan Müslümanlar ve Entegrasyon Problemi – 3

Ebubekir Sifil2002, 2002 Yılı, Gazete Yazıları, Gündem, Gurbetçiler, Konularına Göre, Ocak 2002, Ocak 2002 OS, Okuyucu Soruları, Ümmet

(Bir önceki yazıyı okumak için buraya tıklayın.) İçinde yaşadığımız “medyatik imajinasyon çağı”nda hayatını Batı’da sürdüren Müslümanlar, dış görünüş olarak bile içinde yaşadıkları toplumu “rahatsız etmemek”, “dikkat çekmemek”, “yanlış anlaşılmamak”, “kabul edilmek ya da reddedilmemek”… adına büyük ölçüde “değişim”e uğramışken, “dışlanmamak” için başka ne yapabilirler ki! “Bireysel özgürlükleri” bu derece öne çıkaran bir anlayış, onlardan, dünyaya “Batılı gibi” bakmalarını da isteyebilememeli değil mi?..

(Sahi, sakaldan, cübbeden, sarıktan işkillenen çağdaş imajinatif bakış için bunların Taliban çağrışımı yapması yeter bir gerekçeyken, ­biraz rötuşlanmış şekliyle­ aynı kıyafeti sırtında taşıyan Karzai’nin şıp diye “yılın en şık devlet adamı” seçilmesini nasıl yorumlamalıyız?…)

Soruda zikredilen “makamlar”ın gündeme getirdikleri ­bu seri yazının başında zikrettiğim­ 9/et-Tevbe suresinin, “Haram aylar çıktığı zaman artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün. Onları yakalayın, hapsedin, bütün geçit yerlerini tutun.” mealindeki 5. ayetine gelince, bu ayetin, Müslümanlar’la daha önce yaptıkları anlaşmalara sadık kalmayan, onlara ihanet eden “müşrikler” hakkında olduğu hem müfessirlerin açıklamalarından,hem de bağlamdan anlaşılmaktadır. Zira bir önceki (4.) ayette, “Muahede yaptığınız müşriklerden size (antlaşma şartlarından) hiçbir şeyi eksik bırakmayan ve aleyhinize kimseye yardım etmemiş olanlar (bu hükümden) müstesnadır” buyurulmaktadır. Öyleyse Müslümanlar’la yaptıkları anlaşmaya sadık kalan müşrikler bu hükmün dışında kalacaktır.

Dolayısıyla ­tekraren söyleyelim­ Müslümanlar’ın, bu serinin başında zikrettiğimiz şartları taşıyan Gayrimüslimler’le dostluk derecesine varmayan ilişkiler kurması Kur’an’ın yasakladığı bir husus değildir. “Kalbî muhabbet ve bağlılık”, “çıkara dayanmayan samimiyet”, “sırdaş edinecek derecede güvenme”… gibi hususların dostluğun göstergesi olarak alınması yanlış değilse, bu tür ilişkilere Batılı toplumların kendi bireyleri arasında bile “nadir” ­yoksa “ender” mi demeliydim?­ rastlandığını söylemek “malumun ilamı” olmaz mı? O halde niçin sadece Müslüman-Gayrimüslim ilişkisi söz konusu olduğunda “dostluk” meselesi gündeme getiriliyor?..

Bilindiği gibi Kur’an, Müslüman erkeğin Ehl-i Kitap kadınla evlenmesini meşru kılmıştır. (5/el-Mâide, 5) Dolayısıyla tek .başına bu husus bile, bahse konu “makamlar”ın “Kitabınız, sizin gibi inanmayanları gördüğünüz yerde öldürmenizi emrediyor” şeklindeki kanaatinin, ­yanlış anlama veya bilgi eksikliği söz konusu değilse­ tamamen “vehim”den kaynaklandığını göstermektedir.

Sonuç olarak eğer mesele “bağcıyı dövmek” değilse, Kur’an ayetleri de Sünnet nassları da, tarihî uygulamalar da ortadadır. İnsaf ölçülerinden ayrılmayan ve önyargılarının tutkunu olmamayı becerebilen hiç kimse, Kur’an ve Sünnet’in, yeryüzünde evrensel adalet ve hakkaniyete dayalı barışın biricik teminatı olduğundan şüphe etmez.

Ocak 2002 – Milli Gazete