Bizim için bugün, aidiyetlerinden, mensubiyetlerinden, kimliğinden ve “kendisi olmak“tan vaz geçmenin adıdır “değişim“. Bu gönüllü kabulleniş, “bir evden öbürüne taşınmak” kadar basit bir metaforla izah edilemez. Herhangi bir değerler sisteminin bağlıları için bir başka değerler sistemini benimsemek sıradan bir faaliyet olarak görülebilir. Zira netice itibariyle yapılan, aynı doğru parçası üzerinde “yatay” bir hareketten ibarettir. Profan/maddeci değer yargılarının ağıyla örülü bir dünyanın sakinleri için böyle bir devinim asla terakki/”kemal”e doğru seyir içermez.
Mutlak hakikat ile varoluşsal bir ilişki kurmak … Devamını Oku
Değişim
“Çağa ayak uydurma”nın varoluşsal bir zorunluluk olduğuna inananlar nezdinde “değişim“in mutlaklığı tartışma kabul etmez bir hakikattir!. Değil mi ki Mecelle de “Ezmânın tegayyürü ile ahkâmın tebeddülü inkâr olunamaz” diyor?! Acaba “değişim“e bu ölçüde iman edenler “aleme rezil olmayalım” psikolojisi dışında bu imanı dayandırabilecek “hakiki” bir gerekçe bulabilmişler midir?
Peygamberlerin, ilahî hakikatleri tebliğ için gönderildikleri toplumların en bariz vasfını “değişime iman etmiş olmak” olarak tesbit etmek sanırım yanlış olmaz. Elbette herkesin (ya da çoğunluğun) “hakikat“i dışlayan kabulleri ile çatışma … Devamını Oku
Akıntıya Yürek Çekmek
Kur’an‘ın birçok ayetinde –başka ayetlerde zikredilen diğer temel inanç umdeleri zikredilmeksizin– söz gelimi sadece Allah‘a, veya Allah’a ve ahiret gününe imandan söz edilmesinin birçok çağdaş “müfessir” için “mezillet” (ayakların kaydığı yer) oluşturduğunu ibretle görüyoruz. Oysa bu gibi yerlerde “zikru’l-cüz’ iradetu’l-küll” (parça zikredilerek bütünün kast edilmesi) söz konusudur. Kur’an‘ın tümü üzerinde gerçekleştirilecek bir istikra (tümevarım) faaliyeti bunun böyle olduğunu başka delile ihtiyaç bırakmayacak tarzda ortaya koyar…
Modern İslam anlayışının “amentü”sünde en merkezî yeri tutan “değişime iman” ilkesi bir kez … Devamını Oku
Yanılmışım, Devam Edeceğiz
Bir önceki yazıda muhterem Hilmi Yavuz‘un, eleştirilere cevap vermeye devam edeceğini söylediği halde hafta içi farklı bir konu işlediğini belirtmiş, Cumartesi günü de, artık cevap vermeyi sürdürmeyeceği düşüncesiyle “cevaba cevap” sadedinde birinci yazıyı yazmıştım.
Ancak geçtiğimiz Pazar günü Yavuz konuya tekrar döndü ve eleştirilerle ilgili ikinci yazıyı yazdı. Anlaşılan Yavuz, bize hafta sonları randevu vermeyi tercih edecek. Öyleyse cevabî yazıları bitene kadar bir süre bekleyeceğiz.
Ama izninizle Cumartesi günü ele aldığım konuyu bitirmek istiyorum.
Cumartesi günkü yazıyı, “Kur’an‘ın tevile açık … Devamını Oku
Yarıda Bırakılan Tartışma
“Terakki, Örfi Hukuk, Sekülarite” başlığı altında bu köşede okuduğunuz 5 yazı, Zaman‘dan muhterem Hilmi Yavuz‘un, “İslam Terakkiye Mani midir?” başlığıyla yazdığı yazılara cevaben kaleme alınmıştı. 29 Şubat tarihli, “İslam Terakkiye Mani midir?: Eleştiriler ve Cevaplar (1)” başlıklı yazısında Yavuz, “Hemen belirtmeliyim ki, genellikle bu konularda yazdığım yazılara karşı, muhatap olmak durumunda kaldığım alışılagelmiş seviyesizlik örneklerine rastlamadım bu tepkilerde. Tam tersine, son derece seviyeli bir tartışmaya yol açtıkları için teşekkürü borç bilirim kendilerine” diyerek kendisinden beklenen tepkiyi ortaya … Devamını Oku
Maslahat
İslam’ın modernizasyonu –ya da “İslam ve değişim“– başlıklı hemen her çalışmada “merkezî” bir yer tutan bir kavram “maslahat“. Öyle ki, Kur’an ve Sünnet‘te yar alan somut hükümlerin “İslam adına” devre dışı bırakılması operasyonları dahi bu kavram üzerinden yürütülüyor.
Özellikle Malikî ve Hanbelîler tarafından kabul edildiğini bildiğimiz “maslahat“ın gerçekten böyle bir gücü var mıdır ve adı anılan mezheplerde ona böyle bir fonksiyon yüklenmiş midir?
Bilinenin tekrarı olsa da –muhterem Hilmi Yavuz‘un yaklaşımı hakkında yazdıklarıma da sıcağı sıcağına bir “tetimme” olsun … Devamını Oku
Terakki, Örfî Hukuk, Sekülarite-5
Hilmi Yavuz‘un, İslam’ın modernizasyonu bağlamında söylediklerini desteklemek için ileri sürdüğü argümanların tartışmasını sürdürüyoruz:
“Rey ile içtihad edilen hukuki konularda ittifak manasına gelen İcma ve Kıyas’ın yanı sıra, tali Fıkıh kaynakları da (örf ve adet; istihsan; istıslah; istishab; sedd–i zerayi) İslam hukukunun değişmeye ve yenileşmeye açık olduğunu gösterir.”
İslam Fıkhı‘nın değişime açık bıraktığı alan konusunda örf, adet, istihsan… vb. tali delillerin elverişli zemin teşkil ettiği yaklaşımı yabancı değil, ama itiraf edeyim ki bu sahada İcma ve Kıyas delillerinin ileri sürülmesine … Devamını Oku
Terakki, Örfî Hukuk, Sekülarite-4
Hilmi Yavuz, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Dahası, Hıristiyanlıkta olduğu gibi İslam’da da Örfi ve Şer’i hukuk’un birbirinden ayrılmasının felsefi bir arkaplanı da vardır. İbn Rüşd, ‘Fasl’ül Makal’ ve Kitabü’l-Keşf’de, Şeriat ile Felsefenin birbiriyle çelişmediğini, çelişki gibi görünen farklılıkların te’vilden kaynaklandığını bildirir.(…) Özetle şu: İslam’da Şeriat dışında bir Örfi Hukuk’un tedvini, kamu hukuku alanında seküler bir söylemi imkanlı hale getirmiştir. Bu seküler imkan, kamusal alanda Moderniteyi hayata geçirebilmeye ilişkin meşru bir zeminin mevcud olduğu anlamına gelir.”
İbn Rüşd‘ün adı geçen eserlerinin … Devamını Oku
Terakki, Örfî Hukuk, Sekülarite-3
İslam Hukuku açısından dokunulmaz olan vakıfların Fatih Sultan Mehmed Han tarafından el konularak “tımar“a dönüştürülmesi Hilmi Yavuz tarafından Osmanlı‘da biri Şer’î, diğeri laik/seküler hukuktan oluşan ikili bir hukuk sisteminin yürürlükte olduğu şeklinde yorumlanmaktadır: “Anlaşılan o ki, Osmanlı, “Fatih Kanunnamesi” ile Şer’i Hukuk ile Örfi Hukuk’un öznelerini birbirinden ayırmış ve Şeriat, Prof. Dr. Halil İnalcık’ın deyişiyle “hususi hukukta hakim kalmıştır.” Bu durum, Osmanlı’da “ekser ulemanın tecviz ettiği” Şeriat dışı bir hukuk alanından söz etmenini mümkün olduğunu gösterir.”
Sadece Fatih … Devamını Oku
Terakki, Örfî Hukuk, Sekülarite-2
Hilmi Yavuz, “İslam Hukuku‘nun değişime açık karakteri” diyebileceğimiz tesbite dayanak olabileceğini düşündüğü iki enteresan örnek öne sürüyor ve şöyle diyor:
“Aslında, İslam Hukukunda yapılan değişiklikleri, (i) Şeriat içinde kalınarak gerçekleştirilen değişiklikler [ben buna ‘içtihadi değişiklikler’ diyorum] ve (ii) Şeriat dışında yeni bir hukuk kodifiye ederek getirilen yenilikler [bunlara da ‘içtihadi olmayan değişiklikler’ demeyi tercih ediyorum] olarak iki düzlemde ele almak gerekir.
“İşe ikinciden başlayalım: İslam Hukuku söz konusu olduğunda siyasal toplum ya da Devletin, Şer’i Hukuk’un yanı sıra bir … Devamını Oku