Mezhebe Aykırı Ayet ve Hadisler – 6

Ebubekir Sifil2002, Fıkıh, Gazete Yazıları, Hanefî, Konularına Göre, Mezhep, Ocak 2002, Şafiî

(Bir önceki yazıyı okumak için buraya tıklayın.) Ancak Sabah namazının farzı kılındıktan sonra namaz kılınabileceğini gösteren söz konusu rivayet, “Sabah namazın(ın farzın)dan sonra güneş doğana kadar namaz yoktur” (el-Buhârî, “Mevâkitu’s-Salât”, 31), “Kim sabah namazının iki rekâtlık sünnetini (vaktinde) kılamazsa, güneş doğduktan sonra kılsın” (et-Tirmizî, “Salât”, 196) gibi hadisler tarafından neshedilmiştir.

5- Giderilemeyen muaraza sebebiyle sakıt olan rivayetler

Ahmed b.Hanbel, Abdürrezzâk, el-Hâkim, ed-Dârekutnî, Ebû Nu’aym ve el-Beyhakî’nin rivayet ettiğine göre Enes b. Mâlik (r.a), Hz. Peygamber (s.a.v)’in ömrünün sonuna kadar sabah namazında kunut yaptığını söylemiş. (Bkz. Neylu’l-Evtâr, II, 386), ancak İbn Huzeyme’nin rivayetine göre yine Hz. Enes (r.a), Hz. Peygamber (s.a.v)’in sadece birilerine dua veya beddua ettiği zamanlar kunut yaptığını söylemiştir. Keza Müslim, Ebû Dâvûd, en-Nesâî, İbn Mâve ve Ahmed b. Hanbel’in naklettiğine göre Enes (r.a),Hz. Peygamber (s.a.v)’in bir ay kunut yapıp sonra terk ettiğini söylemiştir.

Aynı durum, aynı konuda Ebû Hureyre (r.a)’den gelen nakiller için de söz konusudur.

Mezkûr iki sahabînin bu konudaki rivayetleri birbiriyle –giderilemeyecek– bir muaraza oluşturduğu için her ikisinin rivayetleri de sakıt olur ve bu konuda başka rivayetlere bakılır. İbn Mes’ûd (r.a) ve daha başkalarından gelen rivayetler ise Hz. Peygamber (s.a.v)’in belli bir süre kunuta devam ettiğini, sonra terkettiğini haber vermektedir. (Bkz. Neylu’l-Evtâr, II, 385) Dolayısıyla bu konuda bu rivayetler esas alınır.

6- Mezhebin kavline aykırı hadisin tevil edilmesi

el-Buhârî ve Müslim’in naklettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v)’in, rükûdan başını kaldırdığı zaman “Semi’allâhu limen hamideh, Rabbenâ (ve) leke’l-hamd” derdi. Ancak yine bu iki Hadis imamı, Hz. Peygamber (s.a.v)’in, “İmam ancak kendisine uyulmak içindir. (…) O “Semi’allâhu limen hamideh” dediği zaman siz “Rabbenâ leke’l-hamd” deyin” buyurduğunu rivayet etmişlerdir. Bu hadislerden ilki, imam ve tek başına namaz kılan kimsenin rükûdan doğrulduğunda söyleyeceği cümleyi anlattığı tarzında tevil edilmiştir.

Burada olabildiğinde kısa tutarak arz etmeye çalıştığım bu örnekler şunu açık bir şekilde göstermektedir: İmam el-Kerhî’nin, “Hanefî mezhebinin imamlarının görüşlerine aykırı olan ayet ve hadisler mensuh, müevvel… dir”şeklindeki sözüne “mal bulmuş mağribi gibi” çullananlar, söz konusu ayet ve hadislerin “mensuh”, “mevvel”… olduğunu gösteren delil(ler) bulunduğunu, dolayısıyla bu hükmün mutlaka delil(ler)e dayanılarak verildiğini ya bilmiyorlar, ya da bilmezden geliyorlar. Ahir zaman alameti olarak şöhrete cehaletle ulaşıldığı günümüzde, “me’sûr dua” ifadesinin bile ne anlama geldiğini bilmeyecek kadar sapın da samanın da cahili olan bedbahtın, “Kerhî nisbesinin sonu noktasız “he” ile bitseydi “pis kokan” anlamını verirdim” diyerek küçümsemeye çalıştığı kişinin çömezi olacak kapasitesi var mıdır acaba!.. “Sübhâne kâsımi’l-ukûl…”

 Ocak 2002 – Milli Gazete