“Çağdaş Nurculuk” Mu, “Bid’atkârâne Bir Hıyanet” Mi?

Ebubekir Sifil2007, Fethullah Gülen, Gazete Yazıları, Mayıs 2007, Şahıslar

Zaman’dan Ahmet Kurucan’ı izliyorum bir zamandır. Fethullah Gülen hocaefendi hareketi ile “Nurculuk” olarak ifade edilen, öyle tanınan/bilinen yapı arasındaki makasın gittikçe nasıl açılmakta olduğunun somut delillerini sunuyor bize.

“Değişen dünya”dan, “Kur’an ve bağlayıcı sünneti ihtiva eden İslam’ın sabit; ama ondan anlaşılan manaların, yani Fıkh’ın değişken, çünkü beşerî” olduğundan, dolayısıyla “Evrensel olmadığı”ndan, “içtihadi hükümlere (Yani Fıkh’a) karşı korumacı ve kollamacı zihniyetten”, “bu zihniyetin ifşası”ndan, “bunun bir ideoloji haline getirilmesinin hepten zararlı ve tehlikeli” olduğundan, bunun da mensuplarını “çağın dışına iteceğinden”… bahsediyor.

Onun “yeni içtihad” çağrısı yapan, okurlarını zihnen buna hazırlayan ve bunun karşısında duranları kâh açık, kâh örtülü itham eden bu tavrı ister istemez Fethullah Gülen hocaefendinin Prof. Dr. Faruk Beşer hoca tarafından “radikal” olarak tavsif edilen ve böyle olduğu için “mahrem tutulduğu” belirtilen içtihadlarına[1]Prof. Dr. Faruk Beşer, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Fıkhını Anlamak, 43. zemin ittihazı olabilir mi?

Bu “yeni durum”un şu ana kadar ciddi bir tahlilinin yapılmadığı ortada. Bediüzzaman merhumun önünde “6 mani” bulunduğunu belirttiği “içtihad kapısı” sessiz-sedasız buharlaştırılırken kendisini “Nur talebesi” olarak ifade eden kitle ne düşünüyor bilemem ama, şu yazı çerçevesinde ve “içtihad” meselesi bağlamında yapılacak kısa bir mukayese bile şu hususu net bir şekilde ortaya koyacaktır sanırım: Fethullah Gülen hocaefendinin adıyla anılan hareket, “Nurculuk” diye bilinen oluşumun “çağdaşlaşmaya doğru evrim geçirmekte olan” bir versiyonudur. Evet ondan tamamen kopuk değildir, ama Nurculuğa temel karakterini veren birtakım hususlarda bir algı, değerlendirme ve tarz farklılığı arz ettiği de açıktır.

Bediüzzaman merhum “… selefin içtihadât-ı sâfiyâne ve hâlisânesiyle, bütün zamanların hâcâtına dar gelmeyen efkârları olduğu halde, onları bırakıp, heveskârâne yeni içtihadlar yapmak, bid’akârâne bir hıyanettir” derken Kurucan’ın Fıkh’ı tümüyle “dönemsel”, dolayısıyla “değişmesi gereken” olarak gören tavrını nasıl bir tutabiliriz?

Bediüzzaman merhum, “şeriat semâviyedir; ve içtihadât-ı şer’iye dahi, onun ahkâm-ı mesturesini izhar ettiğinden, semâviyedirler” derken Kurucan Fıkh’ın “beşerî” olduğunu söylüyor. Hangisi doğru?

Şu hale göre Kurucan’ın “… taassup sınırlarını zorlayan hatta zaman zaman bu sınırları çok aşan bu zihniyet, belki de -niyetlerini Allah bilir- faydalı olacağım diyerek yürekten inandığı yapıya en büyük zararı vermektedir” şeklindeki ifadelerinin muhatabı “… şu zamanın nazarı, ruh-u şeriattan yabanîdir. Öyleyse şeriat namına içtihad edemez” diyen Bediüzzaman merhum olabilir mi?

Kurucan’ın “İşte İslam hukuku adı verilerek, evrenselliğine göndermeler yapılarak günümüze taşınan beşeri görüşler ve yorumlar, Müslüman’ın inandığı bu bütünlüğü bozuyor, akıl-kalp, dünya-ukba parçalanmışlığına sebebiyet veriyor. İslam fıkhının başka hukuklarla mukayese edildiğinde en belirgin, en bariz ve en üstün özelliği, bu yaklaşımla ortadan kaybolup seküler bir mahiyet kazanıyor” diyerek baş aşağı etmeye çabaladığı yapı Bediüzzaman merhumun dilinde ifadesini şöyle buluyor:

“… Halbuki, din ve şeriat-ı İslâmiyenin sahibi olan Fahr-i Âlem aleyhissalâtü vesselâm (…), din-i İslâmın esâsâtını bizzat kendisi gösterdiği gibi, o dinin teferruatını ve sair ahkâmını, hattâ en cüz’î âdâbını dahi bizzat o getiriyor, o haber veriyor, o emir veriyor. Demek, füruat-ı İslâmiye, değişmeye kabil bir libas hükmünde değil ki, onlar tebdil edilse esas din bâki kalabilsin. Belki, esas-ı dine bir cesettir, lâakal bir cilttir. Onunla imtizaç ve iltiham etmiş; kabil-i tefrik değildir. Onları tebdil etmek, doğrudan doğruya Sahib-i Şeriati inkâr ve tekzip etmek çıkar.”

Neredeeen, nereye!!!

Milli Gazete – 28 Mayıs 2007

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Prof. Dr. Faruk Beşer, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Fıkhını Anlamak, 43.