Cumartesi günkü yazım üzerine muhterem Alioğlu’ndan gelen “farklı bakış açılarını telif” deneme ve önerisi dolayısıyla Hilafet-Kureyş ilişkisi üzerine dile getirmeyi düşündüğüm birkaç husustan şimdilik vazgeçiyorum. Alioğlu özetle şunu söylüyor: “Biz, işin başında ve Arap içinde Kureyş-mülk bağlantısına değil, hilafetin hep Kureyş’de kalacağı tezine itiraz ediyoruz. Çünkü hilafet belli bir dönemden sonra Osmanlılar’a geçmiştir. 4/en-Nisâ, 54’de “mülk-i azim”, zürreyit-i İbrahim (a.s)’dan olan Salihlere tahsis edilmiştir. İşin başında hilafet, Arap kabileleri içinde Kureyş’tedir. Çünkü hadisler onu zürriyet-i İbrahimin Araplar … Devamını Oku
Cevaba Cevap
Son iki yazıda bu köşenin konuğu olarak görüşlerini değerlendirmeye aldığım muhterem Celaleddin Alioğlu, cevabî yazısında bu başlığı kullanmış. Bana yazdıklarını ve benim söyleyeceklerimi birkaç yazı halinde okuyacaksınız. Burada bir noktayı vurgulama gereği duyuyorum. Benim gösterdiğim hassasiyet, bu Yüce Din’in iki temel kaynağı olan Kur’an ve Sünnet’e yönelik en küçük bir tahrip, tahrif ve zedeleme girişiminin karşılıksız bırakılmasının dünya ve ahiretimizin mahvına müncer olacağı dehşetli gerçeğinden kaynaklanıyor. Alioğlu’nun böyle bir girişimde bulunduğunu söylemiyorum; ama kimi zaman iyi niyetle … Devamını Oku
Hilafetin Kureyşîliği ve Bir İtiraz
Geçen hafta Salı günkü yazımda Doç. Dr. Cem Zorlu’nun Yediveren yayınları arasında neşredilen İslam’da İlk İktidar Mücadelesi adlı çalışması üzerinde dururken Hilafetin Kureyşîliği ile ilgili hadise değinmiş ve aksi iddia edilmiş olsa da –Zorlu’nun da ortaya koyduğu gibi– Sakife günü bu hadis ile ihticac edildiğini söylemiştim.. Bana oldukça sık mail atan (ve garip Türkçesine bir türlü alışamadığım) Celaleddin Alioğlu böyle bir hadisin gerçekte var olmadığını belirterek başladığı mailinde, devamla şunları söylüyor: “Saqife günü hz ömer ebu bekr … Devamını Oku
Nakşbendilik
Bir önceki yazıda sözü kitaplardan açmışken bu yazıda da devam edelim istedim. İnsan Yayınları editörü muhterem Ahmet Murat Özel’in uzun sayılabilecek bir zaman önce lütfedip gönderdiği Bahâeddîn Nakşbend, Tasavvuf sahasındaki çalışmalarıyla tanıdığımız genç ve gayretli araştırmacı Dr. Necdet Tosun’a ait. Nakşbendîlik, sonradan ayrıldığı pek çok kol vasıtasıyla İslam dünyasının çok büyük bir kesiminde varlık ve etkinliğini sürdüren bir tarikat olmakla birlikte –kitaba yazdığı takrizde Hamit Algar’ın da belirttiği gibi–, tarihsel gelişiminin sistematik araştırması bugüne kadar yapılmış değildi. … Devamını Oku
Yediveren Göz Dolduruyor
Doktora görüşmesi için Ramazan’dan önce Konya’daydım. Değerli dostum Fikret Karapınar, faaliyetlerine 1 yıl önce başlamış olan Yediveren yayınevinin 4 kitabını hediye etme inceliğini gösterdi. Kendisine.bir kere de buradan teşekkür ediyorum. O gece otelde kitapları şöyle bir karıştırdım. Ankara’ya döndükten sonra Ramazan boyunca fırsat buldukça bu kitaplara kapandım. Gerçekten de her biri, sahasında önemli boşlukları dolduran bu ciddi çalışmalar için yazarlarını da gönülden tebrik ediyorum. Yediveren, çok yerinde bir girişimle İlahiyat Fakültesi’nde yapılan tezleri veya akademik formasyonlar etrafında … Devamını Oku
Usul-i Hadis Mülahazaları-1
Bundan tam 2 ay önce (31 Ağustos) bu köşede Tasavvuf konusunda bir yazı yazmıştım. Son kısmında Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları adlı çalışmasına kısaca değindiğim Yard. Doç. Dr. Ahmet Yıldırım, bir süre önce mail kutuma şöyle bir not gönderdi: “Muhterem E. Sifil, “31 Ağustos 2002 tarihli (Milli Gazete) “Netameli bir konu: Tasavvuf” yazınızı okudum ve çalışmamla ilgili genel mülahazalarınızı gِördüm. Teşekkür ederim. Mülahazalarınızı şöyle değerlendirebiliriz: Takdir edersiniz ki Tevessül konusu spesifik bir konu, biz ise çalışmamızda onun … Devamını Oku
Burhanettin Ağabeyin Ardından
Bazı ölümler vardır; duyduğumuzda dudaklarımızdan “İnnâ lillâh…” cümlesi dökülür, ama hayatımızı çepeçevre kuşatan “dünyevilik” (yani “gaflet”), öleni de ölümü de hayatımızda herhangi bir iz bırakmasına izin vereden çabucak unutturur. Ölüm gerçeğini idrakimizde canlı kılan mekanizmadaki temelli arıza, ölenin ve ölümün bize uzak olduğunu fısıldayan “gaflet”in bizi ayartmasına geçit verir. Ancak benliğimizi güçlü bir sayha olarak sarsan ve şuurumuzdaki bütün zaaflara rağmen büyük bir etkiyle ruhumuzu titreten ölüm haberleri de vardır. Gözlerimiz buğulanır, adımlarımız dolaşır, kulaklarımız çınlar, inanamayız… … Devamını Oku
Marife’deki Birkaç Yazı
Bir önceki yazıda Marife dergisindeki iki yazı üzerinde kısaca durmuştum; yer darlığı sebebiyle bahse konu etmeyi uygun bulduğum diğer birkaç yazı üzerinde de bugün –yine kısaca– duracağım. Yrd. Doç. Dr. Yavuz Köktaş’ın “Hadis Tariklerini Bir Arada Değerlendirmenin Faydaları Üzerine” başlıklı yazısı ana hatları itibariyle “malumu ilam” görüntüsü vermekle birlikte, bir yönüyle ulemanın Hadis metinlerini değerlendirmede kullandığı yöntemlerin hala aşılamamış olmasına işaret etmekle önemli bir işlevi yerine getiriyor. Köktaş, “Yeni Yaklaşımlar” arabaşlığı altında İftikhar Zaman’ın, aynı bağlamdaki farklı … Devamını Oku
Marife Yine Dopdolu
Konya Selçuk İlahiyat’tan bir ekibin hazırladığı “Marife” dergisinin bu köşede daha önce birkaç yazıya konuk olduğunu biliyorsunuz. İkinci yılının ilk sayısı (Bahar-2002) geçenlerde elime ulaşan Marife’nin, ülkemizde yayımlanan bilimsel/akademik dergiler arasında kendisine kısa bir zaman içinde saygın bir yer edinmekte pek zorlanmadığını söylemek yanlış olmaz. Dergide yer alan birbirinden değerli makaleler içinde, elime geçer geçmez okuduğum birkaç yazıya kısaca değineceğim. Doç. Dr. Ahmet Yaman’ın “İslam Hukuk İlmi Açısından Makâsıd İctihadının ya da Teleolojik Yorum Yönteminin İlkeleri Üzerine” … Devamını Oku
İslamcilik Bitti Mi?
“İslamcılık” kavramına niçin güvenemeyeceğimizin izahıyla devam edelim: Dün olduğu gibi bugün de bu kavram bize, çağrışım alanı hakkında kategorik olarak sağlıklı bir muhakeme yapma imkânı sunmamaktadır. Eğer “İslamcılık”, hayatı, İslamî referansların belirleyiciliğinde şekillendirmeyi esas alanların duruşlarını ifade eden bir kavram olarak kullanılıyorsa –ki genel olarak böyledir–, esas problem bu kategorik ayrımda yatmaktadır. Zira İslamcılar’ın tümünün “İslamî referanslar”a tanınması gereken “belirleyicilik sınırı”nın tayini ve bu referansların nasıl okunması gerektiği konusunda hemfikir olduklarını söyleme imkânına sahip değiliz. Bugün Modernistler’in … Devamını Oku