Modern zamanlarda Müslümanlar’a “bir” hal olmadı, “birkaç” hal oldu. Papalık tarafından başlatılan diyalog sürecinin, sadece Hristiyanlar ile diğer dinlerin mensupları arasında değil, bizzat Hristiyan mezheplerinin kendi aralarında da yürütüldüğünü biliyoruz. Gerek bu husus, gerekse kendi tarihsel tecrübemiz ve hal-i hazırımız, mezhepler/gruplar arası diyaloğun önemini yeterince açık bir şekilde ortaya koymaya yetmiyor mu? Herhalde yetmiyor olacak ki, 1000 yılı aşkın bir zaman öncesine gömülmüş bulunan kadim tefrikalar hortlatılıyor ve Müslümanlar, yığınla hayatî problem yanında, bir de “müzelik” sıkıntılarla uğraşmak zorunda bırakılıyor.
Birkaç gün önce elektronik posta adresime gelen şu mesaj bu durumun en canlı örneği:
“Geçen günlerin birinde internette bir kanalda bir konuşmaya şahit oldum. Bazı insanlar mezheplerin birer batıl yol olduğunu söylüyor, özellikle hanefi mezhebi mensublarını çok ağır dille eleştiriyorlardı. Hatta birisi o kadar ileri gitti ki, hanefi mezhebine mensup olanlar hakkında üstü kapalı olarak İslam değillerdir dedi. Hanefilerin İmam-ı Azam hakkında “Ümmetimden Nu’man b. Sabit isimli birisi çıkar ve dini……” diye, daha önceden duymadığım bir hadisi okuyarak hanefilerin Hz. Peygamber adına yalan haber üretmekle çok büyük günaha girdiklerini söylediler. Hanefilerin kıldıkları namaz şekli yanlış dediler. Ellerimizi kaldırmadığımız için bu namazın şeklinin yanlış olduğunu söylediler.
Hanefilerin körü körüne bir şeye inandıklarını, şimdi vahiy bile gelse inanmayacaklarını söylediler. Bir de yatsı namazından önce kılınan dört rekat sünnet namazının zayıf bir senet ile bile hiçbir yerde geçmediğini belirttiler. Daha çok şeyler söylediler ama aklımda kalanlar bunlar. Şimdi sayın hocam Allah rızası için bana cevab yazın.
Bu insanlar, namaz kıldılar diye (yatsının ilk dört sünneti) hanefileri İslam dairesinden çıkarıyorlar; bu insanların amacı ne? Bir insan namaz kıldı diye İslam dairesinden çıkar mı? Eller kaldırılmayınca namaz sıhhatsiz mi olur?”Hanefî mezhebinin başına gelen şu garip duruma bir bakın: Hadisler hakkında gerekli titizliği göstermedikleri gerekçesiyle tarihte (ve yukarıdaki örnekte olduğu gibi günümüzde) İslam dışılıkla itham edilen de, Modernistler tarafından –aynı gerekçenin farklı bir şekilde dillendirilmesiyle– alkışlanan da onlar!..Oysa bu iddiaların hiç birisi gerçeği yansıtmıyor. Çünkü ikisi de ya önyargıdan veya yanlış/eksik bilgiden kaynaklanıyor.
Bu kadar kesin ve rahat konuşmamın sebebi, bu kadim iddianın, sadece mezhebin imamlarının Ahkâm hadisleri konusundaki eserlerinin mevcudiyeti ve Hanefî alimlerin cevaplarıyla çürütülmüş olması değil. Vicdan, insaf, sağduyu ve itidal sahibi birçok farklı mezhep mensubu alimin Hanefî mezhebi imamlarını ve onların hadisteki kudretini konu edinen eserlerinin varlığı, bu meselenin bir “mesele” olmaktan çıkmasında son derece önemli bir fonksiyon icra etmiştir.
Gerçekten merak ederim; acaba bu arkadaşlar konu ile ilgili kaç kitaba göz atmışlardır? Kaç hadis imamının İmam Ebû Hanîfe hakkındaki görüşünden haberdardırlar? Sonraki asırlarda yaşamış –yine muhtelif mezheplere mensup– kaç Hadis hafızının onunla ilgili kanaatine muttali olmuşlardır? Eğer mesele sadece onun bazı Hadis imamları tarafından cerh edilmiş olması ise –ki bu meseleyi ileride ele alacağım–, bizzat o Hadis imamlarının bile şu ya da bu şekilde/gerekçeyle cerhten nasiplerini aldıklarını bilmezler mi, yoksa bilmezlikten mi gelirler?
Milli Gazete – 23 Kasım 2002