Efendimiz (sav)’in Hukukunu Korumak -1

Ebubekir Sifil2015, Gazete Yazıları, Ocak 2015

“Alemlere rahmet” olarak gönderilmiş bulunan Hz. Peygamber (s.a.v)’e, Yüce Allah nezdindeki değeriyle mütenasip hürmet ve ta’zimi göstermek, gerek şahsının, gerekse –başta âl ve ashabı olmak üzere– değer verdiklerinin hukukunu korumak Ümmet için temel bir görevdir. Ümmet-i Muhammed kendi aralarında bu noktaya son derece büyük bir hassasiyet göstermiş, anlaşmalı (zimmî/muahid) gayrimüslimlerin de bu noktada gerekli ciddiyet ve hassasiyeti göstermesini beklemiştir. Efendimiz (s.a.v)’i, O’na gösterilmesi gereken hürmetle bağdaşmayacak tarzda anmak, kadrini tenkıs edici söz söylemek ve tavır sergilemek bu bağlamda meselenin kristalleştiği tavırlardır. Burada ölçü şudur: Efendimiz (s.a.v) hayattayken hangi davranışlardan incinmişse, Ümmet’in görevi, vefatından sonra da o davranışların gösterilmesine mümkün olduğunca mani olmak, gösterilince de buna karşı duyarsız kalmamaktır. Bu davranışların, ta’zirden sürgüne ve ölüme kadar –faile ve fiile göre değişen– bir dizi karşılığı vardır.

Fransa’daki olay üzerine bu meselenin fıkhî hükmü yeniden sorulmaya başladı. Çok bilinen iki monografi (Takiyyüddîn es-Sübkî’nin es-Seyfu’l-Meslûl‘ü ile İbn Teymiyye’nin es-Sârimu’l-Meslûl‘ü) yanında Fıkıh kitaplarında da Efendimiz (s.a.v)’e hakaretin hükmü konusunda detaylı bilgi mevcut. Maddeler halinde özetleyecek olursak

  • Efendimiz (sa.v)’e hakaret anlamı taşıyan fiil, bir Müslümandan, “O’na eziyet kasdıyla” sadır olursa, bunun “küfür” olduğunda ve failinin öldürüleceğinde icma vardır.[1]Bkz. Takiyyüddîn es-Sübkî, Fetâvâ, II, 573.
    Buradaki “O’na eziyet kasdı” kaydının sebebi şudur: Kimi zaman bir fiilde O’na hakaret anlamı bulunmakla birlikte “eziyet” kasdı olmayabilir. Söz gelimi İfk hadisesinde söylentilere kanarak Efendimiz (s.a.v)’i ve Hz. Aişe (r.anha) validemizi incitecek sözler söylemiş olan Hassân b. Sâbit, Mistah b. Üsâse, Hamne bt. Cahş (r.anhum) gibi sahabîler hakkında yukarıdaki hükmün icra edilmediği malumdur.[2]Bkz. es-Sübkî, es-Sârimu’l-Meslûl, 135.
  • Efendimiz (s.a.v) hakkında sövgü ya da alay ifadeleri kullanmanın küfür olduğunda da icma vardır.[3]İbnu’l-Münzir, Kitâbu’l-İcmâ’, 174; es-Sübkî, A.g.e., a.y. Zira bu tavırların da O’na gösterilmesi gereken ta’zim ve hürmetle bağdaşmayacak bir tavır olarak “kadrini tenkıs” anlamı içerdiği izahtan varestedir.
  • Buraya kadar söylenenler, mü’minken söz konusu fiili işlemek suretiyle dinden çıkmış /irtidat etmiş olan kimseler hakkındadır. Bu fiili işledikleri kesin olarak ispatlandıktan sonra, çoğunluğu teşkil eden ulemaya göre bu kişiye önce tevbe teklif edilir. Tevbe ederse bırakılır; etmezse öldürülür.[4]es-Sübkî, es-Sârimu’l-Meslûl, 215 vd. (Bu cümleden olarak modern dönemde “İslam’ın modernizasyonu” projeleri çerçevesinde  “mürtedin katli”nin tartışma gündemine getirildiği malum. Bu meseleyi müstakil bir yazıya bırakarak devam edelim.)
  • Bu fiiller, İslam ülkesinde Müslümanların emanı/güvencesi altında yaşayan zimmî/müste’menlerden sadır olduğunda Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre bu fiili işleyen zimmî/müste’men, zimmet akdini tek taraflı sonlandırılmış sayılır. Bu, İslam ülkesinin ona verdiği can, mal… emniyetini otomatik olarak ortadan kaldıran bir fiildir. Dolayısıyla emanın kalkması, öldürülmesi anlamına gelir.[5]Kadı Iyâd, eş-Şifâ, II, 263 vd.; İbn Teymiyye, es-Sârimu’l-Meslûl, II, 468 vd.

Bu mesele hakkında Şâfiî mezhebinin hükmü de diğerleri gibidir. İmam es-Sübkî, yukarıda adı geçen eserinde, Şâfiî mezhebinin görüşünü uzun alıntılarla detaylı bir şekilde tahkik etmiştir. Buna göre zimmî/müste’men, her ne kadar bu fiiliyle zimmet akdini bozmuş sayılmasa da, bu, öldürülmeyeceği anlamına gelmez.

Açacak olursak: Şâfiî mezhebinin muhakkık uleması mezhebin görüşü olarak şu hükmü takrir etmiştir: Zimmet ehlinden, hadd cezasını gerektiren bir fiil sadır olduğunda bununla zimmet akdi bozulmuş olmaz. Ancak bu, o kimseye hadd cezasının uygulanmayacağı anlamına gelmez. Bir fiilin zimmet akdini bozup bozmaması ile o fiilin cezaî müeyyidesinin uygulanması birbirinden farklı şeylerdir. Dolayısıyla Efendimiz (s.a.v)’e hakaret fiiliyle zimmet akdi ortadan kalkmasa da, bu fiilin gerektirdiği hadd cezası uygulanır.[6]Bkz. es-Sübkî, es-Sârimu’l-Meslûl, 240 vd.

Hanefîlere gelince, İmam Ebû Hanîife ve ashabı –ki İmam es-Sevrî ve ashabı da aynı görüştedir– Efendimiz (s.a.v)’e hakaretin zimmet akdini bozan bir husus olmadığı görüşünü benimsemişlerdir. Zira esasen zimmet ehlinin inancı Allah Teala’nın ve Resulü’nün razı olmayacağı temellere dayanmaktadır.

Bir sonraki yazıda devam edelim.

Vahdet Gazetesi 20 Ocak 2015

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Bkz. Takiyyüddîn es-Sübkî, Fetâvâ, II, 573.
2 Bkz. es-Sübkî, es-Sârimu’l-Meslûl, 135.
3 İbnu’l-Münzir, Kitâbu’l-İcmâ’, 174; es-Sübkî, A.g.e., a.y.
4 es-Sübkî, es-Sârimu’l-Meslûl, 215 vd.
5 Kadı Iyâd, eş-Şifâ, II, 263 vd.; İbn Teymiyye, es-Sârimu’l-Meslûl, II, 468 vd.
6 Bkz. es-Sübkî, es-Sârimu’l-Meslûl, 240 vd.