Her yıl olduğu gibi bu yıl da Avrupa seyahatleri yoğun şekilde devam ediyor. Bu yazıyı Hollanda’dan yazıyorum.
Bu coğrafyada yaşayan Müslüman nüfus ve o çerçevede Anadolu insanı, İslam coğrafyasında yaşayanlara kıyasla ilave pek çok problemle baş etmek zorunda. Her şeyden önce yaşadıkları ülkelerin sosyo-kültürel, tarihsel ve dinî farklılığından gelen “yapısal” problemler söz konusu. Her ne kadar “Avrupa Birliği”ne ruh veren bir takım değerler (Avrupa değerleri) olduğu söylense de, pratikte durum hiç öyle değil. Avrupa insanı farklı bir dünyaya ait olan ve farklılığını koruma iradesi gösteren bu “azınlık”ı kabullenmekte ve sindirmekte zorlanıyor ve “Avrupa değerleri”, değerler bu azınlık söz konusu olduğunda birden bire “işlemez” hale geliveriyor.
Özellikle Fransa’da yaşanan son olay, Avrupa geneline yayılma eğilimi gösteren ayrımcı tepkilerin gözle görünür şekilde artmasına yol açmış vaziyette. Bu türlü “planlanmış süreçler”in giderek artmasından endişe ediliyor. Resmî ağızlar itidal çağrısı yapsa da sokaktaki realite çok farklı.
Zaten buradaki insanımız normal şartlar altında dahi önüne çıkarılan pek çok engelle, maruz kaldığı çok çeşitli ayrımcı uygulamalarla baş etmek zorunda. Bir de böyle “olağan dışı” süreçler söz konusu olduğunda mesele daha vahim ve “düşündürücü” boyutlara geliyor…
Özellikle Avrupa Milli Görüş Teşkilatı Avrupa’da kalıcı olma kararından sonra “eğitim” meselesine özel bir önem veriyor. Burada hemen her seviyeden okullar açılıyor, ilave olarak yurt vs. gibi “yan hizmetler”e ağırlık veriliyor.
Buradan bakıldığında bu stratejik adım çok önemli. Ama insan düşünmeden edemiyor: Bu süreç nereye kadar böyle devam edecek. Birileri sürekli olarak yapay gündemler oluşturacak ve bu gündemleri Müslümanları baskı altına alma, yıldırma… politikalarına gerekçe yapacak. Müslümanlarsa sürekli kendini savunan, sesini duyurmaya çalışan, geri adım atan durumunda kalacak.
Elbette bunu söylerken buradaki Müslümanlar arasında gittikçe yaygınlık kazanan Vehhâbî söylemin yol açtığı arızaları görmezden gelelim imasında bulunduğum zannedilmesin. Bu son derece önemli bir arızadır ve ciddi tedbirler alınmazsa sadece Avrupa’da/Batı’da değil, genel olarak İslam Dünyası’nda da Ümmet’i pek çok noktada sıkıntıya sokacak, tehlikeli bir yönelim “başat” unsur haline dönüşecek.
Bu çizgide bulunanların yaptığı ya da alet olduğu eylemler İslamofobi arızasının Avrupa’da/Batı’da gittikçe artmasına vesile oluyor. Bu da –son Yunanistan seçimlerinin de gösterdiği gibi– ırkçı politikaların “Avrupa değerleri”yle kolayca örtüştürülerek Müslümanlar için buradaki hayatı gittikçe zorlaştıran siyaset ediş tarzına hakim olmaya başlıyor.
Diyeceksiniz ki Avrupalı için bu normaldir. Onların İslam’la ilişkileri ne zaman normal oldu ki, şimdi de normal olsun!
Haklısınız.. Burada şapkayı önüne koyup düşünmesi gerekenler bizleriz. Adamların belirlediği değerler sadece kendileri için.. Küresellikleri de, küresel sistemleri de öyle. Biz onların münhasıran “kendileri için” teorize ve pratize ettiği bir dünyada onları ikna edecek tarzda dönüşmeye razı olmadan yer almak istiyoruz. Problemin temel kaynağı bu…
Vahdet Gazetesi – 2 Şubat 2015