Başlıktaki sorunun, Milli Gazete’nin okuyucularına vereceğini duyurduğu Gizli Dünya Devleti isimli kitapla ilişkili olduğunu ayrıca belirtmeye gerek yok.
Sorunun birinci kısmının, artık herkesin bildiği bir “sır” (!) olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. “Nasıl yaşayacağımızı, hangi konuda ne düşüneceğimizi, neleri nasıl üretip tüketeceğimizi… kimler belirliyor” sorusu en azından icmali seviyede insanlığın meçhulü değil.
Ancak bu durum, meselenin “tafsil” seviyesinde bilinmesi gerektiği gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Dolayısıyla mezkûr kitaba, bu hususun tafsili noktasında ihtiyacımız bulunduğu şüphesiz.
Bununla birlikte benim üzerinde durmak istediğim asıl nokta, başlıktaki sorunun ikinci kısmında gizli. Dünyayı yönetenler bunu nasıl yapıyor?
Bu doğru, ama meselenin tamamını izah için yeterli değil. Sorunun, bu açıklamayı da ihtiva eden daha temelden ve kuşatıcı cevabı bence “bilgi” kelimesinde gizli.
Dünyada üretiler ve dolaşıma sokulan bilgiyi kim/ler üretiyor, dolaşıma sokuyor ve denetliyorsa, dünyayı o/nlar yönetiyor. Enformasyon merkezleri, medya, internet… devletlerin işgalini dahi “meşru/mümkün” kılan alanlar. Hatırlayın ABD’nin Orak’ı işgalini: ABD Dışişleri Bakanı Birleşmiş Milletler’de elindeki krokileri, fotoğrafları, çizimleri… göstererek Saddam’ın kimyasal silahlarının bulunduğu yerleri nokta nokta işaretliyordu! Batı’nın dünyaya söylediği ne ilk yalandı bu, ne de son olacaktı. Önemli olan nokta şu: Buna dünyayı inandırdılar…
Bizim gibi ülkeler teknolojiyi nasıl yakından takip ettiğimizle övünüp dururken, cebimizdeki telefondan, çantamızdaki laptoptan, evimizdeki bilgisayardan… her birimizi tek tek izleme ve kontrol etme imkânına sahipler. Telefonda kiminle ne konuştuğumuz, e-posta, facebook ve/veya twitter üzerinden kimlere ne türlü mesajlar gönderip kimlerden ne türlü mesajlar aldığımız bize bu “imkân”ları sunanların meçhulü değil.
Şunu net olarak biliyoruz ki, bu ve benzeri “imkân”lar sayesinde Batı, dünyada dolaşımda bulunan bilginin yüzde 70’ten fazlasını denetliyor. Bu hakikat, başlıkta yer alan sorunun ikinci kısmının da cevabını oluşturuyor. Dünyaddolaşımda bulunan bilginin ne kadarını denetliyorsanız, dünyanın yönetimindeki söz hakkınız ve imkânınız da o kadardır.
Biz, Müslümanlar, Türkiyeli müslümanlar olarak bu noktada durup kendimize şu soruyu soralım: Dünyada dolaşımda bulunan her türlü bilgiyi bırakalım, dünyada dolaşımda bulunan “İslamî bilgi”nin ne kadarı bizim patentimizi taşıyor?
Bu soruyu Ümmet geneline teşmil ettiğimizde alacağımız cevap çok farklı olmayacak.
Netice: Milli Gazete’nin dağıttığı kitabı mümkün olduğunca fazla sayıda insanın okuması gerekiyor. Ama mesele burada bitmiyor. Bu kitabı okuyan insanların, dünyanın yönetiminde söz sahibi olmamız, en azından kendi coğrafyamızda kendi aidiyetlerimiz temelinde varlık gösterebilmemiz için, balıktaki sorunun ikinci kısmının cevabını da “mesele” edinmemiz gerekiyor…
21 Eylül 2012 – Milli Gazete