İslam’ın Sosyal Bilimler’in konusu olarak “birbiriyle eşdeğer” birtakım versiyonlarının bulunduğu kabulünden hareket eden yaklaşımlar, “hakikti”i kategorize etmeyi amaçladığı için sakattır, butlanla maluldür. Bir fotoğraf çekmeye matuf olan başlığı bu sebeple tırnak içine aldım. “Resmî İslam”dan maksat, devlet eliyle yerleştirilip yaygınlaştırılmaya çalışılan din anlayışıdır. Bu din anlayışının temel misyonu, halkın, Cumhuriyet’e hedef olarak tayin edilen Batılılaşma’ya engel teşkil etmekten uzak bir din anlayışına sahip kılınmasıdır. Bu çerçevede halkın dinsizleşmesinin bir mahzuru yoktur, ama tercih edilen, “uyumlu dindarlık”tır. Bu … Devamını Oku
Bazı İtikadî Meseleler-5
Okuyucu sorusunun bir başka maddesi şöyleydi: “Bizim bugün alimlerimizden öğrendiğimize göre, İbn Teymiyye’den akide almak doğru değildir. O bu kadar icmaya karşıysa ve mesela tevessül, Resulullah’ın kabrini ziyaret vs. konularında ehli sünnete karşı tutumları varsa, nasıl oluyor da pek çok alim onu Şeyhülislam olarak ya da büyük müctehid olarak övüyor? Nasıl olur da, aslında tekfir edilecek kişi birden Seyhülislam oluyor? Bu da bir çelişkiye benzemiyor mu? İbn Teymiyye’y’i öven alimlerin isimlerini zikreden ve Vehhabiler tarafından hazırlanmış uzun … Devamını Oku
“İslam Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu”
İtalyan Le Repubblica gazetesi, Ekonomi ekinde Türkiye’deki ekonomik gelişmeyi başlıktaki cümle ile ifade etmiş. Gazete; Kayseri, Adana, Gaziantep… gibi Anadolu şehirlerindeki ekonomik gelişmeyi sürükleyen iş adamlarından bahsederken kullanmış bu ifadeyi… La Rebpplica’nın üzerinde durduğu husus, “yeni işadamı” proilinin Türk ekonomisinme kazandırdıkları. Ama burada bizim için de önemli bir nokta var: Bu yeni işadamı profili, aynı zamanda Türkiye’deki dönüşümü de simgeliyor. Başlıktaki ifade, Max Weber’in ünlü eseri “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu”ndan ilham alınarak oluşturulmuş; itiraf edelim ki, … Devamını Oku
Birlikte Yaşamak ve “Bir Olmak”
İslam’ın diğer din ve inanç sistemleriyle fazlaca ayrışmadığını, ortak yönlerin hayli fazla olduğunu ispatlamak, modernist Müslümanların en fazla hassasiyet gösterdiği konulardan birisi olmuştur hep. Müslümanlar’la gayrimüslimlerin yüzyıllar boyunca bir arada yaşamış bulunmasını, İslam’ın engin bir hoşgörü anlayışına sahip olduğu tezine dayanak yapan modernistlerimiz, bu anlamda İslam’ın “çoğulcu” ve “kapsayıcı” olduğunu söylemekten ayrı bir haz alır. Yukarıdaki son cümlede tırnak içinde verdiğim iki kelime aslında iki “kavram”dır ve bilincimize modern zamanlarda musallat olmuştur. Biz farkında olalım ya da … Devamını Oku
Kolaylık Dini
Bu köşede daha önce de birkaç kere işlenmiş bulunan “Din’in kolaylaştırılması” ya da “İslam’ın kolaylık dini olduğu” tezi, üzerine “din anlayışı” bina edildiği için önemli; dolayısıyla zaman zaman bu konu hakkında yazmaya devam edeceğim. Hz. Aişe (r.anha) validemiz, Efendimiz (s.a.v)’i anlatırken O’nun, iki iş arasında muhayyer kaldığı zaman daima kolay olanı seçtiğini söylemiştir.[1]el-Muvatta, “Hüsnü’l-Huluk”, 1; el-Buhârî, “Menâkıb”, 20; Müslim, “Fedâil”, 77… Bu rivayetin, İslam’ın “kolaylık dini” olduğu söylemine sıklıkla gerekçe kılındığı herkesin malumu. Ancak Hz. Aişe (r.anha) validemiz, … Devamını Oku
Kur’an’ı Mehcur Bırakmak
Modern zamanlarda Müslümanlar’ın Kur’an’ı mehcur (terk edilmiş) bıraktığı ve bunun, başımıza gelen bunca zilletin en büyük sebebi olduğu hakikat. Ne ki, Ümmet’in içinde bulunduğu çıkmazlardan ancak “Kur’an’a dönüş” ile kurtulabileceğini söyleyenlerin sayısı her geçen gün arttığı halde çok fazla bir şey değişmiyor. Bu söylemi dillendirenlerin, sadece ülkemizde değil, İslam Dünyası’nın farklı yerlerde hemen hemen aynı argümanları kullandığını, aynı gerekçelere dayandığını biliyoruz. Bu nokta ilginçtir… Söylediklerinin “mutlak hakikat” olduğu vehmiyle, en bariz hata ve yanlışlarına dikkat çekenleri bile … Devamını Oku
Bazı İtikadî Meseleler-4
İcmaya karşı tutum küfürse, niye İbn Teymiyye tekfir edilmiyor? İbn Teymiyye’nin, hakkında icma bulunduğu söylenen birtakım meselelere muhalefet ettiği doğrudur. Bunlardan birisi talak meselesidir. Hatta itikadî bazı meselelerde de İbn Teymiyye’nin muhalif bir tutum içinde bulunduğunu biliyoruz. Bu durumda İbn Teymiyye’nin tekfir edilmemesini iki noktada açıklamak mümkündür: Önceki yazılarda da belirttiğim gibi bir sözün/görüşün küfür olduğunu söylemekle onun sahibinin kâfir olduğunu söylemek birbirinden farklı şeylerdir. Değindiğim hususlarda İbn Teymiyye’nin ileri sürdüğü görüşün küfür olduğu söylenmemiş değildir. Ancak … Devamını Oku
Ehl-i Kıble ve Tekfir
Pazar günlerini tahsis ettiğimiz “Okuyucu Soruları” faslında iki hafta öncesinden cevaplandırmaya başladığım 3. Soru önemli bir problemi gündeme getirdi. Ehl-i Kıble’nin tekfiri meselesi hem gerçekten çetin ve çetrefilli, hem de gündemde “çok sorulanlar” arasında yer alıyor olması dolayısıyla detaylı olarak izah edilmek durumunda. Bu çerçevede –son iki Pazar yazısına– gelen mailler, bu konunun bir gün önceden ele alınmasını gerektirdi. Evvela İmam el-Gazzâlî’den yaptığım alıntının bu meselede baz alınacak çerçeveyi çizdiğini belirtelim. Bu çerçeve vakıaya da büyük ölçüde … Devamını Oku
Erdem Beyazıt’ın Ardından
1980’li yılların başıydı. Üniversite tahsili için geldiğim ve bir daha ayrılamayacağım Ankara’lı yılların başlangıcı.. Yoğun okumaların yanında, kimseye göstermeden şiir denemeleri yapıyorum. Neredeyse bir defter dolusu şiir birikmiş… Ankara’daki bir vakıfta (hangisi olduğunu hatırlamıyorum) Erdem Beyazıt’ın haftanın belli bir akşamı katıldığı bir program olduğunu söyledi arkadaşlar. Belki şiirlerimizi gösterme imkânı da buluruz diyerek o akşam çekine sıkıla o vakfa gittik. Ona göstermeye karar verdiğim şiirleri temize çektim, ufak-tefek rötüşlar yaptım, randevu saatinde bulunduğu yere gittik. Yaşlı-başlı, son … Devamını Oku
Bazı İtikadî Meseleler-3
Geçen hafta el-Bâkıllânî, İmamu’l-Haremeyn ve İmam el-Gazzâlî’nin ilke değerinde tesbitlerini naklederek tekfir meselesi hakkında nasıl davranılacağına ilişkin bir giriş yapmıştım. Yine birçok alimin tekfir gibi son derece hassas bir meselede tesbit ettiği şu kaide hayatî önemdedir: Bir kimseden küfrü mucip bir söz veya fiil sadır olduğunda, aslolan o söz veya fiilin küfür olduğunu söylemektir. Bir söz veya fiilin küfür olmasıyla, sahibinin kâfir olması birbirinden farklı şeylerdir. Zira o kimse bilahare tevbe etmiş olabilir, hatalı ve yanlış da … Devamını Oku