Bazı İtikadî Meseleler-3

Ebubekir Sifil2008, 2008 Yılı, Gazete Yazıları, Okuyucu Soruları, Temmuz 2008, Temmuz Ayı

Geçen hafta el-Bâkıllânî, İmamu’l-Haremeyn ve İmam el-Gazzâlî’nin ilke değerinde tesbitlerini naklederek tekfir meselesi hakkında nasıl davranılacağına ilişkin bir giriş yapmıştım.

Yine birçok alimin tekfir gibi son derece hassas bir meselede tesbit ettiği şu kaide hayatî önemdedir: Bir kimseden küfrü mucip bir söz veya fiil sadır olduğunda, aslolan o söz veya fiilin küfür olduğunu söylemektir. Bir söz veya fiilin küfür olmasıyla, sahibinin kâfir olması birbirinden farklı şeylerdir. Zira o kimse bilahare tevbe etmiş olabilir, hatalı ve yanlış da olsa Şer’î bir dayanağa istinat veya fasit de olsa bir tevilden hareket etmiş olabilir.

Tevil konusunda dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta şudur: Bir nass tevil edildiği zaman nassın maksadının dışına çıkılmamalı (anlam tahrif edilmemeli) ve varılan sonuç, Din’den olduğu zaruretle sabit olan bir hakikat ile çatışmamalıdır. Dolayısıyla uzak da olsa nassdan bir dayanağı bulunan kimsenin, bu çerçevede yaptığı tevil sebebiyle tekfir edilmesi doğru değildir.

Tevil konusunda dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da şudur: “Ehl-i Kıble tekfir edilmez” sözü mutlak değildir. Bu söz şöyle tafsil edilmelidir: Ehl-i Kıble,

  1. İşlediği günah sebebiyle tekfir edilmez. Yeter ki o günahı işlemeyi helal görmesin. “Ehl-i Kıble tekfir edilmez” cümlesi, Mu’tezile ve Havaric’in, büyük günah işleyen kimsenin mü’min olma vasfını kaybedeceği doğrultusundaki görüşünü red maksadıyla formüle edilmiştir.
  2. Bir tevil yapıyorsa, –yukarıda da söylediğim gibi– yaptığı tevil “zaruriyyat-ı diniyye”ye dahil olan bir hususu ortadan kaldırmamalıdır. Fer’i meselelerde ve benzeri alanlardaki tevil sebebiyle kimse tekfir edilmez.

Şia’nın, 40, 50 hatta 80 sahabî tarafından rivayet edildiği belirtildiği halde mestler üzerine meshi kabul etmemesi, mücerret rivayetlerin reddine dayanıyor değildir. Onlar, ayakların yıkanmasını (onlara göre “mesh edilmesini”) amir olan 5/el-Mâide, 6. ayetin mestler üzerine meshi nesh ettiğini ileri sürmektedirler. Yine onların iddiasına göre Sahabe’den de mestler üzerine meshe kail olmayanlar vardı; dolayısıyla bu konuda icma bulunduğunu söylemek Şia’ya göre doğru değildir.

Bu sebeplerle İmam Ebû Hanîfe’den, “Mestler üzerine meshi inkâr edenin küfründen korkarım” dediği rivayet edilmiştir.[1]Bkz. el-Keşmîrî, el-Arfu’ş-Şezî, I, 127. Dikkat edilirse burada kesin bir ifade kullanılmamış, “küfründen korkarım” denmiştir. Bunun iki sebebi olabilir:

  1. Mestler üzerine mesh rivayetleri İmam Ebû Hanîfe nazarında mütevatir değil, meşhur/müstefizdir.
  2. Mest üzerine meshi inkâr edenlerin zayıf ve uzak da olsa bir tevile dayanıyor oluşu.

Bu söylenenler, tekfir meselesinin bid’at ehli ve bu cümleden olarak Şia hakkında icrası konusunda değil, münhasıran mestler üzerine mesh hakkındadır. Dolayısıyla ehl-i bid’atın hiçbir şekilde tekfir edilmeyeceği anlamına gelmez. Özellikte tevatür ve icma ile sabit olan hususların inkârının itikadî bakımdan hafife alınamayacak sonuçlar doğurduğu hatırdan çıkarılmamalıdır.

Kıble ehlinin tekfiri meselesi, Muhammed Enverşâh el-Keşmîrî tarafından İkfâru’l-Mülhidîn’de hayli detaylı olarak tahrir ve tesbit edilmiştir. Tekfir meselesinin oradan mutlaka okunması gerekir.

Devam edecek.

Milli Gazete – 6 Temmuz 2008

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Bkz. el-Keşmîrî, el-Arfu’ş-Şezî, I, 127.