Rıhle dergisinden ilk bahsettiğim 29 Aralık 2007 tarihli yazıda, Ocak ayı itibariyle yayın hayatına merhaba diyeceğimizi belirtmiştim. Bugüne kadar gecikmemizde farklı etkenlerin rolü oldu. Tek cümleyle ifade etmek gerekirse, “daha iyisini nasıl yaparız endişesi” diyebilirim. Bir dönem gecikmeyle de olsa, Rıhle okuyucusuyla buluştu elhamdülillah. Gerek yazar kadrosu, gerekse muhteva olarak yelpazeyi olabildiğince geniş tutmayı hedeflediğimiz için Rıhle’nin nasıl bir dergi olduğu sorusu, doğru cevabını zaman içinde bulacak. Dolayısıyla peşin konuşmanın mümkün olduğu alanın, daha ziyade Rıhle’nin “misyonu” … Devamını Oku
Kendi Dilini Konuşmak
Modern zamanlarda Müslümanlar’ın müptela olduğu en önemli hastalıklardan birisi, meselelerini, kendilerine ait olmayan kavramlarla konuşmayı alışkanlık haline getirmiş olmalarıdır. Hatta bunu, bütün iptilaların sebebi olarak teşhis etmek daha doğrudur. Maruz kaldığımız herhangi bir olumsuzluğu “hak ihlali” söylemi ile ifade ettiğimizde ilk hatayı işlemiş oluyoruz mesela. Zira maruz kaldığımız bahse konu haksızlığın “insan haklarına aykırılığı”nı ileri sürerek “hak arama”ya başlamamızdan da bellidir ki, “hak ihlali” söylemi, “insan hakları” kavramı ile doğrudan ilişkilidir. Buna, “insan hakları kavramı Batı’dan yüzyıllarca … Devamını Oku
Hadis-Vahiy İlişkisi ve “Hadis-i Kudsi” Meselesi
Bir önceki (Cumartesi günkü) yazıda en azından “Din’in tebliği” bağlamında varit olmuş Nebevî söz ve davranışların vahye dayanmasının zorunlu olduğunu kısaca ortaya koymaya çalışmıştım. Terminolojide “kavlî hadis” ve “fiilî hadis” denen bu söz ve davranışların Din’in kaynağı ve ayrılmaz bir parçası olduğu bedihîdir. (Efendimiz (s.a.v)’in takrirleri, yani huzurunda yapıldığı veya yapıldığından haberdar olduğu halde fiilen ve sessiz kalmak suretiyle onayladığı hususlar da “fiilî hadisler kapsamında değerlendirildiğinden, burada onları ayrı bir kategori olarak zikretmedim.) Dolayısıyla Din’i onlardan soyutlamaya … Devamını Oku
Hadis-Vahiy İlişkisi
Abdülkerim Süruş’un, Kur’an’ın lafızlarının Hz. Peygamber (s.a.v)’e ait, dolayısıyla beşerî, dolayısıyla hatayı muhtemil olduğu tarzındaki görüşü üzerine bir süre önce bu köşede yazdıklarım, bir okuyucu tarafından şöyle bir çekince ile karşılanmış: “Kur’an’ın lafızlarının Hz. Pegyamber’e ait olmasını reddetmekle, hadislerin vahiy kaynaklı olduğunu kabul etmek arasında çelişki vardır.” Öncelikle hadis-vahiy ilişkisini sorgulayan bu dikkat yüklü tesbit için okuyucuya teşekkür etmem gerekiyor. Meseleye gelince; Kur’an’ın metninin Hz. Peygamber (s.a.v)’e aidiyetini reddetmekle, hadislerin vahiy kaynaklı olduğunu söylemek arasında bir çelişki … Devamını Oku
Bir Bardak Yorgunluk Çayı
4 Nisan’da çıktığım Ankara’ya 10 gün sonra dönerken, arkamda kalanın sadece binlerce kilometre yol ve tonlarca uykusuzluk olmadığını bilmek farklı bir rahatlık veriyor. Önce rutin Daru’l-Hikme semineri için İstanbul. Sonrasında Daru’l-Hikme’de uzun süren oturumlar. Çarşamba akşamı Boğaziçi’li gençlerle sohbet. Perşembe gecesi konferans için Gaziantep. Orada ilim ehlini ziyaretler; yeni simalar, güzel insanlar. Din görevlisi arkadaşlarla kısa süreli sohbetler ve Cumartesi günü Maraş. Konferans saatine kadar yine ziyaretler ve akşam konferans… Maraş’ın Türkoğlu ilçesindeki müşahedelerimi ayrı bir yazı … Devamını Oku
“İlk Üç Asır” Yazısına Tetimme
Pazartesi günkü yazımda, dinde yenilik isteyenlerin İslam’ın ilk üç asrına sıklıkla gönderme yapmasının şu üç hususla izah edilebileceğini belirtmiştim: İslamî ilimlerin usullerinin henüz tam anlamıyla teessüs etmemiş olması, hadis musannefatının henüz nihaî aşamaya ulaşmamış olması ve mezheplerin kurumsal anlamda teşekküllerini henüz tamamlamamış olması. Birbiriyle sıkı bir münasebet içinde olan bu üç hususun, tezimizin doğruluğunu desteklediği varsayıldığında ortaya şöyle bir problem çıkmaktadır: Bizim “zaman” telakkimiz, modern zaman telakkisinin tersi istikamettedir. Yani modernistlere göre modernite, insanlık tarihinde ulaşabileceğimiz en … Devamını Oku
İlk Üç Asır
Din’de yenilik ya da ahkâmda değişim arayışı içinde olanların hemen tamamının, İslam’ın ilk üç asrına sıklıkla gönderme yapmasını bir tesadüf olarak görebilir miyiz? Şüphesiz hayır! Bu kesin cevabın ardından, meselenin “niçin”ini biraz kurcalayalım. Öyle görünüyor ki, ilk üç asırda İslamî ilimlerin metodolojilerinin henüz sistematik halde teşekkül etmemiş olması önemli bir sebep. En az bunun kadar önemli bir diğer sebep de Hadis musannefatının bugün elimizde olduğu şekliyle henüz vücut bulmamış olması. Bir de tabii, Fıkıh sahasında henüz “mezhep” … Devamını Oku
Kirli Savaşın Tanıkları
Irak ve Afganistan işgalleri sürüyor. Dünyanın gözleri önünde oynanan ve kocaman bir yalandan başka gerekçesi olmayan bu kirli oyunda şimdi farklı bir dönemece gelindi. Amerika, Afganistan’da cepheye sürmek üzere Türkiye’den “muharip” kuvvet istiyor. Başı epey sıkışık anlaşılan… Irak işgalinde de işler umdukları gibi gitmiyor. Her geçen gün batağa biraz daha fazla batıyorlar… Bu ahlaksız savaşı sürdürenlerin Dünya kamuoyu nezdindeki yalnızlıklarına, şimdi kendi ülkelerinde seslerini gittikçe yükselten örgütlü muhalefet de eklendi. ABD’de, Irak ve Afganistan işgallerinde görev yapmış … Devamını Oku