Hadis-Vahiy İlişkisi

Ebubekir Sifil2008, Gazete Yazıları, Nisan 2008

Abdülkerim Süruş’un, Kur’an’ın lafızlarının Hz. Peygamber (s.a.v)’e ait, dolayısıyla beşerî, dolayısıyla hatayı muhtemil olduğu tarzındaki görüşü üzerine bir süre önce bu köşede yazdıklarım, bir okuyucu tarafından şöyle bir çekince ile karşılanmış: “Kur’an’ın lafızlarının Hz. Pegyamber’e ait olmasını reddetmekle, hadislerin vahiy kaynaklı olduğunu kabul etmek arasında çelişki vardır.”

Öncelikle hadis-vahiy ilişkisini sorgulayan bu dikkat yüklü tesbit için okuyucuya teşekkür etmem gerekiyor.

Meseleye gelince; Kur’an’ın metninin Hz. Peygamber (s.a.v)’e aidiyetini reddetmekle, hadislerin vahiy kaynaklı olduğunu söylemek arasında bir çelişki yoktur. Birinin kabulünün, zorunlu olarak öbürünün reddini gerektirmediği durumlarda “çelişki”den bahsetmek doğru değildir.

Öte yandan Kur’an’ın lafızlarının Efendimiz (s.a.v)’e ait olmadığı, lafzın da mananın da vahiy olduğu bizzat Kur’an ayetlerinin açık delaletiyle sabittir. Bunlardan ikisini söz konusu yazıların 3.sünde zikretmiştim. Daha başka deliller zikretmek elbette mümkündür. Ancak herhangi bir meseleye, muarazadan salim tek bir ayetin açık delaletinin bile kâfi olması dolayısıyla buna gerek görmüyorum.

Hadislerin vahye dayanmasına gelince, Kur’an’ın bizi Hz. Peygamber (s.a.v)’e itaat etmeye ve O’na muhalefetten sakınmaya çağırdığı, Hz. Peygamber (s.a.v)’e de Kur’an’ı beyan etme görevi yüklediği açıktır. (O’na itaatin Kur’an’a itaatten başka olduğu, ilgili pek çok ayetin delaletiyle sabit olduğu için “Resul’e itaate çağıran ayetlerden maksat Allah’a itaattir; ayrıca “Resul’e itaat” diye bir şey söz konusu değildir” tarzındaki demagoji üzerinde durmayacağım.)

Öyleyse soru şudur: Hz. Peygamber (s.a.v)’in “risalet” görevi çerçevesinde ve Kur’an’ın beyanı sadedinde ortaya koyduğu söz ve davranışların Allah Teala’nın muradına uygun olup olmadığını bilmenin yolu nedir? Yahut bir mü’minin, “Ben Peygamber’e itaat etmeye hazırım; ama O’ndan sadır olan söz ve fiillerin Allah Teala’nın muradına uygun olup olmadığını bilmiyorum” demesi mümkün müdür?

Her mü’min şeksiz-şüphesiz inanır ki Hz. Peygamber (s.a.v), risalet görevini eksiksiz biçimde yerine getirmiş, bu arada beşer olması hasebiyle kendisinden sudur eden zelle kabilinden birkaç sürçme de vahiy tarafından anında düzeltilmiştir.[1]Bkz. 8/el-Enfâl, 67-9; 9/et-Tevbe, 43… Dolayısıyla O’nun, risalet görevi çerçevesinde Kur’an’ın beyanı sadedindeki söz ve davranışlarının hatadan salim olması, eşyanın tabiatı gereğidir.

Bu şu anlama gelir: Hz. Peygamber (s.a.v)’in risalet görevi çerçevesindeki söz ve davranışlarının vahiy kaynaklı olduğunu kabul etmek ile, bu söz ve davranışların vahyin zımnî onayını haiz bulunduğunu söylemek arasında hiçbir fark yoktur.

Bu noktada, Efendimiz (s.a.v)’in aldığı vahiylerin Kur’an’la sınırlı olmadığını ortaya koyan ayetler de dikkate alındığında[2]Modern İslam Düşüncesinin Tenkidi’nin I. cildinde (3 numaralı yazı, 49 vd.) bu ayetler üzerinde detaylı olarak durmuştum., mezkûr çerçevedeki Nebevî söz ve davranışların vahiy kaynaklı olduğunu söylemenin kaçınılmazlığı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Son bir nokta olarak şunu belirtelim ki, namazda –Kur’an ayetleri gibi “farz” hükmünde olmasa bile– kaynağını Sünnet’te bulan –”Sübhâneke” gibi, “Tahiyyât” gibi duaların okunması da, Sünnet’in “herhangi bir beşer sözü” seviyesinde algılanamayacağını gösteren önemli bir husustur. Zira namazda konuşmanın namazı bozan hususlardan olduğu herkesin malumudur…

Milli Gazete – 19 Nisan 2008

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Bkz. 8/el-Enfâl, 67-9; 9/et-Tevbe, 43…
2 Modern İslam Düşüncesinin Tenkidi’nin I. cildinde (3 numaralı yazı, 49 vd.) bu ayetler üzerinde detaylı olarak durmuştum.